Ümit Kıvanç*
ABD’de yaşananlar, şüphesiz, dünyanın gittiği yöne, o yönde nelerin bizi beklediğine dair fikir veriyor. Bu yüzden izlemeye ve internet aracılığıyla edinebildiğim kadarıyla bilgi ve izlenim aktarmaya çalışıyorum. Neyse ki Trump’ın -kendileri için- beklenmedik zaferinden sonra tarihe geçecek bir silkinişle kolları sıvayan ABD’li gazeteciler, meslek adına ısrarlı ve başarılı bir faaliyet yürütüyorlar ve neyse ki, Batı gazeteciliğinde sağlam dayanaklı, fikri takipli, bol ayrıntılı, doğru dürüst haberciliğin hâlâ geçerli ve değerli sayıldığı kulvarın tamamına alışveriş merkezi inşa edilmedi.
Gerçi bu alanda da tam bir ayrışma var; tamamen siyasî bülten ve propaganda aygıtı gibi davranan, iktidar destekçisi yayın organları ile Başkan Trump’ın türlü aşağılayıcı sıfatları iliştirmeksizin adlarını anmadığı geleneksel yerleşik ana akım medya bütünüyle ayrı kulvarlara savrulmuş durumdalar. Hem ilginç hem ürkütücü olan, ne olursa olsun birtakım asgarî kuralların yerine getirileceği varsayılan yerde, bunlar hiçe sayılarak bizdeki seviyede körlemesine taraftarlık ve manipülasyonun gitgide alçalarak sürdürülebilmesi, buna karşılık, genel bir egemenler zümresi adına her şeyi eğip bükeceği varsayılan yerleşik basındaki sahici gazetecilik gayretlerinin muazzam artışı; ve bunların aynı anda ivme kazanan süreçler oluşu. Başlıbaşına konu edilmesi gereken bu duruma sadece işaret ederek geçiyorum.
Çünkü şimdi konumuz bu değil, medeniyet kaybının tepeden tırnağa yayılma hali.
Kısaca ön bilgi
Donald Trump’ın Yüksek Mahkeme üyeliğine aday gösterdiği yargıç Brett Kavanaugh’un bu göreve gelebilmesi için Senato’nun onayı gerekiyor. Onay prosedürü, adayın Senato tarafından onaylanmasını, bundan önce Senato Adalet Komitesi’nce bir nevi sorgulanmasını içeriyor. 27 Eylül günü, milyonlarca ABD’li ve dünyanın birçok yerinden birçok insan, artık fiilen bu sorgulamanın yerine geçen bir başka sorguyu izledik (çeşitli yayın organları naklen verdiler).
Tipik seçkin-beyaz ABD sağcısı yargıç Kavanaugh’un hakkındaki cinsel taciz-saldırı iddiaları nedeniyle öyle bir ortam doğdu ki, Senato, ilk iddia sahibi (çünkü birden çok var) Profesör Margaret Blasey Ford ile Kavanaugh’u çağırıp komite önünde soruları cevaplamalarını istemek zorunda kaldı. Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Senato, Kavanaugh’un Yüksek Mahkeme üyeliğini bir an önce gerçekleştirmek istiyor; bu yüzden, bizzat Prof. Ford da dahil pek çok kişinin talep ettiği, bağımsız FBI soruşturmasına yanaşmıyor. Kaş kaldırmayı gerektirecek ayrıntı şu ki, Kavanaugh da böyle bir soruşturmayı istemiyor. Oysa kurban, Ford, ısrarla FBI’ın ilgili herkesle görüşüp bütün gerçeği ortaya çıkarmasını talep ediyor.
Olayın başka ayrıntılarını aktaramayacağım, çünkü bu kadar mecburî ön bilgiyle bile esas konuma anca geçebiliyorum.
TIKLAYIN: ABD Senatosu Adalet Komisyonu, Trump'ın Yüksek Mahkeme adayının cinsel tacizle suçlanmasına kulak tıkadı
Sağcı erkeklerin uyanışı
Senato komitesi erkek ağırlıklı. Yıllar önce uğradığı aşağılanmayı, ne kadar zorlansa da vakarını bozmadan anlatan ve kendisini taciz edenin Kavanaugh olduğundan “yüzde yüz emin” olduğunu belirten Ford’a kaşar Cumhuriyetçi senatörler olabildiğince nazik davrandılar. Ancak Ford salondan çıkıp da “tanık” sandalyesini Kavanaugh’a terk ettikten sonra birden bu erkek topluluğunun birtakım duyguları şaha kalktı. Türkiye ile ilgili bazı meselelerde de adı geçen Cumhuriyetçi Güney Carolina Senatörü Lindsey Graham, Kavanaugh’a yapılanın “gayri ahlâkî, utanç verici bir eylem” olduğunu filan işlediği, yapay öfke patlaması diye tarif edebileceğimiz bir çıkışla, salonda esen görece kibar havayı dağıttı, herkese iki hasmane grubun mensupları olduklarını hatırlattı, burada yumuşamaya, anlaşmaya, gerçeği beraber aramaya yer olmadığını ilan etti ve bundan sonrasını şekillendirdi.
Sağcılık medeniyet kaybına çalışır, çalışıyor. (Solcular da bunu yapabiliyor ama böyle hep değil, ısrarla değil.) Cumhuriyetçi senatörler birer birer, az önce bir kadının düşüncesiz şımarık zengin çocuğu iki delikanlı yüzünden zamanında geçirdiği sarsıntıyı kendine hakim olmaya çalışarak anlatışını dinlediklerini unutuverdiler; veya kenara koyuverdiler. Graham onlara âdetâ şöyle haykırmıştı: Burada hem siyasî olarak yeniliyoruz hem de deminden beri erkekler aşağılanıyor; buna dur diyecek yok mu! Bundan sonrasında, pek gerçek aranmadı, hattâ Kavanaugh, kendisine karşı girişilmiş bir “solcu tertibi”nin kurbanı olduğunu filan ileri sürdü. Cumhuriyetçiler de kendilerini ona övgüler düzmeye verdiler, içlerinden, erkeklerin öyle söylendiği kadar kötü ve suçlu olmadıklarına inanmaya çabaladılar, canım, alt tarafı, lisedeyken bir kızı yatağa atıp bağırmasın diye ağzını kapatarak üstüne yatıp eğlendiyse bunun koca yargıç hakkında hüküm verirken o kadar da üzerinde durulacak kabahat olmadığını içlerinden tekrarlamaya koyuldular.
Kavanaugh’nun sayesinde, vaktiyle akranları kızların donlarını ele geçirip sopanın ucuna takıp dolaştırarak eğlenen, partilerde kızları sarhoş edip soyarak, onlara cinsel organlarını gösterip gülüşerek mest olan, kaldıramayacağı kadar içip abuk subuk bir sürü halt eden, ne isterse almaya, başkalarına zarar verse de ne isterse yapmaya alışmış, “seçkin”, şımarık delikanlıların büyümüş, makam mevki sahibi olmuş, kravatlı ceketli versiyonlarını yakından tanıma fırsatı bulduk. Yüksek Mahkeme yargıcı adayı, “Hiç sonradan olanları hatırlamayacak ölçüde içip sarhoş oldunuz mu?” diye soran Demokrat Minnesota Senatörü Amy Klobuchar’a (kadın), “Siz oldunuz mu?” diyerek terbiyesizlik yaptı, herkesin lafını kesti, suratından küçümseme veya hayret ifadesi mimikler eksik olmadı.
Neye hayret ediyordu?
O adam için “kendisi bir nedir?” sorusu sorulsa verilecek cevap sözkonusu mimiklerden oluşmalı.
Küçümseme ile hayret karışımı o ifade ve gerikalan bütün tavırlarıyla, bu kudret, para ve itibar sahibi ABD sağcısı kendisini izleyenlere şunu sormaktaydı: Siz kim oluyorsunuz da bana hesap soruyorsunuz? Postayı koyuyor, sonra içinde bulunduğu durumu fark ediyor, öfkeleniyor, öfkesini kustuğunda hiçbir şeyin değişmediğini anlayıp yeniden öfkeleniyor, deliye dönüyordu.
Size bu herifin halini tavrını uzun uzun tasvir etmeyi isterdim. Heyecan verici bir edebî egzersiz de olurdu. Yapmayayım. Sonuçta, tacizi yaptı-yapmadı’dan bağımsız olarak -ki, ortadaki her şey, daha fazlasını da yapmış olduğundan hepimizi emin kılıyor- görünen ve bir nebze dürüstlüğü olan kimsenin inkâr edemeyeceği şey şuydu: Bu adama yöneltilen suçlamalar haksızsa bile böyle biri, Yüksek Mahkeme yargıçlığı gibi ülkenin kaderini belirleyebilecek makamlardan birine -üstelik ömürboyu!- asla getirilemez.
Fakat ne oldu? Herkesin bu sözümona yüksek yargıç adına utandığı komite toplantısı biter bitmez, öbür şımarık zengin tweet attı, (mealen) dedi ki: İşte, gördünüz! Bu adamı niye Yüksek Mahkeme’ye önerdiğimi dosta düşmana ne de güzel gösterdi!
Oysa Kavanaugh’nun bize gösterdiği, sadece, insanlığın uğraş didin edindiği birtakım değerleri hiçe sayan, kalburüstü ailelerde yetiştikleri halde yontulmamış hödükler olan yavşakların çok yüksek makamlara gelebildikleri ve bu yaratık türünü ayrıcalıklıların ırkçılığının vücut bulması sayabileceğimizdi. Gösterdiğinin gerisindeyse, her şeye hakkı olan, her şeye sahip olması ve hükmetmesi “tabiatı icabı” dünyanın en basit hakikati sayılması gereken imtiyazlı zengin beyaz erkeğin, hak ve imtiyazlarına el-dil uzatılması karşısında kapıldığı infial ve dengesizlik duygusu yeralıyordu. Zaten, Donald Trump gibi birinin en güçlü devlete başkan olduğu bir dünyadan sözetmiyor muyuz?
Bizim burada yaşadığımız ağır medeniyet kaybı üzerine kafa yorarken, iki etkeni mutlaka hesaba katmak gerek sanırım. İlki, bunun ne kadarının eskiden görünmeyen, ama sahne arkasında, cephe gerisinde, altta, derinde, artık neresi derseniz orada varolan, yaşayan, kendini yeniden üretebilen musibetin şimdi görünür hale gelmesinden ibaret olduğu. Evet, medeniyet kaybının bir kısmı, kayıptan çok, kazanımın sanıldığı nitelikte, düzeyde vs. olmayışından. İnsanlığın yarısının -kadınlar-, en medenî sayılan ortamlarda bile hâlâ nasıl dezavantajlı yaşadığı, işte, bir defa daha ortadaydı. İkinci olarak, medeniyet kazanımının da kaybının da evrenselliği, zamandaşlığı, yaygınlığı. Trump ya da aday seçtiği herifte cisimleşen şeyle Almanya gibi yerde Volkswagen firması yöneticilerinin arabalara egzos ölçümlerini yanıltmak üzere yazılım yükleyecek ahlâksızlığa kolayca tevessül edebilmiş olmaları arasında elbette bağlantı var. Bana bıraksalar, 1980’lerde yaşanan küresel değişime bağlarım; bilmem, dünyaya daha çok aklı eren başkaları nerelere bağlar.
ABD Senato Komitesi oturumunu, bir güncel siyasî hadiseye şahit oluyormuşum gibi değil, cümlemizin kaderiyle, aklıyla, ruhuyla, derinlikleriyle ilgili bir tragedya niyetine seyrettim karşımdakini. Sonra, bunun, diyelim bin yıl önce de aynen böyle cereyan edebileceğini düşündüm. Buralardan gelinecek yer, şöyle bir soru olabilir mi: İnsan ne isteyen bir yaratıktır?
Evi, arabayı, haftasonlarını AVM’de geçirmeyi falan kastetmiyorum haliyle.
*Bu yazı Bağımsız Gazetecilik Platformu, P24'ten alınmıştır.