Ümit Kıvanç*
Bazen bazı olaylar, ne kadar iç karartıcı, kanı beyne sıçratıcı, cinayete azmettirici veya en seri intihar yöntemini araştırmaya sevk edici olurlarsa olsunlar, insanın içine bir meşum huzur salarlar. Bu, devletlerin insan katlederken veya özgürlükleri keser doğrarken, bir gizli katiller örgütünün sihirli parolasıymış gibi tekrarladıkları “huzur ve güven”deki huzurun akrabasıdır. Bireye göre dikilmişidir. Aç kurt gibi dalar bünyenize. Ne bulursa ısırır, koparır, paramparça eder, yer yutar. Adı huzurdur, kendi hızar.
Peki bu, gerçekte biçilmiş, susturulmuş, işlevsiz kılınmış organların, kanı canı çekilmiş gövdenin kıpırtısızlığı, ölgünlüğüdür de adı niye huzurdur?
Önce, kimileri pekâlâ ıssız buzulun, uçsuz bucaksız çölün mutlak durağanlığında da bir tür huzurun varolduğunu ileri sürdükleri için. Bahsedilen yerlerde insan denen korkunç yaratık bulunmadığından, bu yaklaşımı baştan ve toptan reddetmek mümkün değil.
Sonra, öbürü, insanı mutlu edeni ile bu meşum huzurun öyle bir ortak yönü vardır ki, bu uğursuzun aynı isim üzerindeki hak talebi -ki tecavüzcünün evlenme teklifiyle tıpatıp aynıdır- kategorik olarak reddedilememiştir. O da -öteki, iyi huylu olanı gibi- insanda bir tamamlanmışlık duygusu uyandırır. Her şey yerine oturdu, eksik parça kalmadı, onca karışık hayata âhenk geldi, dersiniz.
Sahiden bir şeyler yerine oturmuştur. Bir resim tamamlanmıştır. Soğuk sızdıran bir kapı aralığına müdahale edilmiş, yakılan sobadan ilk sıcak dalgası ellere uzanmış, göze batan çöp çıkarılmıştır.
Tecavüzcüleri koruma kollama maksadıyla Meclis’ten geçirilmeye çalışılan yasa, bunu savunmak için derelerden getirilen sular, yetişkin kadınların, ergenlerin yanısıra küçük yaşta kız çocuklarına da tecavüz “hakkına” bir yandan resmî koruma kılıfı -konu itibarıyla “kalkanı” desek daha mı münasiptir?- imal edilirken bir insanlık suçunun “geleneğe” ve olmazı olur yapan yüce milletimizin inayetiyle dine dayanılarak meşru kılınması gayretleri… Selâlar eşliğinde edâ edilen mübarek cuma günü bütün bunlarla karşılaşmak, işte, yukarıda tarif etmeye çabaladığım cinsten bir meşum huzuru vücuda getirdi.
Her şey birbirine ne kadar uygun, ne kadar yakışıyor ve ne kadar da ne kadar, diye düşündüm. Meşum huzurun bünyemi paramparça etmesinden önceki kısacık süreyi kullanarak. Zira az sonra belli ki, herhangi bir şey düşünemez, düşünse de ifade edemez, hissedemez, oturamaz kalkamaz, gözlerini açamaz, kapatamaz, ancak cinayet işleyebilir veya intihar edebilir olacaktım.
Hazır düşünebilme kabiliyetini bir anlığına yakalayabilmişken, modern zamanların bir yurttaşı olarak kendimi sorgulamayı da ihmal etmedim: Acaba abartıyor muyduk, bizatihi mevcut iktidarın tecavüz ve sonrasında evlenmeye zorlama yoluyla kurulmuş oluşundan hareketle, Tecavüzcüleri İhya Kanunu çıkarmaya çalışanlara haksızlık mı ediyorduk?
Hukukçuların izahat ve uyarıları imdadıma yetişti. İç organ parçalayıcı meşum huzur duygusu şunları öğrendikçe bedenime yayılmaya başladı:
15 yaşını doldurmuş çocuk ile “cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka neden” olmaksızın, yani hesapta “rıza ile” cinsel ilişkiye giren muhterem şahsın eylemi, bu yeni yasa önergesindeki “çocukların cinsel istismarı” suçunun kapsamında değilmiş. Bu başka bir suçmuş: “Reşit olmayan ile cinsel ilişki”. Çocuklarla, reşit olmayanlarla, hayvan, bitki ve eşya ile cinsel ilişki konusunda toplumunuz ne kadar yaratıcı ve sınır tanımazsa, suç ve yasa çeşitleriniz bu sayede bol, sofranız zengin oluyor. Bakın bu bile insanın içine sapasağlam rahatlık fıskiyelerinden saçılma serin sular serpmiyor mu? (Tecavüze uğrayıp ölen sokak kedisini gömdükleri yerin az ötesinde, fıskiye.)
Hele şu: 15 yaşını doldurmuş çocuk ile “cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka neden” olmaksızın, yani rıza ile girişilen ve “cinsel ilişki düzeyine varmayan” cinsel davranışlar, şu anda suç oluşturmuyormuş! Ne kadar hoş! Devlet ezcümle sapık ve pedofil ahaliye diyor ki: Elleyin, okşayın, mıncıklayın, değdirin, sürtün, dayanın, kucağa oturtun… yalnız… şey yapmayın işte… Daha sayayım mı? Tecavüzcüyü İhya Kanunu çıkarmaya uğraşanların saflarında bir dalgalanma mı oldu, bana mı öyle geldi? Kalpsizken beyinsiz de kılınmaya çalışılan hukuk sistemimizin insan ve hakikat sevmez diliyle ifade edildiğinde bütün bu rezalet nasıl da serinkanlıca ele alınabilir, katlanılabilir hale geliyor, değil mi? Bu kelimeleri kağıtlara yazıp, Tecavüzcüyü İhya Kanunu çıkarma peşindeki zevat bir dahaki Cuma’ya giderken ceplerine koymayı düşünüyorum. Nasıl?
Hukukçulara döneyim: Yasalar aracılığıyla yapılan adaletsizlikler konusuna hakim kimseler, şu yukarıda aktarmayı denediğim yasal kayıt kuyuttan hareketle, yeni yasanın, ancak 15 yaşını doldurmayanlara yönelik cinsel taciz ve tecavüz rezillikleriyle ilgili olabileceğini belirtiyorlar. Böylece şu anda “çocuğun cinsel istismarı” diye damgalanan eylemlerin, tecavüz de dahil, suç olmaktan çıkması ihtimali ufukta beliriyor.
Diyeceksiniz ki: Peki, neden o meşum huzur? Nedense, yeni yasayla kurulmak istenen ilişki biçimini siyasetten toplumsal hayata her şeyimize yakıştırıyorum. Bir gedik kapatılıyor, bir eksiklik gideriliyor hissi indi gökten. Vaatlerle kandırma, içtiğine ilaç karıştırıp, olmazsa kafasına vurarak bayıltma, üstüne çökme, kirlendi diye teşhir edip gözden düşürme, üstüne, utanmayıp sıkılmayıp, bana verin, evleneceğim, diye tutturma…
Tecavüzcüyü İhya Kanunu, birilerinin ahirete yanlarında götürecekleri temel belge olacaktır muhtemelen. Sorulduğunda diyecekler ki: Valla her şeyi kanuna uygun yaptık.
* Bu yazı Gazete Duvar'dan alınmıştır