Gündem

Ünsal Ünlü: Zulüm ne kadar artarsa bitişi de o kadar yakındır, yöneticiler baskının sonuç vermeyeceğini biliyor

"Baskı uygulayanlara, 'Sana ne, bu benim hayatım' deme özgürlüğünden vazgeçmeyeceğiz"

02 Ocak 2018 14:36

Gazeteci Ünsal Ünlü, Cumhuriyet davasında yargılanan gazeteci Ahmet Şık'ın son duruşmada savunmasını yaptığı esnada zorla dışarı çıakrıldığını hatırlatarak, "Umutsuz olmamak lazım. Bu ülkeyi yönetenler de baskının sonuç vermeyeceğini biliyor. Evet uzun sürdü, zor bir süreç. Ama bitecek" dedi.

"İyilik, dürüstlük sonunda kazanacak. Baskının en yoğunlaştığı an bitime en yakın olunduğu noktadır aslında" diyen Ünlü, baskı ortamının ve yapılan haksızlıkların yakında son bulacağını belirterek, "Zulüm ne kadar artarsa bitişi de o kadar yakındır. Şu andaki süreç o" ifadesini kullandı.

Birgün'den Sebahat Karakoyun'un sorularını yanıtlayan Ünsal Ünlü'nün açıklamaları şöyle:

»İki yılı aşkın bir süredir evinden, çalışma odandan internet üzerinden “patronsuz” yayıncılık yapıyorsun. Nasıl başladı bu yolculuk?

Gazetecilikte 29’uncu yılım. Muhabirlikten başlayarak editörlük, masa sorumluluğu, anchormanlik yaptım. TRT Haber Merkezi’nde 1989 yılında başladım. Sonra özel televizyonlar… 10 yıl NTV’de çalıştıktan sonra 2 sene Habertürk’te yöneticilik ve ardından TRT Türk’te bir siyaset programı yaptım. Sonrasında dokuz ay bir özel radyoda program yaparken, firma sahibi “radyo programını bitirmezse devletle olan bütün ihalelerini bitirmekle” tehdit edilince bir yol ayrımına geldim. Ben defalarca işsiz kaldığım için nasıl olduğunu biliyordum tabii ama beraber çalıştığım 20-22 yaşında, işsizliği yaşamamış genç insanları düşündüm ve programı bitirmek en doğrusu diye düşünüp bıraktım. Ankara’da gazetecilik siyasetin dengesinden her zaman etkileniyor. Ama son 15 yılın ayrı bir özelliği var. Bu süreçte “gazetecilik” kavramı çok etkilendi. Son işsizlik sürecinde alternatif bir şey yapmak için bir arayışa girdim.

»Periscope yayını nereden aklına geldi?

Alternatif bir şey yapmak istiyordum ama ne yapabileceğimi de bilmiyordum. Daha önce NTV’de birlikte çalıştığım Ruşen Çakır, 2015 seçimleri öncesinde medyada sesi duyulmayanların sesine yer vermek üzere periscope uygulaması ile mitingleri vermeye çalıştı. “Yayıncısın sen yaparsın” diye beni de doldurdu. 13 yaşında Ankara Radyosu’nda Çocuk Saati programıyla başlayan yayıncılık deneyimimle gazetecilik deneyimimi birleştirerek böyle bir program yapmaya karar verdim. Sabahları alternatif bir haber izleme mecrası olsun istedim. Ana akım medyaya yansıyan haberler manipüle edilmiş, tanınmayacak halde oluyor. İstedim ki doğru dürüst, karnından konuşmayan, ne olduysa doğruca anlatan bir haber şov yapayım. Bunu yapabilmenin öncelikli koşulu; bu işin bir patronunun olmaması lazım. Türkiye’de gazetecilik mecrası devletle bir şekilde çarpıştığı için en iyi patron bile “uyumlu” olmak durumunda kalıyor. Tersi örnekler de var tabii, örneğin BirGün. İmece usulü yapılan işlerde de başka sıkıntılar ortaya çıkabiliyor. Çok zorlu bir süreç yaşadım.

"Ev şartlarında ‘organik yayın"

»Sonunda başladın. Her sabah kendi evinden izleyenlere seslenmek, onlardan anında gelen mesajlarla yayını istediğin gibi sürdürmek nasıl bir duygu?

Kendimi en güvende hissettiğim yeri, benim için çok önemli olan kitaplarımın bulunduğu çalışma odamı düzenledim. Bir tablet, bir dizüstü bilgisayar, iki mikrofonla bir stüdyo oluştu. Ev şartlarında “organik yayın” yapıyoruz. İlk yayına başladığımda 37 kişiydik. Şu anda 117 bin abonesi var bu yayının. Günlük ortalama izleyicisi periscop üzerinden 20 bin civarında. Buna youtube izlenmesi, diğer podcast uygulamaları da dahil edildiği zaman aylık yaklaşık bir milyon kişiye ulaşılıyor. Sosyal medya üzerinden yayıncılık yapanlar çok genç insanlar. Biz bu iş için yaşlıyız aslında. Bu işe başlarken yayıncılığı biliyordum ama sosyal medya konusunda bir bilgim yoktu. Körlemesine uçtum. Sonunda haberi arayan insanlarla buluştuk bir şekilde. Yaptığım yayının en önemli özelliği kimse küfredemez, hakaret edemez ve tehdit edemez. Ben sadece bu kurallara uyulmazsa patronluk yapıyorum ve uymayanları anında yayından atıyorum.

»Müdavimlerin var. Onlar kuralları biliyorlardır tabii...

Ben orada görünen yüzüm ama yayını izleyenlerle birlikte yapıyoruz aslında. Çok kemik bir kadro var düzenli takip eden. Geçenlerde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın yeni yıl konserine gittim. Salon hınca hınç doluydu. Bilet bulamayıp izleyemeyenlere bir güzellik yapayım dedim ve bis bölümünü aktarmak üzere saat 21.00’den sonra yayına girdim. Alışılmışın dışında bir saatte yayın yapınca paniğe kapılanlar olmuş. “Sen bu saatte çok önemli bir şey olmazsa yayın yapmazdın. Ne olduğunu anlayıncaya kadar elimiz ayağımız titredi, telaşlandık, ‘darbe mi oldu, gözaltına mı alındı’ soruları aklımıza geldi” diye yazdılar hemen.

"Kimse eleştiriden azade değil"

»Biraz yayınlarından söz eder misin?

Hafta beş gün iki bölüm halinde buluşuyoruz izleyenlerle. İlk bölüm “günün yorumu.” Bir konuyu ele alıp yorumluyoruz, analizini yapıyoruz. İkinci bölüm ise “gazetelerin yazdıkları, yazamadıkları.” O bölümde sunulan bir haberin aslında nasıl farklı olabileceğini anlatıyorum. Örneğin birkaç gün Hürriyet gazetesi manşetten “Telefonda linç itirafı” diye bir haber yayımladı. Aynı olay daha önce Evrensel’de haber olmuş. Hürriyet “Cezaevindeki mahkûm altını ıslattığı için 8 koğuş arkadaşı tarafından dövülerek öldürüldü” demiş. Mahkûmlardan birinin annesiyle yaptığı telefon konuşmasındaki “Millet dağda öldüremiyor teröristi. Biz burada öldürdük” sözleri öne çıkarılmamış. Ben buna dikkati çekiyorum, “Doğru okumak lazım. Bu bir Kürt cinayetidir. Adını koymak lazım” diyorum.

»İzleyenlerden nasıl tepkiler alıyorsun?

Samimiyetle, severek katılıyorlar. Eğer bir yanlışlık olursa anında müdahale ediyorlar. Geçenlerde yayın sırasında bir filmden söz ederken yönetmeninin adını yanlış söylemişim. Kapattıktan sonra yayını yüklemek için bilgisayarın başına geçtiğimde 38 mail geldiğini gördüm, “yönetmen o değil bu” diye yazmışlar. Burada yalan konuşulmuyor, karnından konuşulmuyor. Kimse eleştiriden azade değil. Solcusu da sağcısıda dincisi de medya açısından ana akımı da muhalifi de Hürriyet’i de BirGün’ü de eleştirilebilir benim yayınımda.

"Kanaldan kanala ‘set’ halinde dolaşıyorlar"

»Televizyon kanallarında yayımlanan tartışma programlarını izliyor musun?

Yıllarca bu mesleği yaparken hiç görmediğim insanlar -ben onlara paraşütle inenler diyorum- ekranlara çıkıp yorumlar yapıyor. Sadece AKP’nin getirdiği isimlerden söz etmiyorum. “Sosyal demokratları” anlatsın diye programa çağrılanlar için de geçerli söylediklerim. “Dörtlü-beşli setler” halinde kanaldan kanala, programdan programa dolaşıyorlar. CNN’den çıkıp Habertürk’e, oradan başka bir yere “set” halinde gidiyorlar. Ben aslında o programları yapan, onları konuk eden arkadaşlara üzülüyorum. Buna katlanmak zorunda kalmak çok acı.

»Yayınlarını izleyenler ne diyor bu tabloya?

Ben izleyenlere her fırsatta bugünler geçecek, devran dönecek ama “unutmayacaksınız” diyorum. Kin tutmak değil bu. Söylenen yalanları unutmayın ve günü geldiğinde hatırlatın, yüzlerine vurun. Uğur Mumcu yıllar önce söylemiş, “Haklıdan yana değil güçlüden yana olanlar güç merkezi değiştikçe dönerler ve sonunda fırıldak olurlar” demiş. Çok doğru. Çok yakından tanıdığımız insanların nereden nereye geldiğini gördük. Yayınlarımda onları isim vererek açık açık anlatıyorum. Dedikodu yapmıyorum, canlı medya tarihi bu.

»İzleyicilerin yaş ortalaması nasıl?

Çok ilginç. 17 yaşından 95’e kadar her yaştan izleyenler var. En yaşlı izleyicim 95 yaşında. Geçen ay mail yolladı. “Benim telefonum çok akıllı değil ama yine de torunuma yüklettim, seni telefondan izliyorum” diye. 15 yıldır var olan baskı ortamında büyüyen gençlerin izlemesi beni ayrıca mutlu ediyor, umudumu tazeliyor. Onlar Gezi’de “Benim hayatıma karışma” dediler. İzlesinler, eleştirsinler, yanlış desinler, korkmadan düşündüklerini söylemeye “sana ne” demeye devam etsinler. Ahmet Arif’in “tükür yüzüne celladın” dizelerindeki gibi korkmadan çekinmeden, gözünün içine baka baka “Sana ne. Bu benim hayatım” desinler.

»Sayı sürekli değişiyor ama şu anda 150’ye yakın gazeteci cezaevinde. Ne söylemek istersin?

Evet tam sayıyı bile bilemiyoruz. Son olarak Ahmet Şık, -savunmasını demiyorum çünkü ortada savunmayı gerektiren bir suç yok- beyanda bulunurken engellendi, mahkeme salonu dışına çıkarıldı. Umutsuz olmamak lazım. Bu ülkeyi yönetenler de baskının sonuç vermeyeceğini biliyor. Evet uzun sürdü, zor bir süreç. Ama bitecek. Baskıyla yaşamımızı değiştirmek isteyenlere, “Sana ne, bu benim hayatım” deme özgürlüğünden vazgeçmeyeceğiz. Yayınlarımda en çok bunu söylüyorum.

»Yayın sırasında trollerin saldırıları oluyor, onun dışında baskı, tehdit var mı?

Yayın sırasında, sonrasında ölümle tehdit eden, “adresini buldum geliyorum” diyenler oluyor. Savcılığa da ilettiklerim oldu. Bazıları trol, açık saçık ismiyle cismiyle yazanlar da var ama devlet bulamıyor. Fatih Portakal’ı tehdit edeni buldular da ne oldu, serbest bıraktılar. İzmir’de bir parkta oturan iki yaşlı adam Cumhurbaşkanı ile ilgili konuştukları için gözaltına alınırken, birini ölümle tehdit eden serbestçe dolaşabiliyor bu ülkede.

"Soru sormayan gazeteciler uçağa..."

»Yayınlarında Erdoğan’ın uçağına binip ardından destan destan yazanları “uslu hanımlar, uslu beyler” diye isimlendiriyorsun. Eskiden nasıldı?

Onlar başka bir deyimle “uçak yolcuları”, soru falan sormuyorlar. Cevapları gazetecilik faaliyetiymiş gibi soruya dönüştürüyorlar. O uçaklarda zamanında ben de uçtum. Bu uslu hanımlar, uslu beyler yüzünden bugünlere gelindi. Çoğu eski arkadaşım. Hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorlar. Hep birlikte gazetecilik yapıyormuş gibi geçinip gidiyorlar.

»Yayınlarına böyle mi devam edeceksin, bir değişiklik planlıyor musun?

Belki bir iki küçük değişiklik olabilir ama yarattığım formatı değiştirmek, çok oynamak yanlısı değilim. “Yarın bir gün iktidar değişir de medya özgürleşirse ne yaparsın” diye soranlara, “Bugün yaptığımı yapmaya devam ederim” diye karşılık veriyorum. Ben böyle mutluyum ve “patronsuz” devam edeceğim.

"Umudu yitirmeyeceğiz"

»Oldukça sıkıntılı bir yıl geride kaldı, 2018’le ilgili beklentine dair neler söylemek istersin?

Herkes umutlu olsun. Umut biterse yıkılırız, üzerimize atılmak istenen ağın altında kalırız. Yayınlarımda da hep verdiğim bir örnek var; denizatı iki buçuk santimlik bir hayvan. Okyanusta 20 milyon yıldır yaşıyor. Köpek balıklarının direnebilmesinin mümkün olmadığı bir akıntıda kuyruğundaki çengelle tutunup dayanabiliyorsa, biz haydi haydi dayanırız. İyilik, dürüstlük sonunda kazanacak. Baskının en yoğunlaştığı an bitime en yakın olunduğu noktadır aslında. Zulüm ne kadar artarsa bitişi de o kadar yakındır. Şu andaki süreç o.