18 Ocak 2022 23:27
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin dış politikasına dair önemli sinyaller verdi.
Erdoğan, Balkan ülkesi Arnavutluk’tan dönüşünde gazetecilere açıklama yaparken, Ukrayna sınırına asker yığınağı yapan ve Batılı güçler tarafından yakın zamanlarda bir işgal harekatı başlatabileceği konuşulan Rusya’nın 2014’te “Kırım’a çöktüğünü” ifade etti. Türkiye de neredeyse dünyanın tamamı gibi Rusya’nın Ukrayna toprağı Kırım’ı ilhakını tanımamış, ancak hiç “oraya çöktü” gibi bir ifade kullanmamıştı. Erdoğan aynı soru-cevapta gazetecilere ABD’nin yakın zamanda desteğini çektiği ortaya çıkan; Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de İsrail ve Güney Kıbrıs Rum kesimiyle birlikte yürüttüğü boru hattı projesi EastMed hakkında “Türkiye’siz bu iş olmaz” diyerek İsrail’le görüştüklerini söyledi; “Bu proje esasında olacak bir iş değil” dedi.
Erdoğan akşam saatlerinde Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic ile yaptığı basın toplantısında da, “Sayın (İsrail Cumhurbaşkanı Isaac) Herzog'la yapmakta olduğumuz görüşmeler var, belki Türkiye'ye bir ziyareti olabilir. Başbakan Sayın (Naftali) Benet'in bu noktalarda olumlu bazı yaklaşımları var. Hedef olumlu yaklaşımlarla bir yere varmak" ifadelerini kullandı. Ankara, son zamanlarda bölgedeki birçok eski “hasmıyla” farklı seviyelerde normalleşme adımları attı; Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Ermenistan… İsrail’le de normalleşmeye dair önemli sinyaller vardı, ancak Herzog’un yapacağı bir Türkiye ziyareti süreci doğal olarak farklı bir seviyeye taşıyabilir.
Cumhurbaşkanı’nın verdiği bu mesajları T24 olarak bahsi geçen ülkeler konusunda önemli birikimleri olan isimlere sorduk...
İlk olarak Erdoğan’ın oldukça sert, “Rusya, Kırım’a çöktü” ifadesinden başlayalım.
Türkiye’nin önde gelen diplomasi analistlerinden Kadir Has Üniversitesi öğretim görevlisi Soli Özel, Türkiye’nin “zayıf zeminde üzerinde durduğu bir konuda sert yorumlar yaptığını”; Rusya’nın Erdoğan’ın çöktü ifadesine karşılık “Suriye veya daha da kötüsü Kıbrıs üzerinden benzer bir çıkış yapabileceğini” ifade etti.
Türkiye’nin ilhakı tanımayarak ama ambargolara da katılmayarak Kırım konusunda hep tutarlı davrandığını söyleyen Özel, “Ruslar bunlara sözle karşılık verdiler ancak can acıtıcı bir hamle yapmadılar” derken, Erdoğan’ın bu seferki sözlerinin daha ağır olduğunu ve dolayısıyla daha sert bir karşılık alabileceğini dile getirdi.
Rusya konusunda uzman dış politika analisti Aydın Sezer de Rusya’nın bir süredir “Türkiye’nin 1974’te Kıbrıs’a çöktüğüne” inandığına dair sinyaller verdiğini, ancak bunu hiç böyle bir ifadeyle dile getirmediğini, “İşgalse, işgaldir” dediğini söyledi. Moskova’nın son dönemlerde Türkiye’nin Suriye’deki faaliyetlerini de eleştirdiğine dikkat çeken Sezer, “Dolayısıyla bugün yarın Rusya, ‘Türkiye kendisine baksın’ diye bir açıklama yapabilir” dedi ve ekledi; “Tabii Erdoğan’ın açıklamasını ciddiye alırlarsa”.
“(Gazetecilerin Erdoğan’a sorduğu) Bu soruların da cevapların da önceden hazırlandığı düşünülünce biraz daha özen gösterilmesi gerekiyordu” diyen Sezer, “Çöktü’ ifadesi Rusya’nın mutlaka misilleme yapacağı bir ifade olacak. Bunu biz analistler ve gazeteciler ‘çöktü’ diye yorumlayabiliriz ama bir devlet başkanının bu şekilde konuşması açıkçası hiç hoş olmadı. Özellikle konu Rusya olduğunda” değerlendirmesinde bulundu.
T24 ve Şalom yazarı Karel Valansi, Erdoğan’ın potansiyel Herzog ziyareti ve İsrail’le ilişkilere dair açıklamalarının “çok olumlu” olduğunu ifade etti.
“Henüz İsrail tarafı sessiz” diyen Valansi, “Görüldüğü kadarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan ilişkileri daha önceden Ankara’yı sert bir şekilde eleştirmiş olan Başbakan’la (Benet) değil, Cumhurbaşkanı Herzog ile geliştirmekten yana” değerlendirmesinde bulundu.
Mavi Marmara olayı sonrasında dahi iki ülke arasındaki ilişkilerin kapalı kapılar ardında devam ettiğini vurgulayan Valansi, “Anlaşılan o ki şimdi de böylesi bir hareketlilik var ve özellikle Ankara ilişkileri iyileştirmekten yana” dedi.
Valansi, Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri normalleştirme girişimi kararında “yalnızlık ve yanlış dış politika tercihleri kadar doğalgaz ilişkilerinin de itici güç oluşturduğunu” belirtirken güvenin yeniden tesisinin çok önemli olduğuna dikkat çekti.
Valansi, “Cumhurbaşkanı İsrail’in hassasiyetlerini bildiğini belirtmişti. Demek ki yakın zamanda Hamas konusunda bir gelişme bekleyebiliriz” yorumunu yaptı.
Soli Özel de, “Belli ki İsrail ile ilişkileri iyileştirmek giderek önemli bir hal alıyor” derken, Ankara’nın İsrail’le ilişkileri düzeltmeyi ABD ile de ilişkileri düzeltmek için bir anahtar olarak görüyor olabileceğini belirtti. Özel, iktidarın bu adımının ABD’nin yasama organı Kongre’nin Türkiye’ye yönelik duruşunu yumuşatmak açısından önemli rol oynayabileceğine inanıyor olabileceği görüşünü sundu. Kongre, Türkiye’ye F-16 satılması konusunda karar verici rolü oynayacak. Kararın Başkan Joe Biden’ın masasına gelmesi için Kongre’den geçmesi gerekiyor.
“Herzog’un Türkiye’ye gelmesi tabii ki büyük olay olur” diyen Özel, “İsrail Türkiye kadar iştahlı mı bu konuda onu da tam kestiremiyorum; ama iki İsraillinin tutuklanması olayında verdikleri tepkiler, telefon konuşmaları vs. onların da bu ilişkiyi canlandırmak istediklerini düşündürüyor” dedi. 2021’in Kasım ayında iki İsrail vatandaşı, Çamlıca Kulesi’ne çıkarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konutunun fotoğrafını çektikleri iddia edilerek gözaltına alınmıştı. Çift daha sonra serbest bırakılıp ülkelerine dönmüş, İsrail yönetimi de Erdoğan’a teşekkür etmişti.
Özel, “Türkiye bu hedefe İstanbul’daki Hamaslıları dizginlemeden ya da Hamas konusunda İsrail'in istediklerini yapmadan varabilir mi ondan emin değilim. Göreceğiz” değerlendirmesinde bulundu.
Öte yandan Valansi, İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid’in iki hafta önce yaptığı bir açıklamaya dikkat çekti. Lapid bu konuşmada, “Refaha, istikrara katkı sağlayacak ülkelerle ilişki kurmayı kesinlikle istiyoruz. Ancak İsrail ile 3.bir ülke (Valansi’ye göre bu ülke Türkiye) arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi hiçbir zaman yakın ilişkilerimiz olan diğer ülkelerle (Valansi’ye göre bu ülke Yunanistan) ilişkilerimiz pahasına değil”. Valansi, Erdoğan’ın açıklamasından sonra İsrailli yetkililerden yine benzer bir söylem duyulabileceğini ifade etti.
Aydın Sezer, Erdoğan’ın EastMed (Doğu Akdeniz- projenin ismi Eastern Mediterranean’ın kısaltmasından geliyor) projesi ile ilgili açıklamalarını anlamak için, projenin kısa tarihine bakmak gerektiğini söyledi.
Aydın Sezer'den bir bakışta EastMed süreciAydın Sezer, Doğu Akdeniz (EastMed) projesi ile bölgedeki enerji projeleri ve stratejileri konusunda devletler ve şirketlerin pozisyonunu da içeren gelişmeleri T24 okurları için şöyle özetledi: “EastMed boru hattı projesi, yaklaşık 10 yıllık geçmişi olan bir proje. İlk kez Avrupa Birliği, alternatif enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaşımı için araştırma yapıyordu. Bunun için de 34 milyon Euro’luk fizibilite çalışması için bir bütçe ayırdı. Daha sonra özellikle 2018-2019’dan itibaren Yunanistan ve özellikle Kıbrıs’ın güney kısmında, Afrodit sahasında enerji yatakları bulunmasını mütakiben Yunanistan ve GKRY bu doğalgazın bir boru hattıyla Avrupa’ya götürülmesi üzerine yoğunlaştı. Olay birden bire bir siyasi nitelik kazandı. Daha sonra bu iki ülke İsrail’i de ikna ederek İsrail’in Livyatan bölgesinden, daha sonra Afrodit’ten ve Girit’in kuzeyinden geçen hatla Avrupa’ya ulaşan projeyi siyasi temelli olarak gündeme getirdiler. Bununla ilgili de anlaşmalar imzalandı 2 Ocak 2020’de. Dönemin ABD dışişleri bakanı Mike Pompeo’nun da bizzat destek verdiği; ABD’nin 3+1 olgusuyla destek verdiği bir siyasi projeydi. Ancak AB ilk etapta akla yatkın bulsa da, son dönemlerdeki petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki dalgalanmalara bağlı olarak projenin ekonomik olmadığı konusunda tartışmalar başladı. Projenin boru hattının inşasını bir İtalyan ve Yunan şirket üstlendi. İtalyan Poseidon ve Yunan devlet şirketi. Fakat geçtiğimiz sene, 2021 başlarında Doğu Akdeniz’de asıl oyuncu olarak Chevron, Delek’in hisselerini satın alarak adeta Kıbrıs parsellerinde ExxonMobil’in de önüne geçen bir şirket oldu. Dolayısıyla projenin akla yatkın olup olmadığı boyutu tartışılmaya başlandı. Bu noktada Doğu Akdeniz’de en önemli yataklara sahip Mısır, zaten LNG terminalleriyle bunu tüm dünya pazarlarına satmaya başlamıştı. Hatta Türkiye, Mısır LNG’sinin Çin'den sonra ikinci en büyük alıcısı. Bir başka önemli gelişme de 2000’lerden itibaren gündemde olan ve inşasına başlanan Arap Boru Hattı. Mısır’dan başlayıp Ürdün’den geçen, Suriye’nin Homs kentine kadar gelen bir boru hattı bu. Homs’a kadarki hat fiziki olarak inşa edildi. İki yan dalı var. Birisi İsrail’e ulaşıyor Ürdün’den. Diğeri, Homs’tan Lübnan’a ulaşıyor. Bu hattın Türkiye’ye kadar gelmesi planlandı. Kilis’e gelmesi gerekiyordu. Türkiye’nin Suriye’yle balayı döneminde de Kilis-Halep bağlantısı inşa edildi. Ancak Homs ve Halep arası inşa edilmedi. Kilis-Halep kısmı 10 yıl önce bitti, test edildi; ancak iç savaş nedeniyle aktifleşemedi. Şimdi son siyasi gelişmelerde ABD, Suriye’ye uyguladığı Caesar Yasası’na bir istisna getirerek Mısır’dan ve/veya İsrail’den gelecek doğal gazın Lübnan’a ulaşmasına yeşil ışık yaktı. Şu anda bu proje üzerinde çalışıyor. İnşaatı falan bitti, teknik işlemler yapılıyor. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’de, Doğu Akdeniz gazının Türkiyesiz bir işe yaramayacağı cihetle Türkiye’ye tekrar ulaşmasının önü açılmış oldu. Tabii bu Suriye Savaşı’na bağlı olarak ortaya çıkacak bir gelişme. Şimdi Doğu Akdeniz’de, özellikle Mısır’ın son parselasyonlarıyla birlikte; ENI, Chevron, ExxonMobil’in de büyük oyuncu olarak sahaya girmesiyle birlikte bu gazın nasıl değerlendirileceği konusunda bütün hesap-kitap tekrar yapılmaya başlandı. LNG çok önemli bir seçenek; Mısır LNG’si ABD enerjisinden, Katar körfez enerjisinden farklı ve coğrafik olarak daha mantıklı bir saha oldu. Dolayısıyla bu noktada fizibiliteye bağlı olarak ve Chevron’un da öngörüleri doğrultusunda ABD bir anda EastMed’e verdiği desteği geri çektiğini bildirdi ama Doğu Akdeniz’i elektrifikasyonla bağlayalım türünde bir açıklama yaptı." |
Aydın Sezer, “EastMed projesini ciddiye alan tek ülke Türkiye’ydi” derken, Ankara’nın projeyle ilgili yüksek frekanstan da birçok açıklama yaptığına dikkat çekti.
“Aslında bize ait olmayan bir gazın, bize ait olmayan bir pazara gitmesi konusunda söz söylememiz son derece abesle iştigaldi” diyen Sezer, zaten Türkiye’de enerji uzmanlarının uzun zamandır bu projenin akla yatkın olmadığını ve muhtemelen hayata geçirilmeyeceğini savunduğuna dikkat çekti. Sezer uzmanların bin 900 kilometrelik bir boru hattıyla Avrupa’da Rus enerjisiyle rekabet edilemeyeceğini söylediğini hatırlatırken, “Hattın kapasitesi Rusya’dan Türkiye’ye gelen TürkAkım boru hatlarından bir tanesinin bile kapasitesini karşılamıyor” dedi.
Sezer, ABD’nin Trump döneminde desteklenen projeden desteğini “Türkiye’ye taviz için çektiği” iddialarının da “yanlış” ve “saçma sapan” olduğu değerlendirmesinde bulundu.
Sezer, “Bugün Erdoğan’ın da açıklamalarını okuyunca demek ‘Erdoğan da inanmıyormuş’ diye güldüm açıkçası. Bu defa doğru bir şey söyledi. Türkiye’nin pozisyonu bu değildi, dolayısıyla EastMed şu aşamada başlamadan biten bir proje oldu” yorumunu yaptı. Erdoğan, Arnavutluk dönüşü gazetecilere yaptığı açıklamasında, “Bu proje esasında olacak bir iş değil” demişti.
Anlattıklarına bir şerh düşen dış politika uzmanı “dünya petrol fiyatları 120-130 dolar varile ulaşırsa bu EastMed projesi tekrar gündeme gelir” derken şu değerlendirmelerde bulundu;
“O olduğu ve tekrar gündeme geldiği zaman da hayata geçip geçmeyeceğine tekrar enerji şirketleri karar verir; ülkeler değil. Enerjiyi çıkaranlar şirketler. Şirketler enerjiyi nereye satacaklarını bilmeden ne boru döşerler, ne LNG yatırımına girerler. Siyasi irade belirleyici değil. Dolayısıyla bu saha, çok uluslu şirketlerin oyun sahası. Onlar nereden isterse oradan geçer”.
© Tüm hakları saklıdır.