08 Mart 2025 09:38
Güncelleme: 08 Mart 2025 09:48
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, partisinin cumhurbaşkanı adayını belirlemek için ön seçim yapmasını doğru bulmadığını belirterek; "Bence doğru bir yaklaşım değildi ama tabii farklı yapılış nedenleri vardı. Ben düşüncelerimi Genel Başkan’la da paylaştım, kamuoyuyla da paylaştım. Zamanlamayı yanlış buluyorum. Ayrıca gündem işgali olduğunu düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, gündemi Duvar'dan Ceren Bayar'a değerlendirdi.
-Cumhurbaşkanı adayının ön seçimle belirlenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence doğru bir yaklaşım değildi ama tabii farklı yapılış nedenleri vardı. Ben düşüncelerimi Genel Başkan’la da paylaştım, kamuoyuyla da paylaştım. Zamanlamayı yanlış buluyorum. Ayrıca gündem işgali olduğunu düşünüyorum.
-31 Mart'ta partinizde bir 'zafer ruhu' hakimdi. Bu ruh yerini koruyor mu?
Ben 31 Mart'ı zafer olarak yorumlamıyorum. Bir seçim galibiyeti olarak yorumluyorum. Bizim yükselişimizde iktidarın düşüşü 31 Mart'ta buluştu.
Hatta biraz daha geriye gidebilirsiniz. CHP, Kemal Bey döneminde de doğrularıyla yanlışlarıyla bir mücadele verdi. O dönem sağ seçmen CHP’ye oy vermeyi öğrendi. Biz sağ seçmene hitap etmeyi, onlara dokunmayı, onlarla diyalog kurmayı öğrendik. Bu anlamda uzun bir sürecin sonucu 2024 seçimleri. Nisbi olarak seçim sonuçları bizi yüksek gösterdi.
Hala belediyelerin ciddi tesiri var. Belediyeler çok büyük güç siyasette. Halka en yakın iki makam var; biri muhtarlık, biri belediye başkanlığı. Bugün iktidar umudunu belediyeler diri tutuyor. Hala sahada iktidardan birkaç adım öndeyiz.
Ben bu partinin evladıyım. Söylediklerim yanlış anlaşılmaz. Daha güçlü olmamızı arzu ediyorum. Eksik ya da hatalarımıza rağmen belediyelerimiz iyi gidiyor. Genel Merkez'de Ankara ayağında bugüne kadar normalleşmeden Cumhurbaşkanlığı adaylığına çok şey tartıştık. Bunlar da realite. Onları da zaman içinde çözecektir parti.
-Genel Merkez’in belediyeler özelinde memnuniyet anketi yaptırdığını ve Mersin'in bu anketlerde ilk sırada olduğunu biliyoruz. Bu memnuniyeti nasıl sağladınız?
Bizim burada yaptığımız çalışmalar bir süreklilik gerektirir. Bu sürekliliği sağlamak önemli. Mersin'de de öyle bir sistem oturdu ki; kim gelirse gelsin Vahap da gelse başkası da gelse sürer gider.
Ayrıca mesela sebze meyve halinde kreş yaptık biz. Halde kreş olur mu? O mahalle fakirin fukaranın mahallesi. Bu bir siyasi mesajdır. Sahildeki okuma salonu da siyasi bir mesajdır, ranta isyandır. Şimdi ikincisini yapacağız, en lüks otelin yanına yapacağız. Siyasi bir başkaldırıdır bu.
Devlette devamlılık esastır. İnsanları, özellikle deneyimli insanları öğretmen kılıp parti içerisinde yaşanmışlıklar üzerinden politika belirlemek gerekiyor. Birçok belediye başkanının böyle bir birikimi yok. Bir boşlukta gidiyor, öyle olmuyor belediyecilik.
-Belediyelerin başarısı CHP'yi iktidara taşımaya yetecek mi?
Pek çok faktör var. Belediyeler elbette etkili olur. Cumhurbaşkanı sistemiyle devlet mekanizması öyle bir hal aldı ki daha önce siyasilerin oluşturduğu makamlar, bürokratlar tarafından yönetiliyor. Bu, siyasette bir dezavantajdır. Aile ve Sosyal Politikaları Bakanı siyaseten görevini yapmaz. Bir bürokrat olarak yapar ve Cumhurbaşkanı’nın hoşuna gidecek işleri yapmaya bakar. Ama siyasi bir başkan, partisinin ve kendisinin dünya görüşünü, ideallerini topluma yansıtır. Doğal olarak bu sistemde belediyeler öne çıkar. Ben derim ki ‘Bak yolun en iyisini biz yapıyoruz’. Ya da ben gece gündüz, hafta sonu demeden çalışırım. Çünkü ben siyasiyim.
Ama bir de farklı etkenler var. Türkiye'deki siyasal gelişmeler var; temel sorunların bir tanesi bugün çokça gündemde olan Kürt sorunu. Bu yeni bir sürece evrildi ve öyle görünüyor ki bazı gelişmeler olacak. Bu toplum tarafından iyi algılanırsa ya da sonuç itibariyle toplumu memnun edecek bir sonuç olursa bu, seçimleri etkiler.
Siyasi kurum olarak bu işe dahil olanları da yakınlaştırır. Ve bir önceki seçimle önümüzdeki seçimin konjonktürel olarak bir farkı ortaya çıkar. Yani belki bir önceki seçimde bir araya gelen siyasi partiler farklı bir pozisyon alabilir.
-Böyle bir süreçte CHP ne yapmalı?
Parti olarak bizim süratle belediyeler üzerinden Türkiye'nin şu anda birinci sorunu olan hayat pahalılığına, ekonomik sıkıntılara, yoksulluğa odaklanmamız lazım. İnsanlar siyasilerin, gazetecilerin ilgilendiği konularla ilgilenmiyor. Cumhuriyet Halk Partisi‘nin tamamen odaklanacağı konu yoksulluk, hayat pahalılığı olmalı.
Sadece bu da değil. Biz somut olarak vatandaşa ne yapacağımızı söyleyeceğiz. ‘Mesele yoksulluksa biz iktidara geldiğimiz zaman şöyle çözeceğiz. Mesele Türkiye'de hukukun üstünlüğüyse, bağımsız, tarafsız, yargıysa, ifade özgürlüğüyse bu şekilde çözeceğiz. Mesele Kürt meselesi ise bizim görüşlerimiz somut olarak bunlar‘ demeliyiz. Vatandaş bizi dinlediği zaman şunu diyebilmeli: 'Bak bunlar bu sorunları çözer.'
Bunu dediği noktada o anketlerdeki yüzde 38, yüzde 40 olan kararsızlar düşmeye başlar. Yoksa şikayet etmek sonuç vermez., zaten biliyor vatandaş. Kararsız oranı onun için yüksek. Muhalefet güven verecek. Bunu söylemlerle ve örneklerle yapabilir. Örnek benim; belediye. Söylem genel başkan.
-Genel merkez ayağının eksik ya da hatalı olduğunu düşünüyor musunuz?
Gayret edeceğiz hep beraber. Ben 'olması gerekeni' sizinle paylaştım. Kendileriyle de paylaşıyorum. Genel Başkan olsun, oturup konuşmamız gereken diğer insanlar olsun konuşuyoruz.
-Ekrem İmamoğlu aday seçilip sahaya çıkınca sizin tarif ettiğiniz somut söylemin hayata geçeceğine dair bir ön kabul var. Ne dersiniz?
Bütün bu söylediklerim Cumhurbaşkanı adayından azade. Şu anda bizim resmi olarak Cumhurbaşkanı adayımız yok. 23 Mart'tan sonra da olmayacak. Bizim 23 Mart’ta yapacağımız seçim parti örgütünün niyetini ortaya koymak olacak. Resmi adayımız seçim takvimi YSK tarafından açıklandıktan belirlenir. Yasa parlamentodaki milletvekili grubu tarafından belirlenir diyor. Dolayısıyla benim bütün bu anlattıklarım parti politikalarıyla ilgili, parti yönetimiyle ilgili, partinin kimden ne beklemesi, ne söylemesi gerektiğiyle ilgili.
-Ön seçimden sonra partide ikili bir yapının ortaya çıkabileceği, bunun da partiye zarar verebileceği dillendiriliyor. Katılır mısınız?
Bunlar ihtimal dahilinde olan şeyler. Bu sürecin komplikasyonları olur. İşte bir tanesi budur. Bunu öngörüp olmaması için tedbirler almak durumundayız. Bunu da yapacak olan başta Sayın Genel Başkan, parti yönetimi ve ön seçimden çıkacak olan adayımız.
-Yeni çözüm sürecinin seçim sonuçlarını etkileyebileceğine dair değerlendirmeniz oldu az önce. Siz nasıl bakıyorsunuz bu sürece?
Elbette ki olumlu sonuçlanmasını arzu ediyorum. Toplumun enerjisini alan, topluma travma yaşatan bir sorun. Bunun bitmesini arzu ediyoruz.
Ama şöyle de bir realite var; bu, akşamdan sabaha ’biz çağrıda bulunalım, terör örgütü lideri de çıksın, açıklama yapsın, silahları bırakalım, kongreyi toplayalım, örgütü lağvedelim’ desin. Tablo bu. Ne yapıyorlar, ne ediyorlar biz bilmiyoruz. Muhalefete bugüne kadar bilgi vermediler.
Ama bundan sonra örgüt silahı bırakıyorsa, kendini lağvediyorsa, ‘artık silahla mücadeleden vazgeçtik, yeni bir sürece giriyoruz’ diyorsa, demokratik siyaseti önceledikleri bir süreci başlatıyorlarsa bu demokrasi kanallarını güçlendirici bir fırsat olabilir. Demokratik siyaset talebi Türkiye'de demokrasi kanallarını güçlendirir.
İkincisi; hukuki bir zemin talebi var. Bir çerçeve çizmeniz lazım. Bir hukuki çerçeve, bir yasal çerçeve çizmeniz lazım. Bu anlamda da yarar getirebilir. Bir tarafta silahlar bırakılıyorsa bunun yerini alacak olan bir şeyler koymanız lazım. Demokratik siyaset ve bu sürecin akamete uğramadan güçlü şekilde ilerleyebilmesi için bir hukuki çerçeve çizmeniz lazım.
Eğer şeffaf yürütülürse, toplumun hassasiyetleri ön plana alınırsa, kararlar alınmadan siyasi partilerle işbirliği yapılabilirse bu sürecin başarılı neticeleneceğine inanıyorum. Bu sürece katkı koyan herkes toplumsal olarak destek bulabilir.
-Bu sürecin samimi olmadığına dair yorumlara katılır mısınız?
Sağlam bir irade ortaya koyulmuyorsa bu işin başarılı olma şansı yok. Temel şartların oluşması gerekir. Hükümet kanadı pazarlık, anayasa değişikliği, iç siyasete ilişkin hesap kitap gibi iddiaları reddediyor. Umut ediyoruz dedikleri doğrudur. Değilse, bu bahsettiğimiz şartlar yerine getirilmemiş olur. Samimiyetin olmadığı bir yerde süreç de akamete uğrar.
-Partinizin bu süreçteki pozisyonunu nasıl yorumlarsınız?
Partim bu süreç gündeme geldiğinden bu yana son derece temkinliydi ve doğru beyanatlarda bulundu. En son Sayın Genel Başkanımızın yaptığı açıklama da bana göre oldukça doyurucuydu. Toplumsal hassasiyet var ve partim bunu önemsiyor. 40 yıldır süregiden, güvenlik güçlerinin şehit olduğu bir süreçten bahsediyoruz. Bu, toplum için önemli bir hassasiyettir.
Ama Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu konuda ’ama - fakat’ dediği herhangi bir konu da yok. Eğer hakikaten bizim temel ilkelerimiz ve prensiplerimiz çerçevesinde bu süreç yürütülecek ve sonuçlanacaksa zaten biz de katkı sunacağız buna. Biz buna seyirci kalamayız, bundan bağımsız olamayız. Bu ülkemiz için de son derece iyi bir gelişme olacak.
-CHP’nin bu süreçteki rolünün, katkısının önemi nedir sizce?
Bu süreçte iki parti son derece önemli; Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi. Biz kurucu partiyiz. Milliyetçi Hareket Partisi'nin hassasiyetleri var.
Bir önceki süreçte Cumhuriyet Halk Partisi bu süreci yine temkinli takip etti. Orada AK Parti bir başına bu süreci götürdü; o dönemin HDP’si ile beraber. Ama şimdi MHP'yi yanına alarak DEM’le birliktelikle bu süreci götürüyorlar. Büyük bir fark var oradan bugüne. MHP şu anda sürecin tam tepesinde. CHP'nin bu işin içerisinde olması ve CHP'nin endişeleri ya da görüşleri doğrultusunda bu süreç işbirliğiyle giderse başarıya ulaşma oranı çok yüksek.
CHP sürecin içinde ve aktif olmalı. Biz seyrederek bir çözüm bulamayız. Seyrederek, sadece eleştirerek de bir katkı yapamayız. Toplumu da inandıramayız.
-Bir taraftan da partinize dönük soruşturmalar gün geçtikçe artıyor. Kayyım atamaları devam ediyor. Bu ortamda CHP’nin desteği alınabilir mi?
Bunlar birbirinden bağımsız. Şu anda iktidar partiyi yıpratan, şaibe davası açan, belediye başkanlarına operasyonlar yapan, içeride polemik yaratan bir pozisyonda. Erdoğan, iktidarın kapısını açacak anahtarın belediyelerde olduğunu biliyor. Deneyimli bir siyasetçi. Hanelere girmenin halkın derdiyle dertlenen belediyelerin ne derece önemli olduğunu biliyor. Partilere nasıl katkı yapacağını biliyor.
Hani diyorum ya biz yerel yönetimlerle iktidar olabiliriz. Şu anda Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde umudu tutan da belediyelerin başarılı çalışmaları.
Şu anda bizi zayıflatan en önemli konu iktidarın gündem saptırması. Bunu da zamanla aşabiliriz.
-Bir önceki seçimlerde ‘kent uzlaşısı’ sürecini yaşadık. Pek çok belediyeye de kayyım atandı. Biri de Akdeniz ilçeniz. Mersin ve ilçeleri için endişeniz var mı?
Mersin için bunları düşünmek dahi istemem. Akdeniz Belediyesi'nin özel bir durumu vardı. DEM Partisi'nin Doğu ve Güneydoğu dışındaki tek belediyesi Akdeniz Belediyesi'ydi. Ve geçtiğimiz dönem çok başarısız bir AK Parti belediyeciliği yaşadı o ilçe. Hem genel anlamda DEM’e bakış bir de spesifik olarak Akdeniz'e yönelik iktidarın bakışından kaynaklı bir kayyım atamasıdır o. Kafayı oraya takmışlar. Yoksa Akdeniz Belediye Başkanı son derece başarılı bir belediye başkanı. Bunu tarafsız bir gözle söylüyorum.
Kayyım atanması gereken bir işlem ve eylemin içinde oldu mu? Tabii ki buna yargı karar verecek. Ama ben kendisini Kırşehir Cezaevi’nde ziyaret ettim. Kendisi dosyanın içeriğini bana aktardı. Eğer o bulgularla o belediyeye kayyım atanıyorsa bu hukuki bir karar değil, siyasi bir karardır. Önümüzdeki günlerde tarih kimi doğrulayacak, göreceğiz.
-Ekrem İmamoğlu hakkında açılan davaları ve başlatılan soruşturmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özel bir süreç yürütülüyor Sayın İmamoğlu için. Tek hedefleri mümkünse zayıflatıp aday yapmamak. Çünkü kabul edelim ki aday olduğu takdirde seçimlerde başarılı olma şansı çok yüksek bir siyasetçi.
Biz onların yaptığı her hukuksuzluğa karşı gerekli mukavemeti göstermek zorundayız. Bu konuda bir kamuoyu yaratmak zorundayız. “Ne yapalım elimizden bir şey gelmiyor, yargıyı bir sopa gibi kullanıyorlar, siyasetin vesayetine girildi” şikayetlerinden öte biz tepkimizi en şiddetli şekilde ortaya koymalıyız. Ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir arada olduğunu kamuoyuna göstermeliyiz. Dağınık bir görüntü vermemeliyiz.
-Toplumda ekonomik anlamda büyük bir sıkışmışlık olduğu ancak halkta oluşan itirazın CHP'ye yönelmediği yorumu yapılıyor. Anketlerde kararsızların oranı hala çok yüksek. Bu anlamda partinizin bir eksiği var mı? Varsa partiniz bunu aşmak için ne yapmalı?
Var ki kararsızlar hala birinci parti. Biz bu insanlara güven vereceğiz ki bize destek olmalarını sağlayacağız. Ancak böyle bir ortamı yaratamamışız. Hala onlara güven vermiyoruz. Önümüzdeki süreçte belediyelerin performansı, genel merkezin söylemleri, vatandaşa güven veren, inandıran, somut çözüm önerileriyle biz o yüzde 38’lik kararsızlar dilimini eritip CHP’nin birinci olmasını sağlarız.
-Son dönemde partinize yapılan transferlere eleştiriler geldi. Siz bu milletvekili transferlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu konuda seçici olmalılar. Her önünüze geleni alabilir misiniz? Nicelik olarak sayınız artabilir. Ama bunların bize ne katacağını bana söyleyin. Götürüsü mü olacak, getirisi mi olacak. Partinin dünya görüşüyle alakası olmayan isimler. Hatta ‘ben bu dünya görüşünden değilim’ diyen kişiler. Tabii ki bizimle siyaset yapmak istiyorsa, bizim partimizin görüşlerini beğeniyorsa gelsin ama sırf sayısal olarak parmak sayımız artsın diye gelmek olmaz. Bu kadar da ilkesiz davranılmaz. Daha bu seçimlerden önce ‘Bunlar Pursaklar’ı bile yönetemez’ demiş. CHP’ye oy vermediğini söyleyen var. Bu son transferler bizi çok üzdü.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "terör eylemlerine son vererek lağvedilmesi" çağrısı yaptığı PKK'nın lideri Abdullah Öcalan, aylardır beklenen çağrıyı yaparak, PKK'nın kendini feshetmesi ve tüm grupların silahları bırakması gerektiğini açıkladı. Öcalan'ın çağrısında "Sayın Devlet Bahçeli'nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanı'nın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihî sorumluluğunu üstleniyorum" ifadeleri yer aldı. Öcalan, "Devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın" dedi.
Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum" çağrısına ek olarak gönderdiği "Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz, pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir" notu da okundu.
Öcalan'ın, PKK'nın kendini feshetmesi ve tüm grupların silahları bırakması yönündeki açıklamasından sonra, PKK Yürütme Komitesi, Öcalan’ın çağrısına katıldıklarını ve gereklerini yerine getireceklerini belirtti. Komite, Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasını da istedi.
PKK Yürütme Komitesi, 1 Mart'tan itibaren geçerli olmak üzere ateşkes ilan ettiklerini belirterek, saldırı olmadıkça hiçbir silahlı gücün eylem yapmayacağını vurguladı.
© Tüm hakları saklıdır.