Gökçer Tahincioğlu
Prof. Dr. Vahit Bıçak, akademisyen Ceren Damar’ın 2 Ocak 2019’da öğrencisi Hasan İsmail Hikmet tarafından katledilmesinin ardından Türkiye’nin gündemine oturdu. Aslında Bıçak, Türkiye’nin tanımadığı bir isim değil. Bıçak, Başbakanlık İnsan Hakları Kurumu Başkanlığı’na getirilecek kadar siyasetin yakından tanıdığı ve görüşlerine başvurulan bir akademisyenken, insan haklarıyla ilgili tüm değerlerin tartışılmasına yol açan savunmalarıyla gündeme oturdu.
Suçüstü yakalanan, suçunu itiraf eden Hikmet’in cezadan kurtulması ya da indirimli ceza alması için bütünüyle Ceren Damar’ı suçlamaya dönük bir savunma stratejisi kuran Bıçak’ın dava boyunca sarf ettiği sözler, bütün kesimlerin tepkisini çekti. Buna karşılık, Damar ailesini, Hikmet ve ailesine karşı husumetle hareket etmekle suçlayan Bıçak, duruşmalarda tepki çeken şu ifadeleri kullandı.
“Bu bir kadın cinayeti değildir. Kadının cinsiyetinden dolayı işlenmiş bir cinayet değildir.”
“Türkiye’de kopya çekmeyen öğrenci mi var?”
“Ceren Damar, Cumhurbaşkanımızın 15 Temmuz sonrası emriyle başlatılan birlik çağrısına rağmen 15 Temmuz lehine twit attı.”
“Sanık, maktulenin cinsel taleplerine boyun eğmek zorunda kalmıştır. Sanık cinsel saldırı suçunun mağduru olmuştur. Maktulenin doymak bilmeyen arzu ve hırslarına karşı sanık psikolojik bunalıma girmiş, tedavi görmüştür.”
“Sanık neler yapabilirdi de yapmadı, bunu açıklayacağım! Sanık elindeki silahla kantine girip birçok kişinin üzerine boşaltmamıştır. Boşaltabilirdi ama yapmadı. Odalarına gidip öğretim görevlilerini de taramamıştır!”
Bu “savunma” üslubuna rağmen müvekkilinin ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilmesini engelleyemeyen Bıçak, karar duruşmasında katili öven sözlerine, “Damat al o zaman” tepkisini gösteren Damar’ın babasına, “Siz almışsınız zaten” dedi ve “Bu nasıl baba” gibi ifadeler kullandı.
AİHM’de staj, Başbakanlık’ta İnsan Hakları Başkanı
Vahit Bıçak, kamuoyunun tanımadığı bir isim değil. Alaca İmam Hatip Lisesi ve Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitiren Bıçak, İçişleri Bakanlığı’nın yurtdışı yüksek lisans ve doktora bursunu kazandı.
Nottingham Üniversitesi’nde doktorasını yapan Bıçak, 1999’da yardımcı doçent, 2002’de doçent, 2008’de profesör oldu ve Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde görev yaptı.
Bıçak, 1999’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) staj yaptı. 2002’de ABD’de Amerikan Ceza Adalet Sistemi konusunda çalıştı. Kanada, Fransa, İngiltere, Almanya, Ürdün’de etkinliklere katıldı, davetli olarak insan hakları çalışmalarında bulundu.
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun başkanlığında kurulan Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun hazırladığı raporun iktidarın tepkisine yol açması, kurulun yapısının değiştirilmesine yol açtı. Rapor, basın toplantısıyla yırtıldı, Kaboğlu, saldırılara uğradı. Bu sürecin ardından Bıçak, üyesi olduğu Danışma Kurulu’nun başkanlığına getirildi. Kurulun yapısını değiştiren Bıçak, iki yıl Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. Uzun yıllar Polis Akademisi’nde insan hakları dersleri veren Bıçak, 2015’te AKP’den milletvekili aday adayı oldu, ancak aday gösterilmedi.
“Adnan Hoca” olarak bilinen cezaevindeki Adnan Oktar’ın 2018’de verdiği iftarın konukları arasında yer almasıyla ilgili haberlere de konu olan Bıçak, 2012’de, firari cemaat savcılarının açtığı ve yakın tarihe “7 Şubat MİT krizi” diye geçen soruşturmada ifadeye vermeye gitmeyen MİT Müsteşarı Hakan Fidan için sarf ettiği, “Hakan Fidan ve diğerleri neden ifade vermeye gitmiyorlar” sözleriyle de gündeme geldi.
Baskın Oran: Herkes şaşırdı, ben normal karşıladım
Vahit Bıçak ile Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nda (BİHDK) birlikte çalışan Prof. Baskın Oran da, "Ceren Hoca cinayetindeki AKP’li prof avukatın cemaziyülevveli" başlığıyla artıgerçek sitesinde yayımlanan yazısının kurulda yaşananlara ilişkin bölümünde şunları aktardı:
Avukat Prof. Dr. V. Bıçak’ın (Twitter'daki) mesajları insanları isyan ettirdi ama ben normal karşıladım. Sebebi:
1) “Azınlık Raporu”nu hatırlayacaksınız. AB’ye adaylık sürecinde “İnsan Hakları Bakanlığına (…) raporlar sunmak, görüş bildirmek (…)” için 12.04.2001’de yasayla kurulan Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun (BİHDK) 24 kabul, 7 ret, 2 çekimser oyla kabul ettiği resmî bir rapordu (01.10.2004).
Özü şuydu:
“Bir soyu ifade eden ‘Türk’ kavramının vatandaşı temsilen üst-kimlik olarak kullanılması, ülkedeki diğer alt-kimlikleri yabancılaştırmaktadır. Bunun yerine, soy’a değil, üstünde yaşanan toprak’a atıf yapan ‘Türkiyeli’ kavramının kullanılması birleştirici olacaktır”.
Bunun üzerine, sözlü ve fiilî saldırılar başladı. Mesela hatırlayacaksınız, milliyetçi Kamu-Sen’in genel sekreteri Fahrettin Yokuş kürsüye fırlayıp Prof. Kaboğlu’nun elinden çekip yırtmıştı metni.
Ardından, dört bir yandan ölüm tehditleri başladı.
Ve BİHDK, yönetmeliğinin 6/a maddesine göre yılda 3 kez toplanması gerekirken, bir daha toplantıya çağrılmayarak Hükümet tarafından fiilen kapatıldı.
Dahası, Rapor’un yazarı olarak ben ve belgeyi açık oylamaya koyan başkan olarak Prof. İbrahim Kaboğlu, “Yargı’yı alenen aşağılamak” (TCK md. 301/2) ve “halk arasında kin ve nefret yaymak”tan (TCK md. 216/1) 5’er yıl hapis istemiyle Kasım 2005’te mahkemeye verildik.
Uzatmayalım, 4 yıl sonra Yargıtay Ceza Genel Kurulu bizi beraat ettirdi. Hem de, Rapor’un “açık ve yakın tehlike taşımaması” nedeniyle, “devletin Anayasa’yla belirlenmiş temel resmî görüşünü reddetmenin ifade özgürlüğü kapsamına girdiği”ni tescil ederek.
İşte o zamanlar doçent olan V. Bıçak, Polis Akademisinden BİHDK’ye üye yapılmıştı ve ilk toplantıda Prof. Kaboğlu’na karşı başkan olmak istemişti.
Olamayınca, kendini Kaboğlu’yla uğraşmaya adadı. Öyle ki, Başbakanlık ek hizmet binasının içinde BİHDK’ye tahsis edilmiş odanın kilidini değiştirtti, toplantıları önledi.
Bu, inanılmaz bir görevi kötüye kullanma ve işyeri dokunulmazlığı ihlali olayıydı. Düşünebiliyor musunuz, bu şahıs BİHDK üyesi. Aynen, bir fakülte sekreterinin dekan odasının kilidini değiştirip dekanı içeri sokmaması gibi.
Ardından, kabul edilen Rapor'un resmî olmadığını ilan etti: “Bu rapor, Başbakanlık’a ait bir rapor değildir. İHDK’nın 24 üyesinin benimsemiş olduğu bir rapordur”.
Ardından, Ankara Cumhuriyet Savcılığına Rapor hakkında 15.12.2004 tarihinde suç duyurusunda bulundu. Hemen yukarıda 5’er yıl hapis istemiyle açıldığından bahsettiğim ve iki profesörü 4 yıl mahkeme kapılarında süründüren dava, işte bunun sonucuydu.
Doç. Bıçak, 1993’te Urfalı Mehmet Gül’ü evinde öldüren polislerin kusursuz olduğuna ilişkin 1996’da düzenlenen ve Urfa’ya gidilmeden yazıldığı saptanan bilirkişi raporundaki 3 imzadan biriydi.
Bu dava AİHM’ye götürülmüş ve 2000 yılında Türkiye 86.000 pound tazminata mahkûm olmuştu.
AKP Hükümeti, herhalde bu hizmetlerinin karşılığı olarak, Doç. V. Bıçak’ı, BİHDK’nin yerine ihdas ettiği İnsan Hakları Başkanlığı (İHB) adlı yeni kuruluşa başkan atadı.
Fakat bu ödülün bu kişiye yeterli olduğu düşünülmüş olacak ki, Doç. Bıçak 2015 seçimlerinde memleketi Çorum’da aday adayı olduğu AKP’den milletvekili seçilemedi.
- Bıçak şimdi de prof avukat olarak, müvekkilinin öldürdüğü Ceren Hoca’yı cinsel tacizci ilan etmiş vaziyette.
Herkes şaşırdı, ben normal karşıladım, çünkü kendisini 2004’ten beri izliyorum.