Vehbi Koç Vakfı'nın vakfa emeği geçen kişileri ağırlamak üzere, vakfın 55. kuruluş yıldönümü vesilesiyle başlattığı podcast serisi "Vehbi Koç Vakfı Sohbetleri"nin ikinci konuğu Koç Holding Şeref Başkanı ve Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Rahmi M. Koç oldu.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk özel vakfı olan Vehbi Koç Vakfı'nın kuruluş sürecini aktaran Rahmi M. Koç, koleksiyonerlik tutkusunun başlangıcını, çocukluk anılarını ve bugün Türkiye'nin farklı illerinde dünya endüstriyel mirasının değerli örneklerini barındıran müzelerinin doğuş hikâyesini anlattı.
"Vehbi Koç gittiği her yeri detaylıca inceler, etüt ederdi"
Rahmi M. Koç, Vehbi Koç Vakfı'nın kuruluş sürecini şöyle anlattı:
"Babam ve annem, 1945 yılında kardeşim Sevgi Gönül'ü duyma sorununu tedavi ettirmek için Amerika'ya, Johns Hopkins'e götürdüler ve ameliyat ettirdiler. Vehbi Koç, gittiği her yeri tetkik eder, dikkatle incelerdi. Amerika'da üniversitelerin, hastanelerin ve müzelerin büyük vakıflar tarafından kurulduğunu veya finanse edildiğini gördü. Bu gözlemlerinden yola çıkarak Türkiye'de benzer bir yardım sisteminin oluşturulması gerektiğine karar verdi.
Osmanlı'dan kalan vakıflar Türkiye'de hâlâ mevcuttu, ancak yeni bir yapı oluşturmak gerekiyordu. Bunun için 16 yıl boyunca çalışıldı ve nihayetinde, Vehbi Koç Vakfı kuruldu.
Bugün şahsi yardımlarımız dışındaki bütün yardımlarımız Vehbi Koç Vakfı aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Vakfın geliri, Koç Holding'in gelirinin yüzde 10'u ile finanse ediliyor. Vehbi Koç Lisesi, Koç Üniversitesi, Amerikan Hastanesi ve müzelerimizin yanı sıra desteklediğimiz diğer kuruluşlar ve vakıflar da bulunuyor."
"Boş vaktim olduğunda Henry Ford Müzesi'ne giderdim"
M. Koç, koleksiyonerlik tutkusunun nasıl başladığını ve müzelerin kuruluş hikâyesini şöyle anlattı:
"Eskiden iş adamları, Berlin'e, Macaristan'a veya Viyana'ya giderdi. Avusturalyalı bir dadımız vardı. Babamız gittiği zaman kız kardeşim Semahat'a (Semahat Arsel) kutu bebeği getirirdi. Bana da kendine göre bir şey getirirdi. Dadımız 'Babanıza söyleyelim; bize sistematik bir hediye getirsin, Martin tren getirsin mesela' dedi. Biz de babamızdan istedik. O da bir lokomotif, bir de bir kömür vagonu getirmiş. Dadımız 'Bunun arkası da var' deyince babam 'Her gittiğimizde biraz getiririz, tamamlarız' dedi. Sonra buharlı silindirler, buharlı gemilerle bir koleksiyon başladı. Üniversite zamanında da merakımız devam etti. Paramız oldukça bir şeyler alırdık. Öyle öyle birikmeye başladı…
"1958-1959 gibi Otosan'ı kuracağız. Bizi Detroit'e gönderdiler. Otosan'ın makinelerinden Ford'a sipariş etmek üzere… Üç hafta kaldık. Henry Ford Müzesi vardı. Vaktim boş olduğunda bu müzeye giderdim. Otomobilin seri imalat olarak dünyaya yayılması Henry Ford sayesinde olmuştur. Müzesi, geniş, kapsamlı ve tam Amerikan hayatını aksettiren bir müzeydi.
Türkiye'ye geldik. Biz de bir müze kuracağız, kendi sanayimizden artan şeyleri koyalım dedik. Türkiye'nin endüstriyel hayatına yönelik hiçbir şey kalmamıştı. Bulabildiklerimiz ya yurt dışından ithal edilenlerdi ya da yurt dışından aldık, getirdik. 7'den 70'e kadar, hatta şimdi hayat uzadı 5'ten 90'a kadar alakasını çekecek nitelikte olmalıydı; öyle de oldu. Bizim müzede tüm ailenin ilgisini çekecek şeyler var."
Podcast yayınına şu linkten ulaşabilirsiniz.