27 Şubat 2015 20:50
İzmir'in en başarılı takımı Göztepe'nin taraftar gruplarından Viva Göztepe'nin yöneticilerinden Ümit Çetin, AKP'nin yasaları bile geçirmek için TBMM'de milletvekillerinin tekme tokat dövüldüğünü belirterek, AKP'nin şiddet ve baskıyla tribünlerde faşizan yöntemler uyguladığını söyledi.
"Futbol asla sadece futbol değildir." Bu söz günümüzün en popüler kitle sporu, futbolun altında yatan sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel etkilerini göstermesi bakımından önemli.
Bize futbolun ne olduğunu anlatmıyor belki ama ‘ne olmadığını’ yani, sadece bir ‘oyun’ olmadığını çok net ifade ediyor.
Futbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu olarak kabul edilen Maradona; ‘"Tanrı yeryüzüne inse benim kadar etkileyici olamaz" derken, futbolun kitleler üzerindeki etkisinin boyutunu göstermeye çalışıyordu. Hiçbir siyasi görüş, futbol gibi her hafta 10 binlerce insanı aynı stadyumda, aynı sloganları attırmayı başaramaz.
İstanbul’un işgal yıllarında, işgalcilerin takımlarına karşı futbolda kazanılan başarıların halkın motivasyonunu nasıl arttırdığı herkesin malumu ya da Nazi işgali altındaki Ukrayna’da Dinamo Kiev’in, tehditlere rağmen Nazi takımına golleri sıralaması bazı şeylerin ‘ölmeye’ değer olduğunu göstermekte.
İşte tam da bu yüzden futbol üzerinde kontrol sahibi olmak, kitleler üzerinde de kontrol sahibi olmayı beraberinde getiriyor. Siyasilerin futbola etkilerini bu şekilde okumaya başladığımızda, her şey biraz daha netleşiyor.
Türkiye’de futbolun oynandığı ilk şehirdir, İzmir. Ülkenin en büyük 3. kenti; futbolun doğduğu kentin, bugün Türkiye Süper Ligin’de -hem de- uzun zamandır temsilcisi yok. Polisin taraftarlara saldırısı ile gündeme gelen ve haberini yaptığımız Altay-Göztepe maçı ise bir İzmir derbisi ve iki takım da şu an Türkiye 2. Ligi Kırmızı grupta mücadele ediyor.
Kuruluş tarihleri sırasıyla 1914 ve 1925. Peki Cumhuriyet ile yaşıt bu takımların mücadelesinde niye biz haberi ‘futbol’ üzerinden değil de, polis saldırısı üzerinden yapıyoruz?
Göztepe taraftarının Twitter’da #utançkoridorunahayir hashtagi ile sesini duyurmaya, polis saldırısına dikkat çekmeye çabalamasının altında yatan ne? Polisin, Göztepe taraftarını kadın, erkek, çocuk ayırmadan ‘topluca’ coplaması, biber gazı ve TOMA ile müdahale ettirecek kadar öfkelendiren nedir?
Bunları konuşmak için, Viva Göztepe grubundan Ümit Çetin, Mustafa Taylan Savran ve Fettah Karabakan ile buluştuk.
Öncelikle Altay maçı sırasında ne oldu, niye böyle bir olay yaşandı?
Ümit Çetin: Altay maçında bu psikolojinin yaratılması 2-3 gün öncesinden başladı. Altay yönetiminin İl Emniyet Müdürlüğü ve Valiliğin gözetiminde, onun da isteği ve arzusuyla önce bilet fiyatları ile alakalı. Göztepe'nin daha önceden onlara sunmuş olduğu hakların yani 5 lira bilet fiyatı normal %5'lik kontenjanın karşılığı olan 4200 bilet şeklinde sunulan koşullar sunulmadı. Tam tersine kendi taraftarlarına 51 lira bize de 50 lira gibi bir rakamla taraftarlarımızı bir anlamda galeyana getirmek için ellerinden geleni yaptılar.
Ancak bunun Altay yönetiminin kendi belirlemiş olduğu bir şey olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bunlar yapılırken, İl Güvenlik Kurulu'ndan ya da valilikten icazet almadan bunların yapılabilmesinin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Oluşan kamuoyu baskısı ile bu rakamlar biraz daha kabul edilebilir ama yine de Altay'ın deplasmanda Göztepe ile oynadığındaki 5 lira gibi bir fiyatla değil 20 lira gibi bir fiyatla tekrar sunuldu. Oradaki arkadaşlarımızın söylemi, zaten daha maç başlamadan sanki eylem olacakmış gibi bir polis yığınağı, çevik kuvvet ve TOMA yığınağı ile zaten bu işi galeyana getirileceği belliydi. Sadece Altay yönetimin de değil Göztepe yönetiminde de suç buluyorum. Maç biletleri konusunda kamuoyuna tamam, açığı biz aldık şu kadar bilet teslim edilecek gibi uyarılar deklare edildi ama insanlar oraya gittiği zaman sadece Göztepe Store’lardan aldıkları biletler ve gişeye verilen sadece 500 bilet vardı. Yani Store’lara beş bin ya da altı bin civar bilet veriliyor, beş yüz de gişe de satılacağı söyleniyor toplam da 5,500 - 6500 gibi bir bilet yapıyor ama açığın toplam kapasitesi 14 bin.
Bu söylenirken bundan önceki İzmir derbilerinde maça giriş saatleri bellidir. Mesela Karşıyaka ile oynadık, 4'te bütün taraftarları içeri tıktılar ama bu maçta taraftarların en son kaçta gelebileceğine dair hiçbir şekilde duyuru yapılmadı. Duyuru da yapılmayınca ve hafta içi olunca maç birçok taraftarımız iş çıkışı gitmek zorunda kaldı. Yine görüntülerde ortaya çıkıyor, bir anda gişeler kapanıyor, kapılar kapanıyor belli bir rakam içeri giriyor ama elinde hala bileti olan 2000'ne yakın ve onun haricinde biletsiz olan bir o kadar daha kitle dışarıda bırakılıyor. 3-4 bin kişilik bir kitle dışarıda bırakılıyor. Bilet ve kapasite var iken bu insanların içeri alınmaması o ortamı geriyor haklı olarak. İnsanlar da maça girme hakları için diyoloğa giriyor. Bu diyalog sonucu polisin zaten daha önceden hazırlamış olduğu psikoloji ile kavga ortamı yaratılıyor. Hiçbir şekilde bu anlamda Göztepe taraftarının bu ortama sunmuş olduğu negatif bir durum yoktur. Tamamen Emniyetin ve yönetimler arasındaki pazarlıksız pazarlıkların ortaya koyduğu bir durumdur. Bu İzmir potansiyelindeki hemen hemen tüm takımlara uygulanan bir olaydır. İzmir'e de biraz özel bir ilgi gösteriyorlar.
Bunun sebebi ne olabilir? İzmir takımlarına karşı polisin bu tavrının altında ne olabilir?
M.T.S: İzmir'de hareketli bir futbol ortamı var bir kere. Yani takımların arasında hakiki bir rekabet var. Burada İzmir Şekerspor gibi bir takımla İzmirspor bir rekabet içinde değil. Burada en yenisi Bucaspor desek,1928 yılında kurulmuş. En geç Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulmuş takımlar. Ülkenin yeniden inşasında rolü olan takımlar. Mesela bir Altay her zaman İttihak ve Terakki Cemiyeti ile ilişkilendirilir. Karşıyaka İtilaf ve Hürriyet ekibi ile ilişkilendirilir. Altay'dan kopmuştur Göztepe ve Altınordu ve hepsinin bir toplumsal tabanı vardır, hepsinin bir camiası vardır. İyi ya da kötü, yeterli ya da yetersiz. Burada bir hareketlilik var. Bu hareket istenmiyor. Milli ligin kuruluşundan itibaren, TFF’nin Türkiye çapında lig kurulduğunu ilan etmesinden sonra, birçok şehir takımı karşımıza çıktı. İzmir'den ise ilk senelerinde 6-7 takım oynuyordu. Altınordu'nun birinci ligde uzun süreler oynadığını biliyoruz ya da Altay, Göztepe ve Karşıyaka'nın uzun süreler oynadığı biliyoruz. (Bir taraftar araya girip: ‘’Gezi olaylarından da bir şeyler söyle’’ diyor) Oraya gelene kadar böyle bir altyapı var. Onun üstüne bir Gezi ve verili iktidarlar ile İzmir halkının geneli arasındaki oluşmuş bir çelişki ve bir karşılıklı öfke ilişkisi var.
Gerçekten İzmir halkının önemli bir kısmı iktidara öfke duyuyor ve şu an da İzmir'de seçilmişlerle atanmışlar arasında ciddi bir gerilim var. Vali atanmış, Emniyet Müdürü atanmış ve birileri İzmir'e nizam vermeye çalışıyor. Bunu şey üstünden yapıyor, işte bir 8-10 senedir sürekli bir ''gavur İzmir'' söylemi sürekli ısıtılıp ısıtılıp öne getiriliyor. ‘Ya işte bu İzmir'i dindarlaştırmak lazım’ diye söylemler geliştiriliyor ve aslında bu yolda çalışmalar da yapılıyor bakıldığı zaman ve İzmir halkının bir kısmının buna ciddi bir tepkisi var. Bu tepkisinin önemli bir kısmını da stadyumlarda dile getirmeye çalışıyor ve gezinin bir anda İzmir'e sıçrayıp, futbol takımları üstünden kendisini ifade etmesini de burada görebiliriz.
Gezi Direnişi sırasında hiç olmayacak şekilde Karşıyaka ve Göztepe taraftarının bile bir araya geldiği...
M.T.S: Neredeyse birleşeceği bir ortam ama mesela Karşıyaka Göztepe taraftarının birleşmesini sağlayan esas şey, Gezi'den önce Alsancak Stadyumu’nun yıkılması planı oldu. Taraftar Hakları Derneği üzerinden birleşti. Bunun üzerinden Alsancak Stadı yıkılmasın İzmir'in futbol dokusu bozulmasın diye bir çalışma vardı. Bunun üstüne Gezi oldu. Gezi olunca futbolla işte memleket muhalifleri arasındaki buzlar çözüldü. Zaten bizim kendi cephemizden önemli ölçüde çözülmüştü zaten de, o Gezi daha büyük bir vesile oldu. İzmir’e Gezi'nin futbol üstünden, futbol taraftarlığı üzerinden yansıması daha farklı oldu. Aslında iktidardakileri daha sıkıntıya sokacak biçimde oldu. Bundan dolayı da yönelim sürecektir.
Yani bu basit bir Karşıya-Göztepe, Altay-Göztepe meselesi değil. Bu İzmir emniyeti ile İzmir’deki taraftar grupları arasında süre giden ve çözülmeyi bekleyen bir çelişki 6222 sayılı yasa da burada çok önemli. Çünkü sen stada gireceksin, hiçbir şey yapmadan oturacaksın kalkacaksın ve gideceksin diyor. Yasaya göre en ufak bir ters hareketinde biz seni 6 ay maç izlemekten yasaklarız diyor. Üstüne de Pasolig geliyor. Bizim şu an Pasolig sorunumuz yok ama Karşıyaka ve Buca'nın, Altınordu'nun Pasolig sorunu var. Yarın lig atlarsak bizim de olacak aynı sorunumuz ve biz "Pasolig'e karşı statlara girmeyeceğiz diyoruz" ama bir yandan da zaten seni statlardan atmaya çalışan birileri var. Bunlar gerilim kaynağı olacak gibi gözüküyor önümüzdeki dönemde.
Valinin bir açıklaması olmuştu polisin tavrından sonra. Ne düşünüyorsunuz bununla ilgili?
Ü.Ç: Yani sonuçta valinin yapacağı açıklama hiçbir zaman Göztepe'den ya da taraftardan yana olmayacak. Çünkü orada İzmir'in genelinde bir muhalefet var AKP'ye. Bugün valilerin hepsinin AKP'nin valisi olmasından kaynaklı, oluşabilecek her türlü defansta kendi argümanları ile yaklaşacakları ortada. Bugün maçın görüntülerini izlediğimiz takdirde işte birçok taraftar Viva Göztepe'nin ve diğer grupların yönlendirmesi ile kayıtlara aldı maçın içindeki sıkıntıları ve şu görünüyor; oraya gelenleri tımarlayacağız, bizim için sağcı-solcu şuydu buydu olmasına gerek yok, sindirmeye çalışıyor. Bizim istediğimiz sorgulamayan, eleştirmeyen sadece bizim dizaynımızla hareket eden bir topluluk oluşturmak.
Peki AKP'nin tarzı ne? Bunu tamamen şiddet ve baskı ile yapıyor. Şiddet ve baskının sokakta olduğu bir yerde taraftarların da sokağı tribündür ve tribünde de bunu acımasız bir şekilde faşizan yöntemlerle sergiliyor. Bugün Altay maçında yaşanan sıkıntılardan bahsediyoruz, utanç koridoru diyoruz ve ilk Göztepe yaşadı utanç koridorunu ama Göztepe ile kalmadı bu. Altay ve Karşıyaka da yaşadı bunu. Öyle bir nokta ki Altay maçı tamamen dizayn edilmiş, ortam hazırlanmış ve Altay yönetiminin de buna çanak tuttuğu ve uzlaştığı bir yöntem ile Göztepe taraftarları bir şekilde hazırlandı. Orada bir kıvılcım çaktığı takdirde, bilinçli bilinçsiz insanlar, buna armayı savunmak diyebilirsiniz, Göztepe'yi savunmak diyebilirsiniz ya da İzmir'i savunmak olarak yorumlayabilirsiniz oradaki devletin temsilcisi neyse orada ona karşı kendi duruşunu sergilemeye çalıştı.
Biz Viva Göztepe olarak daha maçın ikinci yarısı başlamadan, utanç koridorunun oluşturulduğunu gösteren görselleri koymaya başladık ve taraftarlarımızı sükunete davet ettik. İstedikleri İç güvenlik yasasını çıkarmak adına; bakın işte biz bunu çıkarıyoruz ama bundan dolayı çıkarıyoruz. Holiganizmi, insanların kapıyı kırmasını, Toma’ya saldırmasını, önlemeye çalışıyoruz dememeleri adına Viva Göztepe ve diğer taraftar grupları gerekli ehemmiyeti gösterdi. Şöyle bir ortamdan bahsediyoruz, elinde bileti olup stada giremeyen bir gruptan bahsediyoruz. Hakkı var bileti almış ve giremiyor ve giremeyen adam haklı olarak belli bir noktadan sonra isyanını direnişle ya da saldırı ile ifade etmek zorunda kalıyor. Akp'nin istediği de zaten bu.
Bu durumda hem taraftarı gerip olay çıkarmaya zorluyor hem bu olayın üstünden bir politika üretiyor.
M.T.S: Bugün Meclis'te bile milletvekillerin tekme tokat dövülerek bu yasayı çıkarmaya çalışmalarının bir anlamı var. AKP'nin kendi diktatoryasını kurmak adına, nerede sorun çıkabilecekse, hayvan haklarını savunan 50-60 yaşındaki kadın ya da erkeklerin yaptığı tamamen barışçıl eyleme de saldırabiliyor, Rojava’daki katliama karşı çıkan bir insana da saldırıyor, tribündeki 6222 no’lu yasanın yanlışlığına karşı çıkana da saldırıyor, 'Alsancak Stadı tarihtir yıkılmamalı' diyen insanlara da saldırıyor. Bu anlamda bu tamamen dizayn edilmiş bir politika. Bu politikaya karşı sesini çıkarmayıp usul usul ilerleyeceksin ya da mazine kendine duruşuna sahip çıkacaksın. Aradaki sıkıntı bu ve bazı taraftarlar var kuzu kuzu Pasolig'i de alıyor kuzu kuzu verilen biletleri de kabul ediyor.
Viva Göztepe neden bu konularla ilgileniyor, neden sadece maç izleyip gitmiyor? Viva Göztepe niye var ve neyi temsil ediyor?
Ü.Ç: Ben bir iki cümle söyleyeyim, Viva Göztepe belki bir-bir buçuk senedir duyulmuştur ama bunun arkasında GöztepeliChe diye bir örgütlenme vardır. GöztepeliChe daha politik, tribünün bir hayat olduğu, tribünün hiçbir şeyden kopuk olmadığını savunan daha çok sosyalist arkadaşlarımız tarafından kurulan daha dar bir gruptu ama Viva Göztepe, Gezi Parkı olaylarından sonra oluşan bu kaotik ortamda Göztepe taraftarları içerisinden bir karşı duruş sergilemek adına kuruldu. Bu anlamda İzmir'de olup, GöztepeliChe'den beri grubun içerisinde olan Fettah arkadaşımız daha iyi anlatır ona bırakayım ben sözü.
Fettah Karabakan: Şöyle diyeyim, GöztepeliChe zamanında olan dayanışma sol görüşlü o yönü benimseyen, sokakta da tribünde de o şekilde hareket eden insanlardı. Bu Gezi sürecinden sonra genişleme ihtiyacı oldu. Çünkü sadece belirli kişilerle değil, daha fazla insanlara tanıtarak anlatarak daha iyi bir şekilde adım atabileceğimizi düşündük. Bir süreçten sonra olaylar değişiyor ve daha sağlam durmanız gerekiyor. Bu şekilde olan haksızlıklara karşı sorunlara karşı sessiz durmayan insanlarla beraber aynı yolda omuz omuza yürüyoruz. Mücadelemiz tribünde de oluyor, statta da oluyor.
Bunun için bir ayrım yok değil mi? Stadyum da olmak ile sokakta olmak arasında aslında bir fark yok.
F.K: Hiç yok, bizim için sokak tribün, tribün sokaktır. Bugün Göztepe takımı çıksın sokak ortasında oynasın kaldırıma çıkar yine destekleriz. Yaşam mücadele alanları neresi olursa olsun orada direnmeye omuz omuza vermeye çalışıyoruz, çok farklı düşüncede insanlar da var. Tamamen Sosyalist insanlardan oluşuyor diyemeyiz. Ancak hedefimiz bir, herkes bu yıldırıcı baskıya karşı dimdik duruyor. Hiçbir şekilde baskılara boyun eğmeyeceğimizi düşünüyoruz. Bu kitle ile beraber yolumuza devam ediyoruz.
Ü.K: Ek olarak şunu söyleyeyim; Göztepeliche kendini tamamen kendini sosyalist olarak tanımlayan bir gruptu. GöztepeliChe mirası anlamında bizim başka bir tribün mümkün diyen bir gruptu. Viva Göztepe de başka bir tribün mümkün diyen bir grup. Türkiye’nin ortamında dolayı bizim gibi grupların iki tane ayrımı var. Ya Ultras kültürü yani endüstriyel futbol karşıtı bir kültürü savunmak ya da tamamen anti-faşist bir örgütlenme ile tribünlerde var olmak. Ancak Türkiye'nin mevcut durumundan dolayı ve Gezi pratiğinden dolayı bazı şeyleri farklı okumak zorundaydık. Bundan dolayı Ultras kültürü seçmenin daha doğru olduğunu düşündük. GöztepeliChe de endüstriyel futbol karşıtı bir gruptu o anlamda bir fark yoktu ama daha anti-faşist, daha politik bir gruptu.
M.T.S: Daha da net koyarsak, şimdi Ultras deyip bakarsak bir manzara karşımıza çıkar Viva Göztepe 3 kriteri tutturur 5 kriteri tutturamaz. Anti-Fa dersek, bambaşka bir tarz çıkar ortaya Viva Göztepe muhtemelen 2 kriteri tutturur, 6 kriteri tutturamaz. Ondan dolayı memleket koşullarına uygun muhalif tribüncülük nasıl yapılır, endüstriyel futbol karşıtı tribüncülük nasıl yapılır, ırkçılık karşıtı tribüncülük nasıl yapılır, cinsiyet özgürlükçü tribün yani erkek egemen sistem karşıtı tribüncülük nasıl yapılır bu dört tane vazgeçilmezimiz var. Bizim tribün grubumuzda ırkçılık yer bulamaz, kadın düşmanlığı yer bulamaz, her türden milliyetçilik yer bulamaz ve endüstriyel futbola karşıyız ve bundan dolayı da Pasolig vesaire gibi endüstriyel futbol artı iktidarın tribüne nizam verme çalışmalarının tamamına karşıyız diye toparlarsak aslında Viva Göztepe'yi tanımlamış oluruz. Ondan sonra isteyen Viva’ya Ultras desin, isteyen Anti-Fa desin o kişilerin değerlendirmesine bırakmak lazım.
Devlet peki burada şunu mu yapmaya çalışıyor: Takıma sahip çıkmaktan yani taraftar olmaktan, seyirci haline mi getirmeye çalışıyor tribünleri?
Çok açık zaten Türkiye'nin de seyirci olmasını istiyor. Bunu tribünlerde istemesi kadar mantıklı bir şey olamaz. Bugün yaşanılan tüm hukuk dışı hareketlerine ''Tamam oldu bitti, ben böyle istiyorum'' ''Benim dediğim olacak'' mantığı ile yaklaşan bir zihniyetin gelip de tribünlerde tamam sizin istediğiniz olsun der mi? Demez zaten, bunun için de elinden geleni yapıyor.
Türkiye'de futbolun ilk kez oynandığı şehir İzmir, buna rağmen İzmir takımlarının son dönemde başarılı olduklarını söylemek mümkün değil. Uzun süredir Süper Lig’de mücadele eden, en azından tutunan bir takıma sahip değil. Sorun nedir, İzmir takımlarının önündeki engeller mi buna sebep yoksa yönetimsel bir sıkıntı mı var? Neden İzmir takımları başarılı olamıyor?
M.T.S: Ölçek değişti, yani o mahalli lig havasından Futbol Federasyonu'nun 63'te hatta Türkiye Birinci Futbol Ligi ortaya koyduğu süreçte. İlk seneler adaptasyon vardı, niye çünkü mahalle takımı havası devam ediyordu. Yani Manisa’dan bir oyuncu alıyordunuz, Ege Bölgesi’nden bir oyuncu alıyordunuz getiriyordunuz. İyi bir hoca ki bizim örneğimizde Adnan Süvari ile olduğu gibi o yurt dışını görmüş, futbol nasıl oynandığını görmüş ve buna dair ilerici fikirleri olan hoca, takımı o kültürle yoğurup başarılı olabiliyordu.
Fakat 70'lerin ikinci yarısından itibaren özellikle 12 Eylül darbesinden sonra memleketteki kapitalistleşme süreci hızlandığı andan itibaren İzmir takımları fazla mahalli kaldılar ve bir şehir takımı da camiaların köklü tarihleri olmasından dolayı oluşamadı. Yani Karşıyaka ile Göztepe’yi birleştiremezsiniz, Altay'la bu ikisini kesinlikle birleştiremezsin, Buca ile zaten olmaz. Altınordu'su var, Yeşilova’sı var bunların hepsi zaten kavga ederek ayrılmış camialar burada şimdi baktığında bunların arasında ekonomik bir birliktelik kurman lazım. Şehir o kadar zengin bir şehir değil, İzmir küçük ölçekli bir şehir. Daha çok ihracat limanı özelliğini de seneler içinde kaybetmiş bir şehir. Dolayısıyla ekonomik altyapısı artık yetmiyor.
İstanbul Türkiye’nin ekonomik kaynaklarının bence %70-80'nini çekiyor. Dolayısıyla kaynak dağılımındaki eşitsizlik ve çok sayıda camia olması ölçeği değiştirdiği hali ile senin başarılı olmanın önüne ket vuruyor. Ondan sonra kısa vadeli projelere dönüyorsun. Bir dönem Göztepe denedi bunu, 80'lerin ikinci yarısı 90'ların başında denedi. Yıldız topçuları getirelim, bunların üstünden bir başarı sağlayalım. Ne yapalım, mesela İstanbul'da 6 sene oynamış Mirsad Kovaçevic, Mirsad Güneş olarak Türk olmuştu ve Göztepe'ye gelmişti. Ne yapmıştı, hafızalarda yok. Gol attı elbette gol atmıştır ama hafızalarda kayıtlı değil. Ali Nail vardı, Fenerbahçe'den getirildi birinci lige çıktığımızdan bir önceki sezon getirildi galiba. İşte gerçekten iyi futbolcuydu, Bursa'da yaptıkları ortadaydı Fenerbahçe'de kötü futbolcu değildi. Fakat Göztepe'ye geldikten sonra şehre uydu biraz diyelim (gülüyor) ve yıldız futbolcu olmanın getirdiği çeşitli performans düşüklüklerini vesaireydi yaşadı. Bir de İzmir'i mekan bellemiş futbolcularımız var işte Göztepe'den giriyor, Karşıyaka'ya gidiyor, oradan bir bakıyorsunuz Altay'da çıkıyor (gülüyor) sonra Buca'ya gidiyor özellikle yabancı futbolcular. Yani bir türlü oturmuyor, mali altyapı yetersiz yapılan tartışmalar genelde günlük tartışmalar. Yani stat 10-15 bin mi olsun hâlbuki stat öncelikle bir olsun, düzgün geliştirilebilecek bir arazide olsun ve bunun gerekli koşulları sağlansın diye düşünmek daha doğru gibi geliyor ama biz hala sayıyı tartışıyoruz.
F.K: Şu şartlarda şampiyon çıkarmak zaten mucize. Hiçbir takımın stadı yok, sadece oynayabileceği tek bir stat var İzmir Atatürk Stadı dört takım aynı stadı kullandığı için zemin berbat kaldırmıyor. Tribün desen dürbünle izleniyor bir baskı oluşturmuyor hiçbir şey yok. Stadın olmadan zaten şuanda şampiyon olamazsın.
'Belediyeler gereken desteği vermiyor'
Peki, taraftar takıma sahip çıkıyor, bu işin peşinde. Mesela, İzmir Belediyesi diğer ilçe belediyeleri ya da İzmirlinin oyu ile seçilmiş insanlar destek veriyor mu?
M.T.S: Valla vermeleri gerektiği kadar vermiyorlar. Geçen sene biz Ataşehir'de burada İstanbul'da Viva Göztepe'nin de içinde bulunduğu çeşitli Göztepeli gruplarla Ataşehir belediyesinden, Battal İlgezdi'den bir talepte bulunduk. Rica ettik bizi deplasmanlara İstanbul'dan götürebilir misin diye. Sezon sonuna kadar tüm deplasmanlara götürdü İstanbul Ataşehir Belediyesi. İzmir'de bu taahhüdü veren bir belediye görmedik. Özellikle iktidar partisi milletvekilleri buraya tayinle geliyor zaten. İzmir'i görmeden, İzmir Milletvekilliği yapıyor. Şimdi CHP de, o yola girdi, Kılıçdaroğlu'nu İzmir'den aday gösterelim gibi. (kahkaha atıyor) Şimdi ben burada birazcık parlamenter siyasete gireceğim ama CHP bir an evvel AKP'nin taklidi olmaktan vazgeçse iyi olacak (gülüyor) Şimdi AKP ne yapıyorsa bunu bile taklit ettiler ya, Kılıçdaroğlu'nu İzmir’den aday göstermeye çalışıyorlar. Kılıçdaroğlu ne bilir İzmir'i? Ne çalışma yapabilir İzmir'de? Bunları gerçekten düşünmeleri gerek.
Oy deposu olarak görme durumu mu var?
M.T.S: İşte oy deposu burada zaten garanti. İşi sayıya kilitlememek lazım bu takım kendi öz kaynakları ile stadını yapmaya niyetlendiğinde, onun desteğini vermekle yükümlü hükümet. Sanırım bizde öz kaynak sıkıntısı var ya da sürekli bir AKP'yi bu sürece ikna etmek gibi. Bir dönem taraftar bölündü bu yüzden. Abi AKP'yi yine sevmeyelim ama en azından küfür etmeyelim diye bir eğilim ortaya çıktı (gülüyorlar). Sen ister küfür et, ister etme manzara ortada yani sen kendin bir şey yapmayınca adamın sana lütfunu bekliyorsan, zaten sen küfür etsen de bir dert etmesen de bir dert (gülüyorlar) Küfür edersen samimiyetsizsin, küfür etmezsen de çok afedersin ama yancısın yani. Bunu çözemezsin böyle bir mantıkla bu iş çözülmez.
Göztepe'nin yeni başkanı Mehmet Sepil konusu..
M.T.S: O konuya ben girmeyeyim yaa... ( gülüyor)
Mehmet Sepil, geldikten sonra bazı şeyler değişecek diye heyecanlanmıştım biraz. Siz ne düşünüyorsunuz?
M.T.S: Ben söyleyeyim, gene ben söyleyeyim (gülüyor). Şimdi şirketleşme, endüstriyel futbola karşıyız diyoruz futbolda şirketleşme gerçekliği var. Artık büyük şirketler, uluslararası konsorsiyumlar ya da yerli büyük sermaye futbolu ciddi bir rant alanı olarak görüyor. Mehmet Sepil'in ben Göztepeliliğini tartışacak bir insan değilim, kendimin de Göztepeliliğini tartıştırtmam. Kimsenin de Göztepeliliğini tartışmam, herkes kendi dinince Göztepeli'dir. Bu anlamda bir tartışma asla geliştirmem ama uzunca seneler hiç Türkiye sathı mahallinde bulunmamış, İzmir sathı mahallinde bulunmamış bildiğimiz kadarı ile Ortadoğu'daki enerji hatları üzerinde politikalar geliştirmiş ve buradaki çalışmaları ile para kazanmış ve bu anlamda uluslararası emperyalist tekellerin bölge şubesi gibi çalışan bir insandır bence bir yanı ile. Göztepeli yanını dediğim gibi tartışmam zaten Göztepelidir elbet. Şu yaklaşımı da ben doğru görmüyorum, ya en azından bizim insanımız.
Ünal Aysal'ın Galatasaray’ı soktuğu batak ortada. Neden oldu bu? Akli olmayan bir büyütme politikası sebebi ile oldu. Benim gözlemim Mehmet Sepil hakkında, biraz fazla tribünlere oynadığı hakkında. Bu hissiyatım, bir ithamda bulunmak istemem ama sanki bir yere kadar geleceğiz ve çekip gidecekmiş gibi geliyor bana. Daha sağlam, daha uzun senelere dönük bir faaliyetin içinde görmüyorum kendisini. Dolayısıyla tedirginim ama bu futbolun gittiği yerde burası. Bunun ne kadar dışında kalabilirsin? Ya ölçek olarak küçüleceksin, bu zemini tamamen terk edeceksin. Örnekleri özellikle İngiltere’de olan United Manchester örneğinde, AFC Wimbledon örneğinde gördüğümüz gibi zemini terk edeceksin, en alttan başlayacaksın tekrardan profesyonel liglerde oynamaya başlayacaksın. Ancak biz maalesef taraftarımızın önemli bir kısmını da buna ikna edebilmiş değiliz. Viva Göztepe'nin bir mücadele başlığı da budur.
Endüstriyel futbola karşıysak biz niye kendine Viva Göztepeliyim diyen insanların dahi bir kısmını bu projeye ikna edemiyoruz. Bir amatör takım projesine ikna edemiyoruz. Kaldı ki hentbolda bizim çok güzel bir örneğimiz var. Tamamen taraftarın finanse ettiği takım belli bir noktaya geldi, şuanda yenilgisiz. Bugün de işte maçı var oynayacak. 16'da 16 gidiyor ve süper lige çıkacak. Evet, hentbol çok ilgi çekmeyen bir spor ama taraftar bir şey yaptı, Göztepe taraftarında bu güç var. Bir örneğimiz var önümüzde, varsın biz şampiyonluk için sevmedik diyoruz derdimiz arma diyoruz ama bu sene çıkar mı acaba diye hesap tutuyoruz. O da memleketten kaynaklı, insanlar tepecik maçı izleyip o maçta berabere kalıp sinir krizi geçirip eve dönüp oturup oturup eni sonu Tepecik’e yenildik diyor. Ben 94'ten beri bu takımı izliyorum. 15 tane iyi maçını izlemedim yani. Bizim derdimiz başka bir dert ama sanki bizim derdimiz başarıymış gibi yaklaşan bir şey var bu da dönemle ilgili. Bu yılların biraz geçmesini bekleyeceğiz. İnsanları endüstriyel futboldan kopmanın gerekliliğine ikna ederek geçireceğiz bu dönemi.
© Tüm hakları saklıdır.