Munzur Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Hüseyin Çağlayan’ın 4’üncü kitabı ‘Sis ve Arayış’ Babek Yayınları tarafından yayımlandı. Akademisyen ve yazar Çağlayan’ın Türkiye’nin 1970’li yıllarının siyasi ve toplumsal atmosferinden başlayarak bugüne uzanan kitabı, yazarın Türkçe olarak yayımlanan ilk eseri aynı zamanda.
Kitabın ana karakteri olan Ali Heyder’in 70’li yıllarda Almanya’da çalışan babasının yanına gitmek üzere yola çıkmasıyla başlayan ‘Sis ve Arayış’, öncelikle karakterin yaşadığı toprakları geride bırakmasına sebep olan toplumsal koşullara odaklanıyor. 1938 yılında Dersim’de yaşanan olaylara sırtını veren ve paralelinde 60’lı yıllarla beraber ivme kazanan ‘solcu’ hareketlerin yer aldığı roman, okura o dönemin alternatif bir okumasını yapma imkânı sağlıyor.
Küçük bir çocuk olarak döneme şahit olan Ali Heyder, Tunceli dağlarında gizlenen ‘solcu’ hareketin önemli isimlerinden İbrahim Kalpakkaya başta olmak üzere birçok ismin yaşadıklarını da anlatıyor. Karakter, ortaokul yıllarında dağda vurulan, Kalpakkaya’nın yakın arkadaşı olan ve adı ‘Ali Heyder’den birkaç harfle farklılaşan ‘Ali Haydar’ın başına gelenlere şahit oluyor. Yanı sıra, kitap Tunceli ve yöresindeki halkın tutumundaki çeşitliliği de okura sunmak açısından tarihsel bir bağlam sunuyor.
Üniversiteyi kazanıp Bursa’ya giden Ali Heyder, ismi sebebiyle uğradığı hakaretler üzerine mahkeme kararıyla ‘Ali Haydar’a dönüşüyor. Ancak ülkenin atmosferinde kimliği nedeniyle dışlanan karakter, çok geçmeden üniversitede ‘sağcı’ hareketlerle karşılaşması üzerine ülkeden ayrılıyor. Yurt dışında babası ve abisiyle beraber yaşamaya başlayan karakter, kısa sürede bölgenin iyi okullarından birinde toplumsal tabu ve sınırları da sorguluyor. Farklı kültür ve inançlarla bir araya gelen Ali Haydar, kitabın yazarı Hüseyin Çağlayan’la paralellikler taşıyan bir yaşam sürüyor.
Geride bırakırken zorlandığı ve çocukluğunun önemli imgelerinden olan Şirin de kitapta önemli bir yer tutuyor. ‘Sis ve Arayış’ Türkiye’nin toplumsal ve siyasal yaşamını dile getiren tarihsel bir kurgu olsa da aynı zamanda merkezine bir aşk hikâyesini de koyuyor. Ancak bu aşk, Şirin’in yurt dışına iltica ettiği döneme kadar kendine kitapta kısmen yer bulabiliyor. Ali Haydar’ın evlendiği, çocuk sahibi olduğu ve Almanya’da kendine bir yaşam kuruşunu anlatan kitap, zamanın akışını da ihmal etmiyor. 80 darbesinden sonra ülkesine dönebilen karakter, yükselişe geçen dini akımları ve 2016 yılında gerçekleşen ’15 Temmuz darbe girişimi’ dâhil olmak üzere dönemin her türlü kritik değişimini hayatıyla beraber aktarıyor. Temaları ‘zamanın ruhu’ ile beraber değişse de bu kitapta zaman zaman Süryani, Alevi ve Ermenilerin yaşadığı sorunlara yer veriliyor. İbn-i Haldun’un dediği gibi “Coğrafyanın kader olduğunu” başından sonuna dek vurgulayan kitap, en çok da Kürt bireylerin Türkiye’de karşılaştıkları problemlere ve ‘öteki’ kabul edilmenin getirdiği zorluklara değiniyor.
Yazar, romanda ‘Gılgamış Destanı’, ‘İlyada’ ve ‘Don Kişot’ gibi pek çok esere yer yer atıfta bulunuyor. Karamsar denemeyecek ancak verdiği umudu dozunda bırakan bu roman, anlattığı sürecin şahidi olmuş bir yazarın kaleminden çıkmış olmasıyla önem taşıyor.