Gündem

Yaşar Büyükanıt sırlarıyla gitti: Dolmabahçe’den e-muhtıraya, Şemdinli’den Ergenekon’a tarihe geçen portre

Kendisinden dört gün önce vefat eden eşinin cenazesine katılamadı, kardeşi öldürüldü, astsubay okulu sınavını kazanamadı, ancak daha sonra askeri lise sınavını kazanarak TSK'nın başına uzanan yola koyuldu...

21 Kasım 2019 15:23

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

31 Temmuz 2006’da büyük tartışmaların ardından Genelkurmay Başkanlığı'na atanan, 30 Ağustos 2008’de emekliye ayrılan Yaşar Büyükanıt, sırlarıyla yaşama veda etti.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 25. Genelkurmay Başkanı olan Büyükanıt, 1940 İstanbul doğumluydu. 1961’de Kara Harp Okulu’ndan, 1963'te Piyade Okulu’ndan mezun oldu. kurmay subay olarak NATO'nun çeşitli kademelerinde görev aldı. Kuleli Askeri Lisesi Komutanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanlığı görevlerini yürüttü. 1988’de general oldu. Tümgeneral rütebesindeyken Genelkurmay Genel Sekreterliği görevine getirildi. 1996’da korgeneral, ardından da orgeneralliğe terfi etti. Orgeneral rütbesinde Genelkurmay İkinci Başkanlığı'nı yürüten Büyükanıt, 2004'te YAŞ kararıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na getirildi.
Yaşar Büyükanıt Genelkurmay Başkanlığı’na atanmadan önce, tarihte örneğine az rastlanır tartışmalar yaşandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, henüz YAŞ toplantısı sona ermeden Büyükanıt’ın bu göreve atanmasını onayladı.

TIKLAYIN - 25. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt hayatını kaybetti

Bu kısa geçmişin ayrıntıları birçok sırrı içinde barındırıyor. Ayrıntılar, sırların derinliğini, yaşanan gelişmelerle Büyükanıt arasındaki bağı da ortaya koyuyor.

İki gün önce doğsa akış değişecekti

Büyükanıt, sosyal yönü ve rahatlığıyla, farklı bir portre çizen bir asker olarak tanındı. Gazeteci Murat Gürgen’in, Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde kaleme aldığı portresine göre, 1 Eylül’de değil de iki gün önce doğmuş olsa TSK’nin yaş haddi hesaplaması nedeniyle Genelkurmay Başkanı olamayacaktı.

Yaşar Büyükanıt, annesini 9 yaşında kaybetti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ortak yönü Eyüp Ortaokulu’ndan yollarının geçmesiydi. Dayısının telkiniyle askerliği seçti. Astsubay okulu sınavına girdi ama kazanamadı. Şansını bu kez ortaokul sonrası denedi ve askeri liseyi kazanmayı başardı. Erzincan Askeri Lisesi'ne kaydoldu ancak sınıfta kaldı. Ancak bu kayıp da yıl hesapları nedeniyle Genelkurmay Başkanlığı yolunu açtı.

Kardeşi öldürüldü, eşinden dört gün sonra öldü

Asker olan erkek kardeşi Mednan Erkan, evlendiği bir ilkokul öğretmeni tarafından 1991’de öldürüldü. Liseden sonra Ankara Fen Fakültesi’ne başlayan Büyükanıt, bir ay sonra Kara Harp Okulu'na gitmeyi tercih etti. 1961'de de TSK’de göreve başladı. 1. Dünya Savaşı’nda Filistin’de şehit düşen dedesinin izinde gitmişti.

Atletizm hakemi lisansı bulunan, boğazı defalarca yüzerek geçen, Diyarbakır’da görevli olduğu dönemde Diyarbakırspor’la yakından ilgilenen ve fanatik bir Fenerbahçeli olan Büyükanıt, düzenli günlük tuttuğunu da bir söyleşisinde açıklamıştı. Ancak o günlükler hiç gün yüzüne çıkmadı.

1971’de yaşamını birleştirdiği, kendisinden 4 gün önce vefat eden, hasta olduğu için cenazesine katılamadığı eşi Filiz Büyükanıt’la vapurda tanıştı.

Şemdinli ile başladı

Diyarbakır’da görev yaptığı dönemde dikkatleri üzerine çeken Büyükanıt’la ilgili “büyük” tartışmalar, Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu dönemde başladı. Basınla genellikle rahat bir diyalog içerisinde olan Büyükanıt, Şemdinli’de Umut Kitabevi’ne bomba atıldıktan sonra yakalanan astsubaylardan Ali Kaya için, “Tanırım iyi çocuktur” ifadesini kullanınca, ortalık karıştı. Ali Kaya, bir dönem emir astsubaylığını yapmıştı ve bölgede tanınıyordu. Şemdinli davasının sanığı olan Ali Kaya’nın yargılanması sürecindeki zorluklar Büyükanıt’a bağlandı.

Soruşturmayı yürüten, şimdi FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklu bulunan dönemin Van Özel Yetkili Savcısı Ferhat Sarıkaya, Büyükanıt’ın ismini Şemdinli iddianamesinde defalarca geçirdi ve "eylemin TSK içindeki hiyerarşik suç örgütü" tarafından gerçekleştirildiğini iddia etti. Ancak siyasi yaklaşımlar da içeren ifadeler nedeniyle büyük tartışmalara neden olan Sarıkaya iddianamesine rağmen Büyükanıt, Şemdinli nedeniyle soruşturulmadı, yargılanmadı.

E-muhtıra

Büyükanıt’ın teamüller gereği Genelkurmay Başkanlığı’na atanması gerekiyordu. Ancak Şemdinli ile başlayan tartışmalar büyüdü. Laiklik konusunda “şahin” gruptan olduğu söyleniyordu ve Ahmet Necdet  Sezer’in Cumhurbaşkanlığı görev süresinin bittiği, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na hazırlandığı dönemde Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturacaktı. Darbe söylentilerinin kulisleri doldurduğu o dönemde Büyükanıt, sessiz kaldı. Sezer’in, YAŞ toplantısı henüz bitmeden onaylayarak tarihe not düştüğü 2006’da ise Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturdu.

Yaşar Büyükanıt bir süre sonra tarihe geçtiği ve "e-muhtıra" olarak nitelenen bildiri ile gündemin ilk sırasındaydı. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde bizzat kendisinin kaleme aldığını ifade ettiği, kimseye verilmeden internetten duyurulduğu için "e-muhtıra" diye anılan 27 Nisan bildirisi, Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yayınlandı.
Meclis'te 27 Nisan 2007 günü yapılacak ilk tur oylamadan saatler önce, gece saat 23.20'de "TSK laikliğin savunucusudur. Gerektiğinde tavrını açık ve net ortaya koyacaktır" ifadesinin yer aldığı bir bildiri yayına girdi. Gül'ün eşinin başörtülü olması nedeniyle e-muhtıra bütünüyle “seçime müdahale” olarak algılandı. Ancak AKP, muhtıraya sert tepki gösterdi ve istikametini değiştirmedi. Aynı yıl yapılan erken seçimde  AKP patlama yaptı ve ezici bir farkla genel seçimi kazandı, Abdullah Gül Türkiye'nin 11. Cumhurbaikanı oldu.

Bildirinin yayınlanmasından bir süre sonra Türkiye çapında yapılan suç duyuruları soruşturmaya dönüştü. Ancak Aralık 2015'e kadar Büyükanıt’a bir davet gelmedi. Bu tarihte Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından "şüpheli" sıfatıyla ifadesi alınması için talimat yazıldı, ancak dosya sonradan takipsizlik kararıyla kapatıldı.

Dolmabahçe görüşmesi

E-muhtıradan bir hafta sonra tarihe geçen bir başka gelişme yaşandı. Büyükanıt ile dönemin başbakanı Erdoğan, 4 Mayıs 2007’de Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde, siyasi tarihe geçen 135 dakika süren bir görüşme yaptı. Görüşmeyle ilgili hiçbir açıklama yapılmadı. Önce Büyükanıt, ardından da Erdoğan, aynı ifadeyi kullanarak, “Konuşulanlar benimle mezara gidecek” dedi.

“Muhtıra değildi”

2012’de TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na 27 Nisan ile ilgili konuşan Büyükanıt, Erdoğan’ı da tanık göstererek, “Muhtıra değildi. Bu, laiklik hassasiyetini ortaya koyan bir metindir” açıklamasını yaptı. Büyükanıt, Dolmabahçe görüşmesi için de yeniden “Benimle mezara gidecek” ifadesini kullandı.

Bütün bu gelişmelerden hemen sonra  Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilmiş, ardından, Haziran 2007'den itibaren Ergenekon operasyonları başlamıştı.

“Ergenekon’un mağduruyum”

Büyükanıt, tüm bu konularla ilgili en kapsamlı açıklamaları 2009’da Gazeteci Mehmet Ali Birand’a yaptı. Büyükanıt, Birand’ın sorularını yanıtlarken, e-muhtıra konusunda şunları söyledi:

“Gittim, medeni şekilde konuştuk”

“Şimdi şunu söyleyeyim, silahlı kuvvetin görevi yasalarla veriliyor. Bu yasalarla size verilen görevlerin ben bir kısmını yaparım, bir kısmını yapmam deme lüksümüz yok. Neyse gereği eğer bu bildiri yayınlamaksa bildiri yayınlanır, bu da bir önlem. Darbeye kadar götüremezsiniz beni. Benim meslek hayatım boyunca basınla hep yakın ilişkim oldu, bir gün bile basının önüne çıkıp ‘beni yanlış anladılar’ demedim. Yanlış anladılarsa siz yanlış anlatmışsınız demektir. Zaten yaşanan her şeyi bu açıklamaya koymadık. Daha pek çok yaşanan olay var. Örneğin Kutlu Doğum Haftası, Millî Eğitim Bakanlığı’nın hangi günleri kutlayacağı yönetmelikte vardır, yönetmelikte Kutlu Doğum Haftası yok ama bakanlığın sitesine girdiğinizde yönetmelikte olmayan şey sitede var. Ben de saygı duyuyorum, anlamlı gün ama neden kuralları çiğniyorsunuz? O zaman yönetmeliğe koyun kutlayın. Anaokullarına kadar yayılıyor bu. Muhtıradan sonra cumartesi sabah ben gittim, Ankara’da değildim. İstanbul’da Erdoğan’la görüştüm. Neden sebep olduğunu sordu medeni bir şekilde konuştuk. Zaman zaman anlattım ben Başbakan'a. Bakın ben MGK’da konuşmadığım bir şeyi kamuoyuna açıklamam.”

“Muhtıra değil, ben yazdım”

Büyükanıt, Birand’ın, “27 Nisan'dan sonra başbakanlığın yaptığı açıklamada ‘ Genelkurmay Başbakanlığa bağlı bir kurumdur’ minvalindeki sözlere ne diyorsunuz?” sorusuna, “Genelkurmay Başkanlığı Başbakan'a karşı sorumludur” yanıtını verirken, “27 Nisan bildirisi, muhtıra değil. Evet bunu ben kendim yazdım. Cuma akşamıydı. Oturup bizzat kendim yazdım. Neden Cuma akşamı verdik? Ertesi gün Ankara’dan ayrılmam gerekiyordu. Dolayısıyla gitmeden önce yayınlanmasını arzu ettim” dedi.
Aynı söyleşide parti kapatılmasına karşı olduğunu söyleyen Büyükanıt, Dolmabahçe görüşmesi konusunda ise şu açıklamayı yaptı:

“Her şeyi konuştuk”

“Kimse yoktu. Ben tutanak tutmadım. Sayın Başbakan’ın da not aldığını görmedim. Bir sürü şehir efsanesi türetildi. Ben biraz şaşırdım. Çünkü bu gizli bir toplantı değil. Neden değil? Çünkü Dolmabahçe’deki Başbakan’ın çalışma ofisine resmî üniformam, forsum bir sürü basın ordusunun arasından geçtim girdim. Genelkurmay Başkanı Başbakan’la çeşitli kereler görüşür. Şimdiki Genelkurmay Başkanı da programı müsait olduğu sürece her hafta Başbakan'la görüşüyor. Ben neden bu kadar merak edildiğini anlamıyorum. Her Başbakan'la görüşüldüğünde dışarı çıkıp biz şunları görüştük demek bir kere uygun olur mu? Uygun olmaz.
Hassas konuları baş başa konuşuyorsunuz. O size bir sürü önemli şey söylüyor, siz ona söylüyorsunuz. Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında bir sürü hassas şey konuşuluyor; ama bir bildiri yayınlanıyor, o kadarla yetiniliyor. Peki o kadar mı konuşuluyor? 4 saat, 5 saat. Her şey. Yani gizli görüşme olsa öyle imkânlarımız da var. Gidersiniz bir yerde oturursunuz baş başa, ki öyle görüşmelerimiz de oldu.
Ben Başbakan (Tayyip Erdoğan) ile çeşitli kereler baş başa görüştüm. O görüşmelerde de hassas konular gündeme geldi. Ben kendi düşündüklerimi söyledim. Başbakan kendi düşündüklerini söyledi. Ama hiçbirinden çıktıktan sonra da biz şunu konuştuk, bunu konuştuk, böyle bir şey olmaz. Bu devlet terbiyesinde olmaz.
Tabii çok çirkin, afedersiniz bu kelimeyi kullandığım için, çok çirkin iddialar da öne sürüldü. Efendim ben görüşmeye gittiğimde sayın Başbakan önüme dosya atmış. Ne dosyası, eşimin evdeki harcamaları. Ben de eyvah demişim. Durum kötü. Ben artık konuşmayayım demişim. Bir köşe yazarı bunu dedikoduya dayalı olarak yazdı. Manevi tazminat davası açtık. Hem ben, hem de eşim. İkimiz de kazandık. Ben bir şey söyleyemem. Peki şunu da düşünmek lazım. Neden hiçbir şey sızmadı? Yani şu da var, Türkiye’de hiçbir şey sır kalmıyor. Ama şu da var. Bu o şantajın yapıldığı anlamına mı geliyor? 27 Nisan bildirisinin de Cumhurbaşkanlığı seçimiyle yakından uzaktan ilgisi yok.”

Ergenekon’un mağduruyum

Asker içinde "beklenen tepkiyi göstermediği" eleştirilerine de hedef olan Büyükanıt, Birand’ın Ergenekon soruşturması ile ilgili sorularına da şu yanıtı vermişti:

“Tabii tam bir algılama yapamıyorsunuz. Samimi söyleyeyim değerlendirme de yapamıyorsunuz çünkü bilgilere sahip değilsiniz. Yani o bilgiler bende yok. Ben basına yansıyan yönleri ile biliyorum. Bir de tam o ilk tutuklanmalar görevi bırakmamdan kısa süre önce, temmuz başında yanılmıyorsam…”

Büyükanıt, “Engelleyemez miydiniz, komutanlarınızı koruyamaz mıydınız?” sorusunu, şöyle yanıtlamıştı:
“Askeri mahallerde yapılacak arama cumhuriyet savcısının talep ve katılımı ile askeri makamlar tarafından yerine getirilir. Bir insiyatif vermiş mi askere, hayır. Yapamazsınız ki. Kanun bu yani, durum böyle iken niye korumadın? Yani şunu diyebilir mi bir Genelkurmay Başkanı ya da yüksek rütbeli bir subay. ‘Ben kardeşim kanun manun anlamam, giremezsin içeri.’ İki tane de tank götürür. E nasıl hukuk devleti...”
Büyükanıt, “Ergenekon’u nasıl görüyorsunuz?” sorusunu da, “Şimdi Ergenekon o kadar genişlemiş durumda ki, suça gerçekten bulaşmış insanlar olabilir. Yani bakın vatan millet diye toplanmış, daha sonraysa başka yerlere gitmiş küçük gruplar olabilir. Bunların hepsini çözecek olan yargı” diye yanıtladı.

Büyükanıt, o dönemki generallerin önünü kesmek için hakkında kampanya başlattığı iddiaları için de şunları söylemişti:
“Şöyle söyleyeyim, ben 1. Ordu Komutanlığı’na gelene kadar hakkımda en ufak bir şey çıkmamıştı. Sonra birdenbire, Allah Allah o adam ben miyim, bu kadar çıt çıkmayan, milyarlarca dolarlara imza atmış bir insan, birden bire bir kampanya. Yani bakın tekrarlıyorum benim bilmem mümkün değil ama o dönemde başladı. 2003’te başladı. Hissetmeyi bırakın, yaşıyordum bunu. Yaşıyordum. Bakın bir gün internette bir haber dolaşmaya başladı. Bütün Türkiye’deki o patlamaları, çatlamaları yapan benim. Şuyum, buyum, böyle karalamalar falan. Gönderen kim biliyor musunuz? Rahmetli ablam. Yani bu kadar. Onun ismini yazmışlar. Ablam. İş buraya kadar gitti. Yani bakın iki saat içinde 15 bin tane mail atıldı diyorum...”
Büyükanıt, “Yani siz bir anlamda Ergenekon mağdurusunuz” sorusuna da “Evet, hakikaten öyle. Bu çeşit girişimler Allah’tan bende aşı etkisi yarattı. Direncim arttı” yanıtını vermişti.