Söyleşi

Yavuz Baydar: Erdal Şafak, ahlak dışı yazısıyla Sabah'ın itibarını beş paralık etti!

Ombudsmanlık görevi yürütürken işine son verilen Yavuz Baydar: İşten çıkarılma gerekçem medya analizlerini başta New York Times olmak üzere çeşitli mecralarda dile getirmiş olmam!

24 Temmuz 2013 21:04

Hazal Özvarış 

Bir ay önce Sabah’taki “Okur Temsilcisi” köşesinde yayımlanmak üzere yazısını gönderen Yavuz Baydar gazete yönetimi tarafından sansürlendi. Yayımlanan son yazısında Sabah’ın polis müdahalesinin ardından attığı “Günaydın Gezi” manşetini ve haber dilini eleştiren okur mektuplarına yer veren Baydar, sansürlendiği gün Sabah Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak’ın köşesinden “liberter havaya girmek” ve bir okur mektubu aracılığıyla “Sabah okuru olmayanları Sabah okuru gibi sunmak”la suçlandı.

Baydar, kriz üzerine çıktığı izni bittikten sonra ombudsmanlığın ne demek olduğunu ve özdenetimin gazetelerin kurumsal itibarı için gerekliliğini anlatan bir yazı kaleme aldı. Ancak bu yazı da gazetede yer bulamadı.

Bir gün sonra Sabah yönetimi, Yavuz Baydar’ın gazete ile ilişkisini kesti.

Sürecin nasıl ilerlediğini öğrenmek için ulaştığımız Yavuz Baydar, mail aracılığıyla yolladığımız soruları yanıtladı.

Baydar’ın T24’e gönderdiği cevaplar şöyle:

 

‘Kaygım partizan haberciliğin sonuçlarıydı’

 

- Sabah'la ilişkinizin kesilmesiyle son bulan süreçte neler oldu?

Türkiye'de 'merkez'in köklü markalarından biri olan Sabah'ta habercilikte meslek standartlarından adım adım uzaklaşmayı, ombudsman köşesine gelen eleştirilerden okumak kolaydı. Bu hissiyat giderek artan dozda köşeye de yansıdı; çünkü köşenin 'rengini' okurların somut tepkileri belirler.

Benim son bir yıl içinde en büyük kaygım, başka bazı gazeteler gibi Sabah'a da sirayet etmiş olan ve genel yayın yönetmeninin gönüllü aracılık ettiği, Sabah'ın genlerine aykırı partizan haberciliğin gazetenin imajını, okur güvenini ve kurum içi profesyonel habercilik şevkini kaçırmasıydı.

 

‘Mayıs’ta 'gazeteye çakmaktan artık vazgeçsin' uyarısı geldi’

 

Bunu köşede hissettirmeye çabaladım. Ancak, titizlenmek ve nedir diye üzerine düşünmek yerine bir vurdumduymazlık, boşvermişlik ve son aylarda her türlü eleştiriye karşı agresif karşı tepki gördüm. En kötüsü budur: Partizanlaştıkça habercilik alanını daraltan ve etik kaygıları boşlayan editoryal yapı ve yönetim, görevlendirdiği okur temsilcisi - ombudsmanı da hasım, hatta düşman olarak algılamaya başlar. Nitekim, galiba Mayıs ayı içinde 'gazeteye çakmaktan artık vazgeçsin' gibi, profesyonellikle alakası olmayan, ipe sapa gelmez bir 'uyarı' da bana iletildi.

 

‘Erdal Şafak görüşleri daha önce de sansürlemek istedi’

 

Göreve geldiği günden beri (Erdal) Şafak zaten bu iç kurumu kabullenmek istememişti, yapması gereken işbirliğine, yapıcı ve onarıcı diyaloğa hep kapalı kaldı, hatta diyalog girişimlerini bir-iki kez kavgaya dönüştürmek de istedi. Hiçbir yetkisi olmadığı halde, ombudsman köşesine de editoryal müdahalede bulunmaya teşebbüs etti. Yani okurlarla temsilcisinin bağımsız görüşlerini evvelce de sansürlemek istedi, başaramadı.

O 'uyarı' ardından dostane bir şekilde kurumun en üst yöneticisi ve bir üst düzey editörle yakın tarihte konuştum. Onları dinledim, okur temsilciliğinin bekası adına görüşlerini aldım, kendi görüşlerimi ve uyarılarımı da ilettim. Ama anlaşılan bir başka yola girilmişti, bunun bir faydası da olmadı.

 

‘Şafak, ahlak dışı yazısıyla Sabah'ın itibarını da beş paralık etti’   

 

Gezi olayları ardından gazetenin okur beklentilerinin ve asgari etik ölçülerinin hayli altında kalan haber performansı, 3 Haziran'dan itibaren köşede yansıtıldı. Ancak 24 Haziran tarihli yazı, Şafak'ın müdahalesiyle yayına konmadı, bununla yetinmeyen Şafak kendi okur temsilciliğine soyunarak, kendi köşesinde ombudsmanı hedef alan ahlak dışı, akıl almaz saldırganlıkta bir yazı yayınladı, bununla kendisine yeni bir hasar vermekle kalmadı, bunca yıllık köklü kurum Sabah'ın itibarını da beş paralık etti.

İki haftalık izinden sonra yine işime döndüm ve bir yazı daha gönderdim. Bu yazı da reddedildi. Aradan iki gün geçti, ve iki kez ombudsman sansürleyen Sabah yönetimi, ombudsmanın işine kendi görüşlerini ifade ettiği için son vererek dünyada bir ilk’e katmerli bir imza atmış oldu.

- Sabah'ta iki yazınıza yer verilmemesine dair size herhangi bir açıklama yapıldı mı? 

Sadece yazıların yayınlanmayacağı söylendi.

 

‘Gerekçe: Başka mecralardaki gazetecilik etiği yazılarım'

 

- İşten çıkarılmanıza ilişkin olarak size gösterilen gerekçeler neler oldu?

 

Gazetecilik etiğine dair yorum ve medya analizlerini başta New York Times olmak üzere çeşitli mecralarda dile getirmiş olmam. Komedi, çünkü ben bunu bağımsız ombudsman olarak, ayrıca Uluslararası Ombudsmanlar Örgütü (ONO) temsilcisi, UNESCO Türkiye Ulusal İletişim Komitesi üyesi olarak yıllardır yapıyorum. Konferanslara, seminerlere, çalıştaylara katılıyor, medya raporlarına katkıda bulunuyor ve imza atıyorum. Böyle yaygın küresel köklü bir temsil ve kabul için gurur duyması, bunu artı değere çevirmesi gereken Sabah, bunu işten çıkarma gerekçesi yapabiliyor. Hayret denebilir, ama ben artık hiçbir şeye şaşırmıyorum. Akıl, vicdan, ölçü, sağduyu, karşılıklı saygının olmadığı bir dönemdeyiz çünkü.

- Şu ana kadar sizi Sabah gazetesinden arayan oldu mu?

Sadece bir yazar ile bir muhabir aradı.

 

‘Yazacağım ama ombudsmanlık bitti’

 

- Bundan sonrası? Yol haritanız var mı?

Hep yazarak çizerek geçindim. Bundan sonra da böyle olur. İşimiz kamu adına anlamak, analiz etmek, anlatmak, insanların seslerini birbirine duyurmak... Ama 14 yıldır Milliyet'te başlayıp Sabah'ta noktalanan ombudsmanlık süreci artık bitti, artık o dükkânın kepenklerini kapatıyorum. Bunca yıl kendimce, ne kadar bilgim tecrübem varsa bu köşeden meslek kültürümüzü geliştirmek, etik farkındalığı artırmak, kurumsal iç iletişimi modernleştirmek ve en önemlisi haber kuruluşlarını daha şeffaf ve hesap verebilir hale getirmek için paylaştım, uğraştım, didindim. Zaman zaman çok zorlandım, zaman zaman belki kalp kırdım, belki gurur vesilesi oldum, 'iyi ki bu adam var' dedirttim, belki 'bu gitse de kurtulsak' dedirttim, hem övüldüm, hem aşağılandım, gazeteler içinde persona non grata oldum, bazıları kırıldı, bazıları uzak durdu, aldırmadım, işimin hakkını vermeye çabaladım. Bunu bilen bilir.

 

‘Maalesef medyadaki kafesten çıkamayacağız’

 

Ama benden bu kadar. Çünkü bunca yıl sonra böyle bir muameleyle bitirmek, bana büyük hüsran ve üzüntü veriyor. Adeta havanda su dövmek, yel değirmenlerine karşı savaşmak gibi bir his bu. Medya olarak geldiğimiz noktanın çok daha özgür, bağımsız, çeşitli ve farklı, daha medeni, nefret söyleminden ve düşmanlıklardan uzak ve ideoloji üzerinden kamplaşmalar yerine meslek meseleleri üzerinden tartışmalar ve bütünleşmelerden geçmiş olmasını dilerdim. Olmuyor ve biz bu kaba meslek - kurum kültürü, siyasi saflaşmalar, patronaj ve iktidar ittifakları kafesinden maalesef çıkamayacağız, olamayacak.

Bu 14 yıllık didişme içinde haksız yere kimi üzdüysem, kime yeterince kulak vermediysem, kimin kalbini kırdıysam, ne hata yaptıysam özür dilerim. Bu dar kapsamlı özdenetim kurumcuğunu destekleyen arkadaşlara, meslektaşlara ve okurlara da binlerce teşekkür borçluyum.

 

İlgili Haberler