Kültür-Sanat

Yayınevi, doğum gününde duyurdu: Selahattin Demirtaş'ın yeni romanı Jamal, 25 Nisan'da okurlarla buluşuyor

10 Nisan 2025 10:03

Güncelleme: 10 Nisan 2025 10:13

Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın yeni romanı Jamal, 25 Nisan'da Dipnot Yayınları etiketi ile okurlarla buluşuyor. Yayınevi tarafından yapılan açıklamada "Bugün 10 Nisan. Selahattin Demirtaş'ın doğum günü. Yazarımız 8,5 yıldır hapiste. Hapiste tutulduğu 8,5 yıl boyunca 8 kitap yazdı. Yazarımızın doğum gününde, yeni romanı Jamal'ı okura duyurmanın gönencini yaşıyoruz," denildi.

Daha önce Seher, Devran ve Dad adlarıyla üç öykü kitabı; Leylan, Efsun ve Arafta Düet (Yiğit Bener'le birlikte) adlarıyla üç romanı ve Onurlu Yaşam Davası ismiyle savunmaları yayımlanan Demirtaş, bu kez "Jamal" isimli yeni bir romanla okur karşısına çıkıyor.

"İnsani değerlerin ancak sokağın bizatihi kendisi olmakla ayakta kalabileceğini anlatıyor"

Yayınevinden yapılan açıklamada, Demirtaş'ın yeni romanı şöyle tanıtıldı:

"Dipnot Yayınları etiketiyle raflarda yerini alacak olan bu romanında 'modern' insanı özgürlüğün gerçek anlamı üzerinde hiç düşünmemeye, mülkiyet ilişkilerine teslim olmaya, hep daha fazla tüketmeye, ister bir adım ötede ister sınırlar ötesinde yaşansın yoksulluğa/sürgünlere/kıyımlara kayıtsız kalmaya zorlayan bu yeni barbarlık ikliminde insani değerlerin ancak sokağın bizatihi kendisi olmakla ayakta kalabileceğini anlatıyor unutulmaz karakterler eşliğinde."

Kitabın ön kapağında görsel olarak Selahattin Demirtaş'ın cezaevinde bu kitap için yaptığı tablo (50x70 cm, tuval üzerine akrilik) yer almaktadır.

Kitabın arka kapak yazısı

"Onunla bir çöp bidonunun başında tanıştım; çekingen, utangaçtı. Aç olduğu her halinden belliydi, yine de çöpü karıştırıp karıştırmamakta kararsızdı. … Kapkara gözlerinin feri sönmüş, omuzları çökmüş, dudakları çatlamıştı. Çöpten bulup çıkardığım ilk yiyeceği ona uzattım; tereddüt etti, gözleri doldu, boğazı düğümlendi. … Verdiğim mısır ekmeğinden ısırırken onu adeta incitmemeye çalışıyordu, belli ki ‘nan'ın kıymetini biliyordu, ‘nankör' değildi yani. Birkaç parça daha yiyecek tutuşturdum eline; ilk defa gülümsedi, bembeyaz dişleri yüzünü aydınlattı. Birbirimizin dilini konuşamıyorduk, ancak iyiliğin evrensel diliyle anlaşmak zor değildi."

Düşenlerin, sürülenlerin, yersiz yurtsuz bırakılanların, içlerinde bir anda "tık" diye bir şeyler kopanların, acımasızca işleyen bir çarkın dişlilerinde öğütülenlerin son sığınağıdır sokak. Orada insan olmanın/insan kalmanın, dayanışmanın, bir dilim ekmeği paylaşmanın mutluluğu da yaşanır; yüzüstü bırakılmanın, tepetaklak yere çakılmanın acısı da. İnsanların en güzel hallerine de tanık olunur, en kötücül hallerine de. Ama sokağın "sesine" kulak vermek değildir aslolan, o "sesin" bizzat kendisi olmaktır. Sokak özgürlüktür çünkü, özgürlük sokaktadır.