Kültür-Sanat

"Yeni bir 'Dünya Tiyatro Günü'nü anlamlandırma çabasına yönelirken..."

Dünya Tiyatro Günü, Uluslararası Tiyatrolar Birliği tarafından 1961 yılından itibaren kutlanıyor

27 Mart 2017 12:06

Cumhuriyet yazarı Ahmet Cemal, "insanca düşlerin gerçekleştirilmesinin araçlarından birinin tiyatro olduğunu" vurgulayarak "Yeni bir 'Dünya Tiyatro Günü'nü anlamlandırma/değerlendirme çabalarına yönelirken, geride kalan bir yılda bütün bir insanlık olarak terörden, ayrımcılığın her türlüsünden ne ölçüde uzak düşler üretebildiğimiz sorusunu yeterince önemsememek, gafletlerin en koyusuna düşmek anlamına gelebilir" dedi.

Ahmet Cemal'in 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde Cumhuriyet'e yayımlanan yazısı şöyle:

Tiyatron, düşleyebildiğin kadardır…

Yıllar, yıllar önceydi. 
Günlerden -ya da gecelerden birinde kadim dostum Tomris Uyar, önüme bir kâğıt parçası bırakıp gitti.
Kâğıtta, Meksikalı şair Octavio Paz’ın kaleminden çıkma tek bir dize yazılıydı. 
“Düşlerine layık olmasını bil …” 
Akıp giden zaman, bir yüzeye kül tanesi kadar gösterişsiz konuveren pek çok gerçek değer gibi, Paz’ın bu dizesini de hayatımın sütunlarından birine dönüştürdü. 
Dizedeki “düşlerine” sözcüğü, salt zihinsel düzlemde biçimlenen olguların habercisi olmaktan çıkıp, en somut gerçeklerin de taşıyıcılığını üstlendi. 
Ve bu gerçeklerin en ön sırasında elbette o sanat diye adlandırılan ve -neyseki- “en bilinemeyecek ve tanımlanamayacak olan” olgu da vardı.

Sanata ilişkin ‘en bilinemeyen’… 
Bugün, düşünme eylemi bölümünün odak noktasını “sanat üzerine düşünme” uğraşının, dolayısıyla da tiyatro üzerine düşünmenin oluşturduğu bir tinselliğin ardından ve sanatın birleştirici şemsiyesinden olabildiğince yararlanmak yerine kendini umarsız bir parçalanmışlığın sellerine gittikçe kaptıran bir dünyada tiyatronun anlamı üzerinde düşünürken, bu anlamın insanoğlunun düş kurma yetisi ile ne kadar yoğun bir bağlam oluşturduğunu bir kez daha düşünmek zorundayız. 
Yeni bir “Dünya Tiyatro Günü”nü anlamlandırma/değerlendirme çabalarına yönelirken, geride kalan bir yılda bütün bir insanlık olarak terörden, ayrımcılığın her türlüsünden ne ölçüde uzak düşler üretebildiğimiz sorusunu yeterince önemsememek, gafletlerin en koyusuna düşmek anlamına gelebilir. İnsanca düşlerin gerçekleştirilmesi bağlamında sanatın en güçlü araçlardan biri olduğu kesindir. Ancak bu güçlü aracın gereken “malzemeden”, başka deyişle düşlerden oluşma “hammaddeden” yoksun kaldığında yeterince etkinlik kazanamayacağı da kesindir. 
O halde ne olabilir bu bağlamda yapılması gereken? 
Yapılması gereken, layık olunabilecek kadar insanca düşlerin üretimine bir an bile ara vermemektir. Bu arada gelecek bağlamında da genç sanatçı kuşaklarını insanca düşler yoksunluğu diye bir sıkıntıdan olabildiğince uzak tutmaktır. 
Peki, biz bunu yapabiliyor muyuz? 
Yani biz, bu ülkenin gençlerine layık olabilecekleri hangi düşlerin kapılarını açabiliyoruz?