Politika

Yeni Şafak yazarı: AKP 12 Eylül'ün iktidarlara sunduğu faşizan avantajları yer yer kullandı ve olağanlaştırdı

Süleyman Seyfi Öğün: AKP acemilik yaptı

02 Temmuz 2015 15:00

Yeni Şafak yazarı Süleyman Seyfi Öğün, 7 Haziran seçimlerinde AKP'nin acemilik yaptığı söylereyerek, "Ak Parti açılım ve dönüşüm irâdesini kararlılıkla götüremediği durumlar yaşadı. 12 Eylül'ün hukuksuz kurumlarıyla derin ve tutarlı bir şekilde hesaplaşamadı. Hattâ, 12 Eylül'ün her iktidâra sunduğu, özünde faşizan olan avantajları yer yer kullandı ve olağanlaştırdı" dedi.

Süleyman Seyfi Öğün'ün Yeni Şafak'ta "Siyaset ve kumar" başlığıyla yayımlanan (2 Temmuz 2015) yazısı şöyle:

7 Hazîran seçiminin sonuçlarını pek çok şekilde değerlendirmek mümkündür. Zâten Türkiye gündemi bu konuda; bir çoğu spekülasyon kokan değerlendirmelere doydu. Hangi parti hangisiyle koalisyona gidecek? AK Parti-MHP koalisyonu mu kurulacak; değilse Ak Parti-CHP koalisyonu mu? Buna HDP dışarıdan destek verecek mi, vermeyecek mi? Sorular iste bu kadar basit konuyor.

Siyâsete dönük ilginin, artık bir tür kumar oynama heyecânı ile birlikte götürüldüğüne dâir izlenimim olduğunu söyleyebilirim. Bu bana biraz da at yarışı-kumar ya da futbol-kumar ilişkisini hatırlatıyor. Sözkonusu ilişkilerin endüstrisinin kurulmuş vaziyette olduğunu biliyoruz. Siyâset-toto ise henüz endüstrileşmedi; ama bu gidişle pekâlâ bir Türk icâdı olarak târihe geçebilir. İnsanların ellerinde siyâset-toto kuponlarını yatırmak üzere bâyilerin önünde kuyruk olduğu ve beklerken aralarında; “Hangi ayağa yatırdın? Ankara'dan sağlam bir tüyo geldi. Ben AK Parti-CHP diyorum. Sen ne diyorsun?” gibisinden konuştuğu sahneleri gözümün önüne getirebiliyorum. Kapitalizmin bir adının da kumar kapitalizmi olduğu muassır dünyâda buna şaşırmamak gerekiyor.

Halbuki gören gözler için durumun nezâketi ortadadır. 7 Hazîran seçim sonuçları Türkiye için bir tıkanma getirdi. Ekonomik alanda ileri atılımların gerçekleştiği bir 10 senede, Türkiye siyâseten iyi bir performans göstermedi. Bunda tek başına iktidâr partisini suçlama âdeta bir alışkanlık oldu. Bunun elbette doğru bir tarafı da var. AK Parti, beledî başarılarının üzerinden merkezî siyâsete evrilen târihi içinde, yer yer acemilik gösterdi. Açılım ve dönüşüm irâdesini kararlılıkla götüremediği durumlar yaşadı. 12 Eylül'ün hukuksuz kurumlarıyla derin ve tutarlı bir şekilde hesaplaşamadı. Hattâ, 12 Eylül'ün her iktidâra sunduğu, özünde faşizan olan avantajları yer yer kullandı ve olağanlaştırdı. Ama bu madalyonun bir yüzüdür. Diğer taraftan AK Parti iktidârını siyâseten başarısız kılmak için Türkiye'nin birikmiş siyâsal-yapısal sorunlarını, Anti-Erdoğan basitlemesi üzerinden savsaklamak da muhalefetin temel refleksi olarak çalıştı. Neticede, siyâsal enkaz ekonomik dinamizmin önüne geçti. Bunu, genel olarak dünyânın yaşadığı görece durgunluğun şartları da destekledi.

7 Hazîran seçiminin sonuçları siyâsal savsaklamaların devam edeceğini gösteriyor. Türkiye'de siyâseti iyi, kötü, ya da belli bir vasatta çalıştırmaya dönük sorumluluk almaya yatkın anaakım siyâsal partiler 7 Hazîran seçimlerinden yaralı çıktı. Buna mukâbil, siyâsal sorumluluk almak yerine “siyâseti zora sokarak siyâset yapan” görece vasat dışı siyâsal partiler başarı sağladılar. 7 Hazîran seçiminin en baskın sonuçlarından birisinin bu olduğunu düşünüyorum.

O zaman, belli bir vasatta siyâset yapmak sorumluluğunu taşıyan siyâsal partilerin bu gidişi veri alıp mâkûl bir temelde uzlaşması en doğrusu gözüküyor. Türkiye'nin, taşıdığı; belki de kendisine ayak bağı olacak bir biçimde sürüdüğü siyâsal enkazdan bir an önce kurtulması gerekiyor. Bunu biraz açalım: Koalisyonlar sâdece basit pazarlıkların; “aldım verdim, ben seni yendimlerin” fonksiyonu değildir. Eğer Türkiye, kurumsal donanımı îtibârıyla siyâsal bir sağlamlık elde etmiş olsaydı, bu tarz bir koalisyonla yönetilebilirdi. Halbuki Türkiye'nin açmazı, siyâsetini kurumsallaştırma yoksunluğudur.

Merkez-kaç eğilimlerin tırmanışa geçtiği bir Türkiye alârm veriyor. Bu tırmanış, bölgesel belirsizliklerin ve savaşların hüküm sürdüğü bir konjonktürde Türkiye'yi kolayca teslim alabilir ve geri dönüşü zor kırılmalara uğratabilir. Kağıt üzerinde ayrıntılı protokollere otursa bile; “şu bakanlık benim, şu da senin” gibi kasaba alışverişi basitliğindeki hesaplarla kurulacak hükümetlerin bu gerçeğe çarpmadan memleketi yönetmesine imkân olduğunu düşünmüyorum. Evvelemirde yapılması gereken merkezî eğilimleri taşıyan partilerin, kendilerini de kuşatan tehlikelerin farkına varıp Türkiye'yi “yönetilebilir” kılmak adına yeniden yapılandıracak vasatlarda anlaşıp bir kurucu yasayı başarmasıdır. Erken bir seçim bu süreç tamamlandıktan sonra anlamlı olacaktır. Değilse, evet her şey kumardır…