(...)Bugünlerde herkes, kullandığı çifte oyla, imzacı akademisyenlere hak ihlali yapıldığı yönünde karar çıkmasını sağlayan AYM Başkanı Zühtü Arslan’a demediğini bırakmıyor. Karara tepkiler o düzeyde ki, birkaç gün önce 1071 akademisyen AYM kararına karşı bir karşı bildiri yayınladı. Bildiride, “Terörle mücadele ettiği için devleti suçlayan açıklamalar yapmak dünyanın hiçbir ülkesinde ifade özgürlüğü olarak değerlendirilmez” denildi.
Oysa, kendilerine “barış imzacıları” diyen o akademisyenlerin bildirisi -bizim hoşumuza gitmese de - terör desteği olarak değil, şiddetle ilgili endişelerin ifade edilmesi olarak da değerlendirilebilirdi. Anayasa Mahkemesi üyelerinin o davalar hakkında, hak ihlali kararı vermesi de, o bildirideki ifadeleri onayladıkları anlamına gelmez. Tıpkı bu yazıyı yazan benim bildiriyi haklı, gerekli, adaletli, tarafsız bulmadığım gibi...
Sonuçta, hukukta suçla ceza arasındaki oran doğru tesis edilemediğinde (bu kişiler sadece fikir serdettiler, şiddete teşvik etmediler; karşılığında bir kısmı tutuklanıp hapse atıldı, bir kısmı ömrünü verdiği mesleğinden ihraç edildi) ve evrensel hukuk ilkeleri içselleştirilemediğinde bu tür manzaralar ortaya çıkıyor.
Sözün özü, artık teröre destek vermekle, düşüncesini ifade etmek arasındaki farkı görmenin zamanı gelmiş gibi gözüküyor. Ne dersiniz?