Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, AB ile gerilen ilişkilere ilişkin olarak, "Çevremiz düşmanlarla mı çevrili? Herkes bize düşman mı? Herkes siyasi iktidarı devirme peşinde mi koşuyor? Türkiye'ye yönelik büyük operasyonun parçası rolünü mü oynuyor?" sorusuna cevap aradı. "Bizim bizzat bu ülkede bir çok kez tanık olduğumuz gibi, bu tür bir söylemler içine kapalı ve gergin düzenlerin söylemidir" görüşünü dile getirdi.
Bayramoğlu'nun Yeni Şafak'ta "Çevremiz düşmanlarla mı çevrili?" başlığıyla yayımlanan (4 Haziran 2016) yazısı şöyle:
Asya güçlü, Kafkasya'dan Ortadoğu'ya yaşadığımız havzada bölgede etkin, Türkiye'yle yoğun ilişkileri olan bir ülke. Bu kuzey komşumuzla bir süredir ciddi sorunlarımız var. Bunların ciddi ekonomik, politik ve askeri sonuçları oldu ve oluyor. Ruslar Türkiye'nin Irak'taki askeri varlığını dillerine doladılar. Suriye'de PYD'ye destek veren, Moskova'da büro açan ilk ülke oldular. Bu ülkeye yönelik her hareketi denetliyorlar. Türkiye, IŞİD'in Kilis'e yolladığı füzelere karşı hava kuvvetlerini Suriye hava sahasına sokamadıysa, bunun nedeni Rusya'nın Türk uçağını düşürme riskiydi.
Suriye nereye doğru evrilecek bilmiyoruz. Esat rejimi hala yasal olarak ayakta ve bu rejim Türkiye'yi büyük düşman olarak kabul ediyor. Suriye barışı sağlandığı zaman Kürt bölgesi nasıl bir statü kazanacak, sorusu orta yerde duruyor. Bu bölgeden aldığı tehdit algısı Türk siyasetinin tüm hatlarını etkiliyor, güvenlik bakışını ön plana çekiyor.
İran, Suriye Irak krizlerinde Türkiye'nin karşısındaki en önemli güç ve mesele... Türkiye ve İran, Ortadoğu ve bölgeyle ilgili ters düşüyor ve farklı yollar izliyorlar. Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı bir çok sıkıntılı durumun altında İran'ın eli bulunuyor ya da bundan şüphe duyuluyor.
Ermenistan'la sınır kapalı ve ilişki yok. Ruslar bu ülkedeki askeri güçlerini artırıyorlar.
Yunanistan'la sorunlu ilişkiler adeta otomatik pilota bağlanmış durumda.
Karşılıklı tedirginlik ve hasım konumları devam ediyor.
Kıbrıs görüşmelerindeki olumlu hava son zamanlarda tersine seyrediyor ve ciddi bir tıkanıklık yaşanıyor.
Bunlar komşular...
İki temel aktör daha var.
Biri ABD...
ABD'yle özellikle bölge politikaları açısından büyük bir görüş ayrılığı yaşıyor, farklı çıkar hatlarında yol alıyoruz. Önce Mısır, sonra PYD ve Suriye krizi, siyasi iktidarın Batı söylemi ve ABD yönetiminin Türkiye'deki basın özgürlüğü meselesinde yüksek sesli eleştirel bakışı ortada...
Ve Avrupa Birliği...
AB'yle ilişkilere hakim olan beyaz renk gitgide son bir kaç yılda griye dönüştü. Kıbrıs meselesinin bloke ettiği ilişkiler Türkiye'deki siyasi ortamla, otoriterleşme, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü tartışmalarıyla daha da bloke oldu. Türkiye'de siyasi iktidar AB'ye ne denli mesafe koyuyor, taleplerini reddediyor, “herkes yoluna” tarzı keskin bir dil kullanıyorsa, Avrupa ülke yönetimleri ve siyasi birimleri de aşağıya kalmıyor.
Mülteci krizi ve anlaşmasının ürettiği temas iklimi bir kenara konulacak olursa, Avrupa kamuoyları, hükümetleri ve bürokrasisi Türkiye'ye yönelik soğuk ve eleştirel tavırlarındaki dozu arttırıyorlar. Otoriter sistem muamelesi her yerde ve her seviyede yükseliyor.
Türkiye'de değişim süreci ve demokratikleşme hamlelerinin temel taşıyıcılarından birisi olan Türkiye- AB ilişkileri arasındaki ip kopma noktasına gelmiş durumda.
Tekrar soralım:
Çevremiz düşmanlarla mı çevrili? Herkes bize düşman mı? Herkes siyasi iktidarı devirme peşinde mi koşuyor? Türkiye'ye yönelik büyük operasyonun parçası rolünü mü oynuyor?
Bunlara evet denebilir mi?
Böyle bir şey olabilir mi?
Bizim bizzat bu ülkede bir çok kez tanık olduğumuz gibi, bu tür bir söylemler içine kapalı ve gergin düzenlerin söylemidir.
Etrafıyla, dünyayla sorunlu bir Türkiye'nin kendisine bu soruları sorması gerekmez mi?