Yeni Şafak yazarı Prof. Yusuf Kaplan, İslami çevrelerde tartışılan "Kur'an İslâmı" söylemine ilişkin olarak, “Kuran İslâmı, söylemi, ancak çapsız insanların eseri, ayartıcı ve insanı ana kaynağını Kuran'ın oluşturduğu İslâmdan saptırıcı bir söylemdir" dedi. Kaplan, "Kur”ân İslâmı”nın ne kadar tehlikeli bir söylem olduğunu söylerken, İslâm”ı protestanlaştırıcı, sonuçta İslâm”ı paçavraya çevirecek bir söylem olduğunu söylemiş oluyorum" ifadesini kullandı.
"Eğer 'ben de Kur'ân'ı anlayabilirim', diyerek, peygamberi devre dışı bırakırsanız, İslâm kısa devre yapar" diyen Kaplan, "Önüne gelen, 'İslâm budur' diye saçmalamaya başlar. Böyle yapmakla, kendisini peygamberin yerine koyduğunu da, din icat ettiğini de göremez" dedi.
Kaplan'ın Yeni Şafak'ta “Kur’ân İslâm’ı” söylemi, neden tehlikeli?" başlığıyla yayımlanan (10 Temmuz 2015) yazısı şöyle:
Önceki yazımdan ötürü “Kur'ân düşmanı” (!) ilan edildim. Ve sosyal medyada linç edildim.
Kimse beni Kur'ân düşmanı ilan edemez! Çok büyük bir iftiradır bu!
Bendeniz Kur'ân'ın nasıl hayatımızdan uzaklaştırılacağını, Kur'ân'Ia Sünnet'in birbirinden ayrılamayacağını, yoksa hepimizi büyük felaketlerin bekleyeceğini hatırlatıyorum. Kur'ân'ın hayat rehberimiz olması gerektiğini, bunun önündeki engellerin neler olduğunu anlatıyorum. Çapsız ve fanatik tipler, hiçbir şey anlamadan üzerime salınıyor. Allah'tan korkun, diyorum ve bu konuyu en başından alıyorum:
ÜÇ BÜYÜK PROJE
Oryantalistlerin geliştirdiği üç büyük proje var:
1-Osmanlı'yı unutturmak.
2-İslâm düşüncesinin Gazâli'yle bittiğini masalını yutturmak!
3-Hz. Peygamberin konumunu sarsmak.
Batıklar, ilk ikisini başardılar. Şimdi sıra üçüncüsünde. Karikatür krizleri boşuna çıkmadı, değil mi?
Batılılar artık şunu çok iyi biliyorlar: Müslümanların İslâm'la ilişkilerini koparmanın yolu hadisleri, peygamberin konumunu ve mezhepleri tartışmak. Sonra sıra Kur'ân'a gelecek.
Çok tehlikeli bir proje bu: Kaynaklarını yitiren Müslümanlar kaygan zeminlerde patinaj yapmaya, birbirleriyle boğuşmaya başlayacak. EhI-i Kıble birbirine girecek! Bunun yolu da, Hz. Peygamberin (sav) konumunun sarsılması ve devre dışı bırakılmasından geçiyor!
“KUR'ÂN İSLÂM'I”: DİNE UYMAK YERİNE DİNİ KENDİNE UYDURMA PROJESİ
Protestanlığın kurucusu Martin Luther”in 95 tezini astığı Wittenberg Kilisesi'ne gitmiştim bir kaç yıl önce.
Wittenberg Kilisesi”nin girişinde bir pano vardı ve panoda aynen şu cümle yer alıyordu: “Artık ben de İncil”i anlayabileceğim.”
İyi de kimsin sen? Çapın ne? Daha önemlisi de, “yetkin/liğin ne?”
Oysa Luther'in kilisesinin girişinde yer alan panodaki bu söz, dinin protestanlaştırılmasının mottosudur.
Ya da şöyle söyleyelim: “İncil Hıristiyanlığı”nın temelidir: Hıristiyanlığı temelinden yıkan, önüne gelenin, kafasına, arzularına, hatta keyfine göre İncil yazmasına yol açan yıkımın temel gerekçesi.
İnsanın, dine uymak yerine, dini kendisine uydurmasının kapılarını sonuna kadar açan protestanlaşmanın âmentüsü.
O yüzden, bugün önüne gelen kafasına göre İncil yazıyor: “Benim İncil”im bu!” diyor.
O yüzden eşcinseller kafalarına göre İncil yazıyor. Feministler kafalarına göre İncil yazıyor. Ateist papazlar kafalarına göre İncil yazıyor!
KUR'ÂN'I PAÇAVRAYA ÇEVİRECEK BİR SÖYLEM!
Son zamanlarda, sıklıkla, “Kur'ân İslâmı”ndan sözeden insanlara rastlıyorum.
Önce şunu söyleyeyim açık açık: “Kur'ân İslâmı”ndan sözeden biri, eğer kötü niyetli ya da görevli değilse, ne söylediğini bilmeyen biridir.
“Kur”ân İslâmı” söylemi, ancak çapsız insanların eseri, ayartıcı ve insanı ana kaynağını Kur”ân”ın oluşturduğu İslâm”dan saptırıcı bir söylemdir.
Kur”ân İslâmı”nın ne kadar tehlikeli bir söylem olduğunu söylerken, İslâm”ı protestanlaştırıcı, sonuçta İslâm”ı paçavraya çevirecek bir söylem olduğunu söylemiş oluyorum.
Anlama kıtlığı çekeceklerin zannedecekleri gibi, Kur”ân”ı devre dışı bıraktıracak bir şey söylemiş olmuyorum. Aksine, “Kur”ân İslâmı” söylemini dillendirenlerin, Kur'ân'ı devre dışı bırakacaklarına dikkat çekmiş oluyorum.
ÇAĞ KÖRLEŞMESİNİN KÖRLEŞTİRİCİLİĞİ
Çağ körleşmesi yaşıyoruz: Algılama biçimlerimiz İslâmî idrak ve zihin setleri üzerinden işlemiyor.
Müslümanca bir zihin ve idrakten yoksun olduğumuz bir zaman diliminde, Kur'ân'ı sadece mevcut seküler zihin ve algılama biçimleri üzerinden algılamaktan kurtulamayız. Bu da seküler algılama biçimlerini Kur”ân”a giydirmemize yol açar ve tam anlamıyla cinayetle sonuçlanır.
Ümmîleşilmeden, zihnimizi, algılama biçimlerimizi ve dilimizi İslâmîleştirmeden Kur'ân İslâm”ından sözetmek, İslâm”ın çağın ağları ve bağları, bağlamları ve kavramları ile anlamaya kalkışmaktır.
Ki, bu tam anlamıyla çağın algılama biçimlerini Kur'ân'a giydirmek ve İslâm'ı tanınamaz hâle getirmekle sonuçlanacak bir cinayettir.
Kur'ân kaynaktır, Sünnet-i Seniyye, ırmak. Aslolan hakikat yolculuğuna çıkmak, hakikate varmak. Irmak, gürül gürül akacak ki, Kaynak, hayat fışkıracak...
PEYGAMBER'İ DEVRE DIŞI BIRAKAN DİN, KISA DEVRE YAPAR!
İyi de, hakikat yolculuğuna nasıl çıkacağız?
Bu sorunun cevabı şu tespitte gizli: Kur”ân asıldır, Sünne-i Seniyye usûldur. Aslolan, hakikate vusuldür / varmaktır.
Yani: Usûl olmadan, vusûl olmaz. Usul yoksa, fusûl (kopma / sapma) kaçınılmazdır.
Hakikate vusûl”ü sağlayacak usûl”ü bize veren, hakikatin misali ve timsali, vasatı ve vasıtası olan Efendimiz”dir.
Eğer “ben de Kur'ân'ı anlayabilirim”, diyerek, peygamberi devre dışı bırakırsanız, İslâm kısa devre yapar. Önüne gelen, “İslâm budur” diye saçmalamaya başlar. Böyle yapmakla, kendisini peygamberin yerine koyduğunu da, din icat ettiğini de göremez.
Batılıların, Kur'ân'a değil de, Hz. Peygambere saldırmalarının, hadisleri tartışmaya açmalarının temel nedeni, Peygamberi devre dışı bırakmak ve insanların kafalarına göre din icat etmelerinin ve dini paçavraya çevirmelerinin kapılarını sonuna kadar açmaktır.
Müslümanların yaşadıkları ikinci büyük medeniyet buhranı, İslâmî zihin ve idrak biçimleri ve yerlerini yitirmeleriyle sonuçlandı.
Müslüman zihninin ve idrakinin yok olduğu, Müslümanların, İslâm”ın çağrı”sının kurmadığı bir çağ'ın ağları ve bağları, bağlamları ve kavramları ile konuştukları, bunun farkında bile olmadıkları bir dilsizlik ve yersizlik ortamında, Kur'ân İslâmı”ndan sözetmek, geri dönüşü zor büyük bir felâketle sonuçlanır sadece.
*