Yeni Şafak yazarı Faruk Aksoy, Irak'ın en büyük ikinci kenti Musul'u IŞİD'in elinden almaya yönelik başlatılan operasyonla ilgili olarak "Herkes biliyor değil mi, Lozan'ın, Musul'da yıkılacağını, Ankara Anlaşması'na göre, Türkiye'nin bin kere Musul'a girme hakkının olduğunu, herkes biliyor. Gelin görün ki, dışarıdan çok içeriden tepki var Erdoğan'a. Neden? Çünkü Musul'da elde edilecek en küçük bir kazanım bile, Lozan kahramanlarının(!) sonu demek de ondan. Sanki, Sevr'i tersine çeviren asker, Fransız İhtilali'nden kalma özgür tugaylarda yetişti, manastır ahalisinden ders aldı, talim terbiye gördü" dedi.
Faruk Aksoy'un "Lozan, Musul’da yıkılır…" başlığıyla yayımlanan (20 Ekim 2016) yazısı şöyle:
Türkiye, Musul'dan kârlı çıkarsa, Erdoğan'ın padişah olacağını düşünüp kahrolanlara müjdeli bir haberim var.
Sakin olun, heyecanlanmayın, müttefiklerimizle(!) havada anlaşmışız, masada da olacakmışız ama kimsenin toprağında gözümüz olmayacakmış, sadece kendi topraklarımızı koruyacakmışız.
Türkiye'nin, hakiki Misak-ı Milli sınırlarına ulaşması engellenecekmiş, o zevkten mahrum bırakılacakmış Erdoğan, endişelenmenize gerek yokmuş.
Türkiye, belki bir şeyler kazanır diye boşuna telaşlanmışsınız!...
…
“Musul'a bulaşmayalım” diyen, iç mihrakları iyi takip edin, neyi niçin söylüyorlar, gerekçeleri nedir, ne demek istiyorlar, anlayın dertlerini, ona göre tavır alın, dostu düşmanı tanıyın.
“Belki bir gün yeniden inşa ederiz” umuduyla, kendi yaptığımız minareleri yıkmaya gelen canavar sürüsüne dahil olduk, o mahkumiyet yarası bir yanımızda duruyor, bunu biliyoruz.
Zalim, “gez göz arpacık” ayarını yapmış, elini koymuş tetiğe, çevirmiş namlusunu Musul'a, ama kimsenin toprağında gözü de yokmuş!...
Şimdi hatırlamıyorum, birisi demişti, “Yanlışlıkla ayağın taşa takılsa, sen yine de Amerika'ya küfret” diye.
Vallahi adam haklıymış…
…
Türkiye'nin, Musul üzerinde, resmi anlaşmalardan mütevellid hukuku var, daha sonra yapılan Ankara Anlaşması var, hileyle elinden alınan toprakları var.
Yeryüzünde inşa edilmiş her kubbeli binanın temelinde Türkiye'ninemeği var, alın teri var, söyleyeceği sözü var.
“Türkiye bunu nasıl yapacak, yıl olmuş 2016, bugünün dünyasında bunların karşılığı mı var?” diyenlerin niyetini okuyun, niyet okumak helaldir, böyle durumlarda
Uluslararası geçerliliği olan, karşılıklı imzalarla garanti altına alınmış antlaşmalardan bahsediyoruz, Türkiye söz konusu olunca mı zaman aşımına uğruyor bu metinler?
…
“Kanal İstanbul Projesi'ni yapamazsınız” diyenlerin dayanağı1936'da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi değil mi?
Montrö, 1923'teki Lozan Anlaşması'nın, Boğazlarla ilgili maddelerine itiraz edildiği için yenilenen bir anlaşmaydı, Lozan'ınyerine konuldu, İngilizlerin de işine geldiği için Türkiye'nin,Boğazlardaki hakları bir nebze olsun iade edildi.
Peki, Lozan'da yarım kalan Misak-ı Milli sınırlarının tamamlanması için açık kapı bırakan ve 1926'da imzalanan Ankara Anlaşması'nınihlaliyle Türkiye'nin uğradığı zararlar ne olacak?
Hani Musul'un durumu, hani yasa dışı silahlı çetelerin yol açtığı zararların tanzimi, hani suçluların karşılıklı olarak iade edilmesi, hani nerde?...
…
Lozan'da, İngiliz'in işine gelmeyen şeyleri “hak iadesi” kılıfıylaMonrö'de değiştirip uyguluyorsun ama Türkiye'nin aleyhine olan şeyleri daha sonra Ankara Anlaşması yapmış olsan da değiştiremiyorsun, uygulayamıyorsun.
Neden?
Çünkü her iki masanın horozu İngiliz de ondan!...
…
Erdoğan'ın, yakın zamandaki Lozan çıkışını, “Musul'un geleceği”olarak okumanızı tavsiye ederim, çok isabetli olur.
Erdoğan'a karşı içeriden yükseltilen tepkileri hatırlayın, sebebini düşünün, Türkiye'nin nasıl bir grekoromen boyunduruğa alındığını göreceksiniz.
Türkler dışında herkesi mutlu eden Lozan'ı savunma görevini üstlenenTürk postuna bürünmüş grekoromenlerin, Musul konusundaki endişelerini anlayın, hissedin, koklayın, ne bileyim bir şeyler yapın işte!...
…
Herkes biliyor değil mi, Lozan'ın, Musul'da yıkılacağını, Ankara Anlaşması'na göre, Türkiye'nin bin kere Musul'a girme hakkının olduğunu, herkes biliyor.
Gelin görün ki, dışarıdan çok içeriden tepki var Erdoğan'a…
Neden?
Çünkü Musul'da elde edilecek en küçük bir kazanım bile, Lozan kahramanlarının(!) sonu demek de ondan.
Sanki, Sevr'i tersine çeviren asker, Fransız İhtilali'nden kalma özgür tugaylarda yetişti, manastır ahalisinden ders aldı, talim terbiye gördü.
Sanki, Sevr'i tersine çeviren asker, Batılı olmak için Batı'ya karşı savaştı, böyle de transparan bir gerzekliğe imza attı!
…
“İyi ki Musul bize kalmamış, iyi ki petrolle işimiz olmamış, bizim de Araplar gibi başımızdan savaş eksik olmazdı” diyen bir sürü geri zekalıyı ben mi dinledim sadece, rastlamadınız mı bunlara?
“Lozan, Cumhuriyet'in teminatıdır” derken, Türkiye'nin mevcut sınırlarının korunmasını kastetmiyorlar, onlara göre Lozan,Türkiye'nin, sınır dışına taşmaması için karşıdakilere verilmiş bir teminat, Türkiye'ye karşı alınmış bir önlem…
Lozan, Bağdat'ta, Türk Büyükelçiliği önünde toplanıp, “Osmanlı işgali bitti!” dövizleri açanların ve açtıranların teminatı.
Lozan, vatanın değil, rejimin teminatı, onun için önemli, onun için kutsal.
“Lozan, o kadar kutsal ki, Atatürk'ün kurtardığı vatana toprak katmaya bile engel olacak kadar kutsal, gerisini anlayın artık!...”
…
Kim ne derse desin, şu yaşananlar vatan sevgisini, İngiliz'in kantarında tartanlarla, mahzun kalmış vatan topraklarının acısını tartacak kantar bulamayanların savaşıdır, gerçeği bilmek isteyenler için de apaçık deliller vardır…