Gündem

Yeni Şafak yazarından itiraf gibi sözler: Bu davanın çocukları imtihanları kaybetti, günahlara battı

'Bu çocukları ne kadar hatalı olurlarsa olsunlar kurban edemeyiz'

26 Kasım 2014 18:20

AKP'ye yakınlığıyla bilinen üç önemli isim Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert ve Mehmet Ocaktan'ın tasfiyeleri tartışılırken, Yeni Şafak yazarı Ali Nur Kutlu'nun, 'Bu davanın çocukları' başlıklı yazısında, "Bu çocukları ne kadar hatalı olursa olsun, zerre kadar davaya katkısı olmayan, çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen insanlara kurban edemeyiz" ifadelerini kullandı.

Ali Nur Kutlu, çetin imtihanlardan geçtiklerini ancak hiç bilmedikleri yerden, 'paradan, makamdan, mevkiden' hesabı çekildiklerini ve imtihanı kaybettiklerini söyledi.

Ali Nut Kutlu'nun Yeni Şafak gazetesinde 'Bu davanın çocukları' başlıklı yazısı şöyle:

Bu davanın çocukları

Hepimiz fakirken ve rutubetli bodrum katı evlerde yaşarken bu davaya adamıştık kendimizi.

Beyazıt’ta başörtülü bacımız için, Filistin için, Afganistan için eylem yapıp, dayak yerken polisten, bu davaya adamıştık kendimizi.

Burslarımızı denkleştirip kitap alırken ve o kitabı nöbetleşe okurken, Seyyid Kutub’un satırlarında gördüğümüz bu davaya adamıştık kendimizi.

Biz gözü yaşlı gençler, biz heyecanlı gençler, biz yüreğinde bir büyük hayalin kıpırtısı olan gençler, anamıza hasret sürgünlerde gezerken bu davaya adamıştık kendimizi.

Derdimiz var bizim. Adı ümmet olan bir aşkın derdi var yüreğimizde. Biz dava aşkından başka aşk, dava arkadaşından başka arkadaş bilmediğimiz zamanlarda, bu davaya adamıştık kendimizi.

Bizim bu şehirleri, bu toprakları aşan dertlerimiz vardı. Kimse bizim gibi ağlamadı Hama’ya, Halepçe’ye. Kimse dizlerini dövmedi bizim kadar Kudüs için, Gazze için.

Biz, acemi bestelenmiş marşlarımızı,  karanlık gecelerde göz yaşlarıyla söylerken bu davaya adamıştık kendimizi.

Sahiciydik, gerçektik, dürüsttük, namusluyduk, kirlenmemiştik... Tertemiz aile çocuklarıydık. Davet yolunda dökülenleri hiç ama hiç hayal edemezken bu davaya adamıştık kendimizi.

Bu dava gönlünde, aklında, ruhunda tevhid bayrağı dalgalanan tertemiz gençlerin omuzunda yükseldi.

Bir gün Küdüs’ü, Kabe’yi, Şam’ı, Kahire’yi özgür kılacağız diye hayaller kurarken; ay başında yetmeyen maaşlarımızla kirayı ödeyemediğimiz zaman bu davaya adamıştık kendimizi.

Biz fakirken çektik çilesini bu davanın, fakirken aşık olduk bu davaya, fakirken dayak yedik nezarethanelerde. Çocuklarımızı fakirken doğurduk.

Sonraları çetin imtihanlardan geçtik. Keşke işkenceyle, dayakla, açıkla imtihan olsaydık. Hiç bilmediğimiz yerden hesaba çekildik, parada, makamdan, mevkiden...

Bu davanın çocukları imtihanları kaybetti, günahlara battı, gaflete daldı ama affeden, bağışlayan, merhamet eden bir Allah’a inandı, onun yolundan vazgeçmedi. Af diledi, gözyaşı döktü, tövbeler etti.

Bu davanın çocukları düşse de, tökezlese de, sürünse de bu dava için ağlamaya, bu dava için dertlenmeye devam etti. Bu çocuklar ümmetin evlatlarıdır.

Bu çocukları ne kadar hatalı olursa olsun, zerre kadar davaya katkısı olmayan, çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen insanlara kurban edemeyiz.

Davanın çocuklarını haksız yere siyasete, çıkar ilişkilerine, kişisel kavgalara kurban edemeyiz.

Eğer davanın çocuklarını haksız yere  kurban verirseniz, bugüne kadar verdiğimiz kavganın, ödediğimiz bedellerin, çektiğimiz çilenin ne anlamı kalır?

Biz siyaseti ve ticareti bir büyük dava için, Büyük Türkiye hayali için, ümmetin birliği için yapanlardanız.

Davanızın çocuklarını siyaset ve ticarete kurban ederseniz Allah rahmetini keser.

İlgili Haberler