Gündem

Yeni Şafak yazarından köşe komşusu Selvi'ye: Terörle yaşamayı öğrenmeyeceğiz

"Kes yapıştır taziye cümleleri, birlik beraberlik mesajları bizi birleştirmiyor"

16 Mart 2016 14:07

Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi'nin, "Bir süre terörle birlikte yaşamaya alışmalıyız" sözlerine, köşe komşusu Fatma Barbaroğlu'ndan tepki geldi. "Terörle birlikte yaşamalıyız cümlesini kurmayalım lütfen! Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz cümlesinden geriye ne kaldı? Koskocaman bir duyarsızlık" ifadelerini kullanan Barbarosoğlu, 'kes yapıştır taziye cümlelerinin toplumu birleştirmediğini' söyledi. Barbarosoğlu, "Terörle yaşamayı öğrenmeyeceğiz. İçerden ve dışardan inşa edilmeye çalışılan her terörist eyleme karşı yılmamayı, yıkılmamayı öğreneceğiz. Terörle mücadele etmek için her birimiz maddi ve manevi devletimizin yanında olacağız" diye yazdı.

 

 

Fatma Barbarasoğlu'nun "Terörle yaşamayı öğrenmeyeceğiz! Yıkılmamayı öğreneceğiz!" başlığıyla yayımlanan (16 Mart 2016) yazısı şöyle:

 

 

"Başkentimizin bağrına konan bombaları sayar olduk.


1.Ankara Katliamı.

2.Ankara Katliamı.

3.Ankara Kat- liamı.

Allah dördüncüsünden muhafaza etsin.

Allah bütün şehirlerimize, kasabalarımıza, köylerimize, hanelerimize huzur nasip etsin. Güven nasip etsin.

Ve dahi emniyet için bizi birbirimizden emin eylesin.

Birbirimizden emin olmaya muhtacız.

Her katliam sonrası aynı şeyi yaşıyoruz.

Aynı noktada kafamız karışıyor. Aynı noktada en yakınımızdakine ya da hiç tanımadığımız birisine sosyal medya üzerinden laf yetiştirmek yükümlülüğü altında buluyoruz kendimizi.

Ne kadar üzüldüğümüzü başkalarına, başkalarının da bize ispat etmesini istiyoruz.

Sosyal medya üzerinden kurulan her cümle, acı denetleme mekanizmasına dönüşüyor. En çok ben üzüldüm. Hayır en çok ben üzüldüm. Ama filancalar niyeyse hiç üzülmüyor.

Acıyı/acılarımızı/acılarını denetleyerek ya da ispat ederek, ispat etmeye mecbur ederek yol alamayız.

Acıları denetlemeye kalktıkça daha fazla kafamız karışıyor. En çok da gençlerin kafası karışıyor.

Kafamız karışıyor. Kalbimiz pas tutuyor. Çünkü cevabını bulamadığımız bir soru virüs gibi çoğaltıyor kendini. Ölenlerin hikayesine yaklaştıkça mı uzaklaşıyoruz, yoksa uzak olduğumuz için mi kelimelerin arkasına saklanıp en duyarlı cümleleri kurma yarışına giriyoruz?

Yaklaşmak dediğimiz şey artık burada olmayanların hayat hikayesini talan etmek mi? Onlardan geriye kalan hayat, kendi hayatımıza ne kadar yakınsa o kadar sahip çıkmak mı?

Kamusal kimlik sahipleri, terörü lanetleyen tivitler atıyor, mesajlar yayınlıyor. Birlik olma vakti diyorlar.

Birlik olma vakti. Ve dahi dirlik olma vakti.

Nasıl dirlik olunur?

Kamusal kimliğe sahip olmanın bedeli vardır. Diyeti vardır. Sıradan insanlar gibi bir tivit atarak kenara çekilemez kamusal kimlikler.

Kes yapıştır taziye cümleleri, birlik beraberlik mesajları bizi birleştirmiyor, tam tersine hastalıklı ruhların attıkları kan dondurucu mesajlar üzerinden kimlik kazanmasına vesile oluyor.

Terörle birlikte yaşamalıyız cümlesini kurmayalım lütfen!

Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz cümlesinden geriye ne kaldı?

Koskocaman bir duyarsızlık.

Hem tasada ve kederde hem de sevinç ve mutluluk paylaşımında bir sorunumuz var. Neyin öncelikli olduğu, olması gerektiği konusunda kafamız karışık.

Her terörist saldırıdan sonra bazıları için haber alma hürriyeti, görüntü servis etme, en çarpıcı görüntüyü servis etme önceliği, insani olan her şeyi parantez içine alıyor.

Sıradan bir ölümden bahsetmiyoruz. Kara toprağın kara bağrına bütün olarak emanet edilemeyen ölümlerden bahsediyoruz.

Katliamda yakınını kaybetmeyenler için hadise haber alma hürriyeti iken; canından can kopmuş olanlar için akla ziyan, kalbe ziyan, hayatları boyunca nefeslerine karışan bir zehir gibi olacaktır haber mahallinden verilen “sıcak gelişme” görüntüleri.

Gidenler için birazcık üzülüyor, geride kalan yaslı aileler için kalbimiz birazcık titriyorsa kurduğumuz cümlelere itina göstermemiz gerekmiyor mu?

Tekrar edeceğim: Her birimizin toplumu ilgilendiren her konuda kurduğumuz cümleye dikkat etmesi gerekiyor.

Bizi belirleyen niyetimizdir.

Bizi belirleyen, şahsiyetimizi inşa eden bilgimiz değil, niyetimizdir.

Ünlü ya da ünsüz olmamız değil, önemli ya da önemsiz olmamız değil.

Bizi insan kılan ya da hayvanlardan aşağı seviyeye indiren şey amelimizden, eylemimizden önce niyetimizdir.

Ortalık kan gölüne dönmüşken kendi yarasına merhem arayanların iyi niyetli olduğuna inanmamız mümkün mü?

Bir an önce gerçekleri kabul edelim. “Uzun yola hüküm giydik ve mataramızdaki tuzlu su.”

Terörle yaşamayı öğrenmeyeceğiz. İçerden ve dışardan inşa edilmeye çalışılan her terörist eyleme karşı yılmamayı, yıkılmamayı öğreneceğiz. Terörle mücadele etmek için her birimiz maddi ve manevi devletimizin yanında olacağız.

Unutmayalım sahip olduğumuz her şeyin değeri, bir vatana sahip olmakla başlıyor.

Siyaset ile iktidarın birbirinden koptuğu bir dünyada kalbi olanların kenetlenmesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var."

İlgili Haberler