21 Kasım 2024 08:26
T24 Haber Merkezi
"Yenidoğan Çetesi" davasının sanıklarından CHP'li Esenyurt Belediye Sağlık Dairesi eski Başkanı Renas Kılıç, Fırat Sarı ile arasında geçen para akışına dair açıklamalarda bulundu. Kılıç, hesabına gelen paraların eski olduğunu belirterek, "Fırat Sarı'ya verdiğim borçlar" dedi.
22'si tutuklu toplam 47 sanığın yargılandığı "Yenidoğan Çetesi" davasında 4. güne girildi. Duruşmanın 1. celsesinin 4. oturumu başladı.
Duruşma, Bakırköy Adliyesi 22. Ağır Ceza Mahkemesi Salonu'nun kapasitesinin yetersiz olması sebebiyle konferans salonunda görülmeye devam ediliyor. Mahkeme salonunda, Fırat Sarı ve İlker Gönen'in de aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık, 14 tutuksuz sanık ve taraf avukatları hazır bulunuyor.
Bazı tutuksuz sanıklar ise, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katılıyor. Dördüncü günde duruşma saat 10.30 itibariyle tutuklu sanık muhasebeci Funda Özen'in savunmasının alınmasıyla başladı.
Gazeteci Emrullah Erdinç'in aktardığına göre, mahkeme başkanının, "Savunma yapacak mısın?" sorusuna Özen, "24 yaşında, üniversite mezunuyum. 2020’de Reyap Hastanesi’nde işe başladım. Doktor asistanı olarak başladım, sonra hasta kayıta geçtim, sonra da medikal muhasebe faturalandırma uzmanı olarak çalışmaya başladım. Sadece bir yıl yoğun bakımı fatura ettim. Örgüt üyesi iddialarını asla kabul etmiyorum, örgüt varsa içinde değilim. Ek bir gelirim yok. Maaşımla aileme destek oluyorum" diyerek cevap verdi.
Özen, hakkındaki dolandırıcılık suçlamalarını da reddederken, iş hayatı dışında kimselerle muhabbeti olmadığını ifade etti. Esenyurt Reyap Hastanesi’nde SGK faturalandırmalarını yürüten Özen, yenidoğan yoğun bakımda epikriz raporlarının Hasan Basri tarafından yazıldığını ve Doktor Fırat Sarı tarafından kontrol edildiğini belirtti. Özen, "Epikriz raporları bize Pusula Sistemi üzerinden gelir. Bizim epikrizleri düzenleme yetkimiz yoktur. Fatura kesildikten sonra doktor onayı yapılır. Ben sadece Fırat Sarı’nın düzenlediği epikriz raporlarını gördüm" dedi.
Özen'in avukatı ise müvekkilin savunmasını güçlendirmek için şu iddialarda bulundu: "Savcı Yavuz Engin, müvekkilimin müdafiliğini müvekkil mali şubedeyken sona erdirmiştir. Bu nedenle, müvekkilimin mali şubede alınan ifadesi geçersizdir. Müvekkil hakkında ilk dinleme kararı 18 Temmuz 2024’te verilmiştir. Bu tarihten önce elde edilen tape kayıtları hukuka aykırıdır ve usulsüz delil elde edilmiştir."
Sanık kürsüsüne gelen Esenyurt Belediyesi Sağlık Dairesi eski Başkanı Renas Kılıç, 2022 yılında belediyede çalışmaya başladığını belirtti. Reyap Hastanesi'ni kurduktan sonra Esenyurt Belediyesi Sağlık İşleri Müdürü olduğunu ve hastane ile bağlantısının olduğunu söyledi. "Belediyeye geçtiğimde hekim ihtiyaçları olduğunda destek veriyordum" diyen Kılıç, Fırat Sarı ile olan ilişkisini de "Fırat Bey ile samimiyetim var, çocuğum olduğunda çok ilgilendi, kızımla da hep ilgilendi" diyerek açıkladı.
Mahkeme Başkanı’nın, kendisinin 112'yi devre dışı bırakarak para kazandığı yönündeki suçlamasını sorması üzerine Kılıç, "Hiçbir hekim, protokol olmadan hasta kabul edemez" diyerek, suçlamayı reddetti. Ayrıca, kendisine hiçbir hasta veya hastane tarafından para verilmediğini belirtti.
Kılıç, mahkeme başkanının hesabına gelen paralarla ilgili sorusuna şöyle cevap verdi: "Onlar eski paralar. Daha önce ben Fırat Bey’e borç para vermiştim. Hastane yetkililerine bile ‘Fırat’tan alacağım var’ demiştim."
Fırat Sarı'nın, kendisini hasta kabulü için aradığına dair bir soruya ise, "Evet, ben Fırat Bey’e de söyledim. Dernekten gelen yabancı hastalar oluyor. Onlar için her zaman mavi kod verilerek sevk yapılıyor" diye cevap verdi. Ayrıca, çevre hastanelere hasta gönderdiği iddialarına yanıt olarak, "Hangi hastane isterse, hastayı oraya gönderiyorum" dedi.
Mahkeme Başkanı, Kılıç’a, "Fırat Sarı’ya ‘Yok deme, başta kabul et, devam et’ diyorsun" şeklindeki iddiayı yönelttiğinde Kılıç, 112 sistemine dair konuştuğunu ve yeni doğan doktoru bulunmayan hastanelere hasta gönderilmesinin engellendiğini söyledi. Kılıç, “İnternetten 112 sistemine baktım. Eğer yeni doğan doktoru hastanede yoksa 112 hasta gönderemiyor. Sistemde görüyorlar. Ben buna dair konuşuyorum" açıklamasında bulundu.
Mahkeme Başkanı, Fırat Sarı ile yaptığı bir konuşmada, "Hastam az, 3-4 boşum var" ifadesinin anlamını sordu. Kılıç, "Fırat Bey beni aradı. Ancak ben hasta ayrımı yapmam" dedi ve sağlık hizmeti vermek amacıyla belediye olarak tüm vatandaşlara yardım ettiklerini açıkladı.
Bir başka soruda, Kılıç’a, "Aysel Yılmaz ile konuşmanda ‘Komisyon oranı kaç olacak?’ diyorsun. Bu neyle ilgili?" diye soruldu. Kılıç, sağlık turizmiyle ilgili bir konuşma olduğunu, Reyap Hastanesi’ne gelen hastalarla ilgili olduğunu belirtti. Ayrıca, "1-2 bebek geldi" ifadesinin Fırat Sarı ile bir konuşmasında geçtiği hatırlatıldığında, Kılıç, bu bebeklerin tanıdığı bir arkadaşının bebeği olduğunu söyledi.
Mahkeme Başkanı'nın, "Ücret almadan başlayamazlar" şeklindeki ifadesinin hatırlatılması üzerine, Kılıç, bu konuşmayı hatırlamadığını ifade etti. Meral Bulut ile para konusunu konuştuğu iddiasına ise, "Reyap Hastanesi muhasebecisi olabilir. Ancak bu konuşmayı hatırlamıyorum" yanıtını verdi.
Kılıç, son olarak, "Başka bir diyeceğin var mı?" sorusuna, "Eşim bu olayları bilmiyordu. İki kez depremde kaldım. Bir insanın hayatıyla oynamak bu kadar kolay mı? Benim hedefim belediye başkanı olmaktı. Ama şimdi katil olarak anılıyorum. Medyada ‘katil’ olarak lanse ediliyorum. Katil damgası yiyorum. En fazla belediyeyi zarara uğratmış olabilirim. Cezaevinde de infaz koruma memurları kötü davranıyor, ‘Geç, kan şuraya’ diyorlar. Terör bölgesinde çalışmış bir insanım ama şimdi bebek katili olarak anılıyorum" yanıtlarını verdi.
Mahkeme heyeti, Kılıç’a, nasıl hasta yönlendirdiğini sordu. Kılıç, "Doktor adı veriyoruz" diyerek, yoğun bakım için hasta yönlendirilmediğini, sadece ihtiyacı olan kişilere doktor önerildiğini belirtti.
Duruşma savcısının sorusu üzerine, Kılıç’ın hakkında disiplin soruşturması olmadığı ve şu anda maaş almaya devam ettiği ortaya çıktı. Savcı, "Bebek için gelen oluyor mu? ‘Geliyor, istersen 1,5 verirsin’ dediğin doğru mu?" diye sorunca, Kılıç, "Yenidoğan ile ilgili her hastanenin hak ediş sistemi vardır. Bu durum Fırat Bey ve Fehmi Bey arasında olan bir mesele" diyerek, kendisinin bu konuda bir sorumluluğu olmadığını savundu.
Savcının "Yenidoğana gelen her bebekten doktor para mı alıyor?" sorusuna, Kılıç, "Evet, çünkü doktorların maaşı düşük olduğu için" yanıtını verdi. Ancak, ilaç satışlarına dair bir soru sorulunca, Kılıç, "İlaç muhabbetini duyduktan sonra, aynı şeyi Özgür Bey’e söyledim" diyerek, konuyu paylaştığını belirtti.
Savcı, bu konuya dair daha fazla bilgi almak isteyerek, "Kimi ve hangi hastaneyi söylüyorsun?" diye sordu. Kılıç, "Reyap Hastanesi" yanıtını verdi ve neden ilgilendiğini açıklamak için, "Reyap Hastanesi’ni sahiplendiğim için, onun deposunu soruyorum" dedi.
Savcı’nın "Reyap Hastanesi’nin deposundan sana ne? Neden ilgileniyorsun?" sorusuna ise, Kılıç, "Fehmi Bey’den duydum. O yüzden konuştum" savunmasında bulundu.
Sanık sandalyesine gelen Serdar Yüksel, mahkeme başkanı ve üye hakimin sorularını yanıtladı. Gazeteci Rojda Altıntaş'ın aktardığına göre, davada "suç örgütüne üye olmak" ve "kamu kurumlarını dolandırmak" suçlamalarıyla 14 yıla kadar hapis cezası talep edilen Yüksel, 112 aracılığıyla hastane sevkleri ve para transferleri hakkında detaylı bilgi verdi.
Mahkeme başkanının, "Bu hastalar 112’den mi geliyordu?" sorusuna Yüksel, "Evet, hepsi" yanıtını verdi. Ayrıca, İlker ile Fırat Sarı arasındaki bir görüşmeye atıfta bulunularak Yüksel'e yöneltilen, "Serdar’dan ses var mı?" sorusu üzerine Yüksel, "Yoğun bakımı doldurmak istediklerini biliyorum, her hastanede olan bir şey" dedi. Bu ifade, hastane içindeki yoğun bakım doluluk oranları ve bu konuda yapılan planlamalar hakkında soru işaretleri yarattı.
Yüksel ayrıca, Fırat Sarı ile yaptığı bir konuşmada, "Fırat Bey, kolay gelsin, vaktinizi almayayım, 112’nin vakasını attım size" ifadesini kullandığını belirtti.
Çam Sakura Şehir Hastanesi’nden gelen hastalarla ilgili sorulara ise Yüksel, hastane ile olan ilişkisini doğrulayarak, çok sayıda hasta yönlendirdiğini ifade etti. Mahkeme başkanının sorularına cevap vermekte zorlandığı anlar da yaşandı.
Yüksel, Gıyasettin Mert ile olan borç ilişkisinin olmadığını, para alışverişinin ise farklı bir bağlamda gerçekleştiğini ifade etti.
Mahkeme Başkanı, "Gıyasettin Mert ile borç ilişkin var mı?" sorusuna Yüksel, "Yok" yanıtını verdi. Para ilişkisi sorulduğunda ise, "Hangi para? Ben istememiştim" şeklinde konuştu. Mahkeme Başkanı'nın, "İnsan durduk yere birine neden para versin, hem de istemediği halde?" sorusuna Yüksel, "Emniyet ifademde borç olduğunu söylemiştim. Sonra bunun böyle olmadığını, parayı hasta için aldığımı ifade etmiştim. Toparlarsak, benim ona verdiğim borcun karşılığında vermişti" diye açıklamada bulundu.
Mahkeme Başkanı'nın, Yüksel'in işletmeye dahil olup olmadığını sorması üzerine, Yüksel, "Asla" yanıtını verdi ve işletme ile ilgili sorulara "İddianameye baktın mı?" ve "İşletme dediğin şeyin ne olduğunu hâlâ anlamadın mı?" şeklinde devam eden sorgulamalara karşı net cevaplar vermekte güçlük çekti.
Fırat Sarı'nın avukatı tarafından yönlendirilen hastanelerle ilgili, "Hastaları başka nereye sevk ediyordun? Aralarında devlet hastaneleri de var mı?" sorusuna Yüksel, devlete ait hastanelerin de aralarında bulunduğunu doğrulayarak "Evet" yanıtını verdi.
SGK avukatının il dışından gelen hastaların hangi hastanelere sevk edildiğiyle ilgili sorusu üzerine Yüksel, sevk işlemlerinin Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi (Siyami Ersek Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezi) ve Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi gibi önemli sağlık kuruluşlarına yapıldığını belirtti.
Gıyasettin Mert Özdemir'in avukatı, Yüksel'e hasta yönlendirmelerinin 112'ye bildirilip bildirilmediğini sordu. Bu sırada, Mahkeme Başkanı, Gıyasettin Mert Özdemir’in 112'de çalıştığını ve konu hakkında en iyi bilgiye sahip olması gerektiğini belirterek, "En iyi o bilir, ona sorun" dedi.
Serdar Yüksel'in avukatı, müvekkili hakkında tahliye talebinde bulunarak savunmasını tamamladı.
"Suç işlemek amacıyla örgüte üye olma" ve "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık" suçlamalarıyla yargılanan Fırat Sarı'nın asistanı Sümeyye Nur Arslan, mahkeme başkanının savunma yapma teklifine, "Suçlamaları kabul etmiyorum. Ben sadece Fırat Sarı’nın asistanı olarak görev yaptım" yanıtını verdi.
Arslan, Fırat Sarı ile Doğa Hospital'de çalışırken tanıştığını ve daha sonra Reyap Hastanesi’nde hemşire olarak görev yapmak üzere çağrıldığını açıkladı. Bebek yoğun bakımında çalıştığını ve 2022'nin Haziran ayında göreve başladığını belirtti.
Mahkeme başkanının, doktorların kaşelerini kullanma iddiaları hakkındaki sorusuna ise Arslan, "Doktorun kaşesini kullanmak gibi bir durum yok. Bu, normal yoğun bakım işleyişidir. Doktor kabul eder, hasta sevkiyle ilgim yok" şeklinde cevap verdi. Arslan, savunmasını sürdürürken Fırat Sarı'nın kendi muhasebecisinin olduğunu da ifade etti.
Mahkeme Başkanı’nın, "Sana gelen paralar var, ne diyorsun?" sorusuna Arslan, "Motivasyon ücreti diyorlar ya, ama aslında kimse bunu doğru düzgün anlatmadı" diyerek başladı.
Arslan, "Hastaneler hep çok iş, az para şeklinde çalışıyor. Örneğin, 3 hastaya bakmanız gerekirken 5 hastaya bakıyorsunuz. Bu yük bir süre sonra ağır geliyor" dedi. Acıbadem gibi hastanelerde daha rahat çalışma şartları arzu ettiklerini belirten Arslan, böyle bir durumda işten ayrılmak istediklerinde Fırat Sarı'nın devreye girip onlara ücret verdiğini ve işten ayrılmalarını engellediğini söyledi.
Sümeyye Nur Arslan ayrıca, "Fırat Sarı ile birbirimize borç alıp verirdik" diyerek, aralarındaki para alışverişini böyle savundu.
Savcı, Arslan'ın sözleri üzerine “Fırat Sarı’ının borç istediğini söyledin. Ancak Fırat Sarı, aylık 400 bin lira kazandığını iddia ediyor. Hayatın olağan akışına aykırı. Bu kadar geliri olan biri nasıl olur da asistandan para ister?” diye sordu.
Sümeyye Nur Arslan da “Biz de buna anlam veremiyorduk. Gizlice istemezdi, herkesin içinde isterdi. Belli bir miktarı olmazdı, 1, 3, 5 fark etmezdi, isterdi. Tutuklandığında bana 150 bin TL borcu vardı" yanıtını verdi.
Sağlık Bakanlığı'nın avukatı Alanur Öztürk, "Fırat Sarı’nın asistanı olsanız dahi, hastaneden dosya çıkarma yetkiniz yok. Kişisel sağlık verileri hastane dışına nasıl çıkarıldı?" diye sordu, asistanı Sümeyye Nur Arslan da, "Ben, dosyasının Fırat Bey’e gitmesinin yasak olduğunu bilmiyordum" diyerek kendini savundu.
Verilen aranın ardından sanık kürsüsüne başhemşire Tuğçe Toptemel getirildi. Mustafa Kemal Zengin, kendisini müsteşar olarak tanıtarak savcı Yavuz Engin'i, Birinci Hastanesi'nde hemşire olarak görev yaparken tutuklanan Toptemel'i serbest bıraktırması için makamında tehdit etmişti.
Mahkeme başkanı, başhemşire Toptemel’e "Hakkında "ihmalden kasten adam öldürme" ve "nitelikli dolandırıcılık" suçlarından dava açılmış. Savunmanı yapmak istiyor musun?" diye sordu. Toptemel, savunmasını yapmak istediğini söyledi, yakınlarını kaybedenlere başsağlığı diledi.
"Bu durumdan ötürü çok üzgünüm. İlaç satışıyla da suçlanıyorum. Öncelikle, Birinci Hastanesi’nde çalışıyordum. 2 gün önce benim adıma sorumlu olduğuma dair beyan verildi. Ancak sorumlu olan kişi gündüz çalışır ve hasta bakmaz" diyen Toptemel, şunları söyledi:
"Ödeme işlemlerimden anlamıyorum. Hakan Doğukan Taşçı, ödeme için vezneyi aramamı istedi. Bu konuşma sadece bundan ibarettir. Hesabıma gelen paralardan da bahsetmek istiyorum. Bunlar şirket parasıdır.
Hakan Doğukan Taşçı’nın kendisini doktor olarak tanıttığı bilgisi vardır. Biz ona bunun yasal olmadığını söylemiştik, ancak bizi dinlemezdi. Aileler 'Neden doktor yok?' diye sorup bizi gördüklerinde, mahcup duruma düşüyorduk."
Toptemel, Opera Bebek hakkında da şu ifadeleri kullandı:
Olayın yaşandığı gün benim mesai saatim akşam 8’e kadardı. Monitör öttü, bu esnada Gizem hemşire de yanımdaydı. Narkotik ilaçlar verilmişti, gündüz hemşireler tarafından hazırlanmış. Hakan Doğukan Taşçı’yı aradım, benden bebeğin videosunu istedi. Daha sonra Hakan Doğukan Taşçı beni aradı, '6 aylık bebek olduğu için kalbini hissedemezsin' dedi. Israrla 'Ne yapılacak?' diye sordum, 'Kan şekeri bakın' dedi.
Hastaneden çıkmadan önce Hakan Doğukan Taşçı’yı tekrar aradım, hoparlöre verdim. 'Bebeğin nabzını hissediyorum, bir şey yapılacak mı?' dedim. 'Hayır' dedi. Bebeğin kalbini hissedemediğimi defalarca söylemiştim. Ayrıca 6 aylık bir bebeğin yenidoğan yoğun bakımında olmaması gerektiğini daha önce de belirtmiştim."
Opera Bebeğin öğlen 16.00 saatlerinde sevkle geldiğini söyleyen Toptemel, "Sonradan öğrendiğim kadarıyla bebeğin 2 kez kalbi durmuş. Bebeği kim teslim aldıysa ona sorulması gerekirdi. Ne doktor tarafından ne de başka biri tarafından kalbinin durduğu yönünde bilgi verilmedi" dedi. Mahkeme başkanının "Teslim alındığında orada değil miydin?" sorusuna Toptemel, "Ben değilim. Hakan Doğukan Taşçı. Ben akşam 18.00’de nöbeti teslim aldım" diye cevap verdi.
Hakimin, "Bebeği ilk gördüğünde ne dediler?" sorusuna Toptemel, "Solunum sıkıntısından yattı dediler. Zaten biz bebeği teslim aldığımızda bebek entübeydi, baygındı, elleri kısıtlı şekilde teslim aldık" diye cevap verdi. "6 aylık bir bebeği normalde yenidoğana alıyor musunuz?" sorusa da Toptemel, "Hayır, bunu sorguladım zaten" cevabını verdi.
Toptemel, yaşananları şu sözlerle anlattı:
"Saat 10.00 gibi Hakan Doğukan Taşçı beni aradı, 'Bebek bir anda gitmez, ne oldu?' dedi. 'Evet, gitmez' dedim. Biz bakıma girdiğimizde bebek hareketliydi. Hareketli dediğim, normal bir bebeğin hareketlerinden bahsetmiyorum; zaten ilaç aldığı için sersem bir haldeydi. Şenay, gündüz çalışan hemşire, Hakan Doğukan Taşçı ile tapelerde konuşmuş, 'Bebeğin nabzını hissediyorum' demiş. Ben mesai saatimden fazla duruyorsam, mesai saatinde hastanede olmayanların hastanede olması gerekirdi diye düşünüyorum."
Hakimin "Kalp nabzını alamadım diyorsun ya. Bunun cihazı yok mu?" sorusuna Toptemel, "Zaten monitör öttü diye ben oraya gittim. Monitörün fotoğrafını Hakan Doğukan Taşçı’ya attım. Monitör yanlış okuyordu, bebeğin kalbini ben hissetmiyorum demiştim" diye yanıt verdi. Toptemel "Monitör bozuk mu?" sorusuna cevaben "Hayır, düz çizgi vardı, kalp ritmi yoktu. Bu anlaşılır. Ben zaten kendim bebeğin kalbini hissedemediğimi söylüyorum. Bebeğin nabzını alıyorum, yaşadığına dair kanıt olsun diye kan gazı alıyorum. Ben bebeği yaşar şekilde teslim ediyorum. 2 saat sonra beni arayıp 'Bebeği öldürmüşsünüz' diyorlar. Kendilerini defalarca aradığımı söylemiştim" dedi.
Toptemel, bebeğin durumunun 07.45’te kötüleştiğini söyleyerek kalbini duyamadığını hatırlattı. "Emin olunca Hakan Doğukan Taşçı’yı arıyorum. Bana, 'Bebek 6 aylık, kalbini hissedemezsin' diyordu" diyen Toptemel'e mahkeme başkanı "Epikriz hakkında ne diyorsun?" diye sordu. Toptemel, epikrizin doktor tarafından yazıldığını söyledi.
"Hiçbir iş birliğim yoktur. İlaç satışlarını da tapelerden öğrendim. Keşke o paraları almasaydım. Çok büyük bir para da değil" diyen Toptemel, para ödemeleri hakkında, "Fırat Sarı dağıtıyordu, Hakan Doğukan Taşçı da veriyordu. Zaten sadece 4 ay aldım. Savcı beni ilaç satışına katmış ama benim sadece filtre konusunda adım geçiyor" dedi.
Tekrar Opera Bebeğin ölümünden bahseden Toptemel, "Vicdanım rahat. Ben bebeği yaşar şekilde teslim edip çıkıyorum. Bebeğe müdahale ettiğim için buradayım, müdahale etmesem de burada olacaktım" dedi.
Mahkeme başkanının "Peki, bebek kötüleştiğinde doktora mı sormak lazım, hemşireye mi?" sorusuna Toptemel, "10 yıldır hemşireyim. Hakan Doğukan Taşçı geldikten sonra 5 ay birlikte çalıştık. Kendisi, böyle bir durumda ona soracağımı söylediklerini iletti" dedi. Mahkeme başkanının "Kim diyor bunu?" sorusu üzerine Toptemel, "O benim üstüm. Fırat Hoca’ya da söyledim. Zaten kendisi bebek öldükten sonra geldi. Hakan Doğukan Taşçı’ya yazdığım mesajları okudu ama bir şey demedi. Bu olaydan sonra hastaneden çıkışımı yaptı. Fırat Hoca zaten her zaman gelen bir doktor değildi" dedi.
Savcı, "İddianamenin bin 284. sayfasında, bebeğin ailesine Hakan Doğukan Taşçı’yı doktor olarak tanıttığın belirtiliyor. Neden?" diye sordu. Toptemel, "Biz talimatlara uyuyoruz, uymazsak işimizden olabiliriz. Bana böyle bir talimat geldi, ben de dediklerini yaptım" dedi. Savcının "Genel bir ilkedir, sana 'bebeği öldür' dese öldürecek miydin? Bu, her vatandaşın bilmesi gereken bir şey. Sorumluluğun olduğunu bilmen gerekirdi' demesi üzerine Toptemel, "Zaten her talimata uymadığımı daha önce de açıkladım. Bana bebeğe müdahale etme dedikleri halde bebeğe müdahale ettim. Hakan Doğukan Taşçı’yı doktor olarak tanıtma konusu, zorunlu kaldığım bir andı" dedi.
Bir avukatın "Vicdanen rahatım diyorsun, bebek öldükten sonra suç duyurusunda bulunmadın mı?" sorusuna Batuhan Çetin ve Tuğçe Toptemel’in avukatı itiraz etti. Hakim itirazı kabul edilmedi. Soru tekrar soruldu. Tuğçe Toptemel, "Şikayette bulunmadım. Bizde çocuk yoktu, hiçbir zaman da olmadı. Bu Opera Bebeğe bağlı bir durum değil; ölümler maalesef oluyordu. Ama Opera bebek 6 aylık olduğu için durum normal değildi. Buna rağmen beni susturdular" dedi.
Sosyal Güvenlik Kurumu avukatının "Bu olanlardan, doktor olmadığından hastane sahibinin haberi yok mu?" sorusuna Toptemel’in avukatı itiraz etti. Mahkeme Başkanının sorulmasına karar verdiği soruya Toptemel, "Yönetime haber vermek benim görevim değil beyefendi. 10 senelik yenidoğan hemşiresiyim. Hiçbir zaman bir doktorun acil durumlarda bebeklere gelip müdahale ettiğini görmedim" dedi.
Ardından Şeyhmuz Çelik’in avukatı, Toptemel'e, "Bebeği kim hastaneye kabul etti?" diye sordu. Toptemel, "Fırat Sarı diye biliyorum ama dosyada Şeyhmuz Çelik’in kaşesi vardı" dedi. Çelik’in avukatının "Hasta kabul belgesinde sizin bazı belgelere hakim olmanız gerekmez mi?" sorusuna Toptemel, "Bize gelen hastalara Dr. Şeyhmuz Çelik’in kaşesi basılırdı" dedi. Çelik’in avukatı, "Hakan Doğukan Taşçı’nın, Çelik’in kaşesini kullanarak kendisini Dr. Çelik olarak tanıttığı bilgisi var. Çelik’in haberi var mıydı? Kendiniz duydunuz mu?" sorularına Toptemel, "Evet, duydum" diye cevap verdi.
Güncellenecek...
3. gün duruşmasında neler yaşandı?Dün görülen 3. gün duruşmasına, Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Toplamda 47 sanığın yargılandığını davada 13 sanığın ifadesi tamamlandı. Gazeteci Rojda Altıntaş'ın aktardığına göre Kaya Bebeğin vekili haricinde, artık hayatta olmayan Michelle Nwando Opara ile Mive Serdarova gibi bebeklerin savunmasını üstlenen bir avukat olmadı. Yoğun bakım hemşiresi sanık Cansu Akyıldırım, Fırat Sarı'dan her ay topluca aldığı paraları ekibe "motivasyon" amaçlı dağıttığını iddia etti. Hemşire Mehtap Sayar da yaptığı savunmada, "10 yıldır hemşireyim ancak maaşlar oldukça düşük. Fırat Bey, kıdemli hemşirelere düzenli olarak motivasyon ödemesi yapardı" ifadelerini kullandı. 112 Acil Çağrı Merkezi'nde çalışan kişilerle ortak hareket ederek, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları öne sürülen 22'si tutuklu 47 sanık, "suç işlemek amacıyla örgüt kurma", "kurulan örgüte üye olmak ve yardım etmek", "kamu kurumu zararına dolandırıcılık", "sahtecilik", "ihmal suretiyle ölüme sebep olmak" ve diğer suçlardan hakim karşısına çıkmaya devam ediyor. 34 sanık daha bekliyorSon üç günde ifadesi alınan 13 sanığın isimleri ve meslekleri şöyle sıralanıyor: Hakan Doğukan Taşçı - Hemşire Kalan 34 sanığın savunmalarının alınmasına bugünden itibaren devam edilecek. |
Ne olmuştu?İstanbul'da gerek olmadığı halde özel hastanedeki yoğun bakım ünitesine yatırılan 12 bebeğin ihmalden öldüğü iddiasına ilişkin olarak Büyükçekmece Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatılmış, soruşturmayı yürüten savcı Y.E. ise makamında tehdit edilmişti. Olayın ortaya çıkması kamuoyunda infial yaratırken, 22'si tutuklu, 47 şüpheli hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlandı. İddianamede neler var?İddianamede şüpheliler için "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası istendi. İddianamede, ölen 10 bebeğin "maktul", 5 kişinin "müşteki", Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İstanbul İl Müdürlüğünün "suçtan zarar gören", 19 hastane ve sağlık şirketi "malen sorumlu", 47 kişi de "şüpheli" olarak yer aldı. TIKLAYIN - 'Yeni doğan çetesi' soruşturmasında iddianame: Doktorun 266 yıl hapsi istendi Doktor Fırat Sarı'nın lideri olduğu iddia edilen suç örgütünün sevk ve idaresini Doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtilen iddianamede, suç örgütünün esas amacının işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf ederek doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yaparak SGK'den üst sınırdan ödeme almak olduğu aktarıldı. Sağlık Bakanlığı Müfettişliğince hazırlanan uzman görüşü raporunda, yenidoğan ünitelerindeki 10 bebeğin hayatını kaybetmesine neden olan tıbbı eksikliklere yer verildi. Buna göre, fezlekede maktul olarak yer alan bebek A.K'nin ölümüne ilişkin değerlendirmede, solunum sıkıntısı artan bebeğe devre olmadığı için entübasyonun gecikerek yapıldığı belirtildi. Tekrarlayan resusitasyonlar (solunumu veya kan dolaşımı durmuş bir kişiye dışarıdan yapılan destekleyici müdahale) ile hastanın ertesi güne kadar yaşatıldığı belirtilen raporda, o sırada hastanede bulunması gereken Dr. D.E'nin görevinin başında olmadığı ifade edildi. 6 aylık bebek, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakıma sevk edildiRaporda, ayrıca hasta yönetiminin hemşireye bırakıldığı da kaydedilerek, bebeğin ölümünden Dr. D.E, ile Dr. İ.G. ve hastane yönetiminin sorumlu olduğu belirtildi. Bebek M.N.O'nun ölümüne ilişkin değerlendirmede de 6 aylık bebeğin çocuk yoğun bakımı yerine, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakımına sevk edildiği, burada da doktorun haberi olmadan hemşirenin müdahalede bulunduğu anlatıldı. Bebek H.K. ile ilgili tespitte ise, hastaya kalp masajı yapıldığı esnada Dr. D.E'nin orada olmaması nedeniyle Dr. İ.G. tarafından olayın örtbas edilmesi için ölüm saati değiştirilerek, epikriz yazdırıldığı aktarıldı. Sevk edilmeyen bebek hayatını kaybettiRaporda, bebek Ö.H'ye kalp masajını hemşirelerin yaptığı belirtilerek, bu esnada kullanılan en önemli ilacın adrenalin olduğu, ancak Dr. İ.G'nin hemşirelere "adrenalini kapat" talimatını vererek, yanlış yönlendirme yaptığı vurgulandı. Raporda ayrıca, bebek M.S'nin, yenidoğan temel bakımının gereklerinin yerine getirilmemesi, ameliyat edilebileceği bir merkeze sevk edilmemesi ve hastayı hayatta tutan "prostavazin" isimli ilaç tedavisinin kesilmesiyle ihmallere bağlı olarak hayatını kaybettiği kaydedildi. Fezlekede maktul olarak yer alan diğer bebeklere ilişkin değerlendirmede de ihmallere yer verildi. Dehşete düşüren telefon kayıtlarıİddianamede, şüpheliler arasında geçen telefon konuşmalarına da yer verildi. Şüpheli doktor Fırat Sarı ve özel hastanede çalışan acil tıp teknisyeni şüpheli Hakan Doğukan Taşçı arasında hasta sevkleri ve denetim hakkında yapılan görüşmede, Taşçı'nın Sarı'ya "Erişkin yoğun bakıma denetime gelinmesi halinde, ruhsatın ve kuvözlerin değişmesi gerektiğini, panelin fazla olduğunu, monitörün bulunmadığını, yoğun bakım içerisinde bir çok eksiklik ve usulsüz işlemin olduğunu" söylediği iddianamede yer aldı. Yenidoğan çetesinde yer alan doktor ve hemşirelerin ismi ortaya çıktı Reyap Hastanesindeki bebek hastaların takibini yürüten şüpheli hemşire Mehtap Sayar'ın şüpheli Hasan Basri Gök'le yaptığı telefon konuşmasında bebek hastanın tedavisinin uygun olmayan koşullarda gerçekleştirildiği anlatılan iddianamede, konuşma içeriğinde şüpheli Gök'ün "Mehtap çocuğu öldür elli satürasyonlu çocuk mu olur" dediği, Sayar'ın ise "Öldüreceğim de öldürsem de bir dert biliyorsun yani" dediği aktarıldı. İddianamede, tedavi yöntemlerinin usulüne uygun değil örgüt faaliyetine hizmet edecek şekilde yapıldığı değerlendirildi. Şüpheli doktor Şeyhmus Çelik'in hastanede olması gerekirken gitmediği, denetim olması ihtimaline karşı özellikle sabah hastanede bulunması gerektiğinin söylendiği anlatılan iddianamede, şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir'in şehir hastanesinden kabulünü yaptığı bebeği, maddi menfaat karşılığında anlaşmış olduğu Fırat Sarı'nın hastanelerine yönlendirdiği kaydedildi. Aileler anlattıHazırlanan iddianamede bebeklerini kaybeden ailelerin ifadeleri de yer aldı. H.H., eşinin hamilelik sürecinde başka bir hastaneye gittiğini ancak doğum aniden başladığında doktorlarının bel fıtığı sorunu yaşadığı için başka bir hastaneye gittiklerini söyledi. Gittikleri hastanede yenidoğan yoğun bakımı servisinde yer olmadığı cevabını alan Hakan H., “112’ye bildireceklerini ve müsait hastane bakacaklarını söylediler. Yaklaşık yarım saat sonra Bağcılar’daki özel bir hastaneden bizi kabul ettiklerini söylediler” dedi. Soruşturmaya konu olan hastanenin özel ambulansının gelerek kendilerini aldığını söyleyen H.H., “Hastaneye vardığımızda bizimle ilgilenen bir doktor yoktu. Sadece ebe vardı. Sabaha B.Y. İsimli doktor eşimi muayene etti ve sezaryen doğum gerektiğini söyledi. Hamileliğin henüz 25. haftası olduğu için bebeğin daha gelişimini tamamlamadığı bu yüzden anne karnından bir iğne yapacaklarını söylediler” ifadelerini kullandı. "Bebeğimizi kaybettik"Doktorun iğneyi yaptıktan sonra da 1 gün beklemek gerektiğini söyleyen H.H., “Ertesi gün eşimi doğuma aldılar. Ameliyat sonrası eşimin de çocuğumun da şu anlık durumlarının iyi olduğunu, bebeği yenidoğan yoğun bakım ünitesine alacaklarını söylediler. İki gün sonra eşimi eve bıraktığım sırada hastaneden aradılar. Doktor beyin benimle görüşmek istediğini söylediler. Yoldayken hastaneden bir daha aradılar. Doktor olduğunu söyleyen biri bebeğimin ölüm haberini verdi. Hastaneye vardığımızda da bebeğimin morgda olduğunu söylediler” dedi. "Yenidoğan çetesi" nasıl deşifre edildi?İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün özel hastanelerin denetiminden sorumlu bir doktorun (T.E.) Ocak 2023'te Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) yaptığı başvuru ile olay fark edildi. Doktor T.E., bazı özel hastanelerde doldurulması gereken yenidoğan yoğun bakım üniteleri defterlerinin boş bırakılması üzerine olayın üzerine gitti. İddianamede yer aldığı şekliyle doktor, "Ayrıca bebeklerin dosya üzerinde gösterilen sağlık durumları ile fiili sağlık durumlarının uyuşmadığını örneğin entübe olarak kayıtlı gösterilen bebeğin gayet sağlıklı ve nefes alabilir durumda olduğunu gördük. Durumu hastane yetkililerine sorduğumuzda az önce düzeldi gibi cevaplar aldık" dedi. Ne kadar ceza isteniyor?İddianamede, şüpheliler Fırat Sarı ve İlker Gönen'in 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve 11 kez uygulanmak üzere "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. Şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis istendi. Diğer şüpheliler hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülen iddianamede, ayrıca, malen sorumlu olarak belirtilen hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketler lehine "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edildiğinden, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp mal varlıklarına el konulmasına karar verilmesi talep edildi. İddianame, gönderildiği Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendiriliyor. Savcı tehdit edilmiştiBüyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'nin, bu soruşturmayı yürüttüğü sırada, bazı şüphelilerin tahliyelerini gerçekleştirmezse suikast yapılacağı ve ailesine zarar verileceği yönünde tehdit edilmesine ilişkin yürütülen ayrı soruşturmada da 12 kişi jandarma ekiplerince gözaltına alınmıştı. 4 kişi serbest bırakılırken, adliyeye sevk edilen 8 şüpheliden 5'i tutuklanmış, 3'ü hakkında da adli kontrol kararı verilmişti.
|
© Tüm hakları saklıdır.