17 Ekim 2023 06:13
Hatice Kamer
BBC Türkçe
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi ya da bilinen kısa ismiyle Yeşil Sol Parti, gerçekleştirdiği kongre ile ismini Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) olarak değiştirdi. Parti, yeni ismiyle birlikte yeni eş genel başkanlarını da seçti.
Hakkındaki kapatılma davası nedeniyle Halkların Demokratik Partisi (HDP), 14 Mayıs seçimlerine Yeşil Sol Parti altında girmiş, kısa bir süre önce de kadrolarının büyük çoğunluğunu da yine bu partiye taşımıştı.
Yeşil Sol Parti’nin bu yeni ismi, HDP gibi Kürt siyasal hareketini geçmişte temsil etmiş HEP, HADEP ve DEP’i de çağrıştırıyor. Kongrede yapılan konuşmalarda bu değişiklik kararının yapılan halk toplantıları sonucunda ortaya çıktığı vurgulandı.
Hem genel başkanların hem de parti isminin değişimi yeni dönem siyasetinde de büyük değişikliklere mi işaret ediyor, bu soruyu Diyarbakır’daki seçmene ve uzmanlara sorduk.
Gazi Caddesi’nde kendisini HDP seçmeni olarak tanımlayan 30 yıllık bir esnaf partinin 2015’den beri kan kaybı yaşadığını ve toparlanamadığına inanıyor.
O da birçok kişi gibi kongreden habersiz. Ona göre herkesin en temel sorunu derinleşen ekonomik kriz. Partiyle tek bağının sandığa gidip oy kullanmak olduğunu söylüyor.
Esnaf, “Şehrin en işlek caddesi, sabahtan akşama buradan geçen insanları sayabilirsiniz. Esnaf kan ağlıyor, milletin cebinde para yok, siyasi partiler de halktan kopunca, partideki değişim halkın gündemi olamıyor” diyor.
Dağkapı Meydanı hareketli, Sur Kültür Yolu Festivali kapsamındaki konserler için kurulan platform sökülüyor.
Bir gün önce İstasyon Meydanı’nda “Hamas’a ve Aksa Tufanına” destek mitingi düzenleyen HÜDA-PAR’ın festivalin iptali için yoğun taleplerde bulunmuş, Valilik de programları iptal ettiğini duyurmuştu.
Meydandaki çay içen ve platformun sökülmesini izleyen Cemal adındaki Kürt seçmen “Şehre dair söz hakkımız kalmadı” diyor.
Yeşil Sol Parti’nin kongresini sosyal medyadan takip etmiş, büyük bir değişim beklentisi yok ama isim değişikliğine sevinmiş.
“HADEP’i hatırlatması bile güzel, biraz özümüze dönelim değil mi, az olsun ama bizim olsun” diyen Cemal, büyükşehir belediyesine ki defa kayyum atanmasına rağmen seçimde oyunu HEDEP’e verecekmiş.
“Mesele oy ya da belediye değil, mesele tavrını net bir şekilde göstermek” diyor.
Platformu işaret ederek şunları söylüyor:
“Büyük festivaller yapılıyor ama Kürt dili, kimliği, rengi buralarda temsil ediliyor mu? Hayır. Bu şehrin meydanları HDP’li siyasetçiye de, seçmene de yasaklandı, yerel yönetimler dilimiz, kimliğimiz için önemli. 100 defa da kayyum atansa yine inadına oyumu HDP'ye vereceğim, önceki seçimde yaptığı hatalara rağmen oyum yine kendime."
Memur olduğu için adının verilmesini istemeyen bir başka Kürt seçmen de isim değişikliğinden memnun ve partisinin halkla temasının artmasını bekliyor.
“Düşünsenize genel seçimde CHP’nin adayı için çalışanlar evime kadar geldiler ama HDP’den hiç kimse birkaç seçimdir ev ziyareti yapmıyor. Evet, meydanlara çıkmalarına izin verilmiyor, halkla bir araya gelemiyorlar ama bizim kapımız hepsine açık, seçimde HDP’den gelen giden olmadı. HDP halktan koptu, umarım yeni dönemde yine dönerler.”
Ayşe adındaki HDP seçmeni de değişimin salt parti ismiyle sağlanamayacağına inanıyor ve bu konuda karamsar olduğunu gizlemiyor.
“HDP’li siyasetçilerde de değişim isteği görmüyorum” diyor.
HDP’nin kendi ilkelerinden uzaklaştığını, neredeyse sadece ‘marjinal sol partilerini omuzlamak’ gibi dar bir misyona razı geldiğini öne süren Ayşe “Ya da ben böyle hissettim” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Açıkçası bence HDP’nin kendi içinde kayyumları var ve önce onlardan kurtulmalılar, halkın içinde olmalılar, onları dinlemeliler, yani eleştirdiğiniz sistem partileri gibi davranmaya devam edersiniz yapacağınız değişiklikler de sadece şeklen olur.”
Hasret adındaki tezgahtar da partisinin yeni dönemde halkla iç içe olmasını bekliyor.
Genç kadın, “Yeni eş başkanları tanımıyorum ama seçilen her başkanda hepimiz biraz Selo Başkan gibi kişileri görmek istiyoruz” diyor.
14 Mayıs seçimlerinde Yeşil Sol Parti’nin Diyarbakır’da dokuzuncu sıra adayı olan Mehmet Emin Aktar’a göre HDP çizgisindeki partilere oy veren Kürtler, başka partiler kurulsa bile kendilerini HADEP, HEP gibi partiler üzerinden tanımlamaya alışkın ve isim değişikliğinin pozitif etkisinin olacağına inanıyor.
Demirtaş’ın parti başkanlığı çıtasını yükselttiğini ifade eden Aktar, seçmenin ondan sonra gelen her başkana büyük bir beklenti yüklediğini ifade ediyor.
Aktar, “Kürt toplumu çok haksızlığa uğradığı ve mağdur edildiği için özgüveni yüksek, kendini doğru ifade eden liderler istiyor” diyor.
2008-2012 yılları arasında Diyarbakır Barosu başkanlığı da yapmış Aktar, Demirtaş ve yerlerine kayyum atanan Diyarbakır’ın iki büyükşehir belediye başkanı Gültan Kışanak ve Selçuk Mızraklı’nın da avukatlığını yapıyor.
Kışanak ve Mızraklı, “belediyenin kaynaklarının örgüte aktardıkları” iddiasıyla tutuklanmış ve yerlerine kayyum atanmıştı.
Son kongre ile yapılan değişikliğin yerel seçimlere etkisinin ne olabileceği sorusuna iki müvekkilinin yaşadığı durumu örnek gösteriyor.
“İkisinin de dosyasına baktığımızda yapılan suçlamayla ilgili savcıların iddianamede buna ilişkin bir iddiaları bile yok ama bu propaganda ile tutuklanmaları ve kayyum atamalarını meşrulaştırılıyor.”
Kayyum uygulaması ile devletin “Kürtlerin kendi kimliğiyle yerel düzeyde de olsa egemenliğini kullanmasına izin vermediğini” savunan Aktar’a göre tutuklu belediye başkanları “partileri tarafından da yalnız bırakıldı.”
Aktar, “Devletin bu yaygın bir propagandasını HDP siyaseti de kıramadı ve bu konuda çok geride kaldı, tutuklanan belediye başkanları önemli ölçüde yalnızlaştı, oysa siyaset kurumu kendisini temsil eden ve kendisine oy verenlere yalnız olmadığı güvenini vermeli” diyor.
YSP’nin Kılıçdaroğlu’nu kayıtsız şartsız desteklemesinin bölgede yaşadığı oy kaybının en önemli nedenlerinden biri olduğunu savunan Aktar sözlerine şöyle sürdürüyor.
“Bu karar ile Diyarbakır başta olmak üzere hemen her ilde HDP’nin oylarının yaklaşık yüzde 4’ü CHP’ye kaydı. Bu karar, bölge illerinde tabanda, özellikle de gri alanda CHP ile HDP arasında tercih etmek durumunda kalanların artık CHP’ye oy vermekte sakınca görmemesine yol açtı. O eşik aşıldı ve Kılıçdaroğlu destekleniyorsa demek ki vekillikte de CHP’ye oy verilebilir yaklaşımı normalleşti.”
Aday çıkarmama kararının seçimden sonra da doğru şekilde tartışılmadığını savunan Aktar’a göre HDP’nin uzun bir zamandır halkla teması çok zayıf.
Partiye yapılan baskıların, yasaklama ve tutuklamaların büyük etkisi olduğunu inanan Aktar şunları kaydediyor:
“Baskı bu kadar çok olunca hem parti hem halk kendini geri çekti ama HDP’ye dönük eleştirilerin, tartışmaların, parti merkezine doğru ulaşabileceği kanallar da kapalı ve tabandan, dışarıdan gelen eleştiriler yerine ulaşmıyor.”
Aktar’a göre bu sorunlar topluma açılarak, değişen toplumda yeni kuşaklara ulaşarak, yeni bir dil ve siyaset tarzı üreterek, yeni fikirleri hakim kılarak aşabilmek mümkün.
‘HDP bir krizde ve bundan çıkması için daha ciddi değişiklikler lazım’
Bölgede Kürt kamuoyuyla ilgili siyasi ve sosyal araştırmalar yapan Rawest Araştırma Şirketi’nin koordinatörü Rojesir Girasun, daha önce yapılan parti isim değişikliğinin, kapatılma davaları ile zorunlu hallerde yapıldığını hatırlatıyor.
Halk, emek, demokrasi gibi kavramlar HDP seçmenin aşina olduğunu söyleyerek “Belki de marka değerinin tekrar hatırlatılması açısından bir geri dönüş olumlu işaret olarak okumak mümkün” diyor.
Eş genel başkanlığı değişikliğinin de ciddi bir parti politikası değişikliğine işaret etmediğini savunuyor.
“Bunu büyük bir değişime anlam tahvil etmek sağlıklı olmaz. Ama bunun dışında tüzükte bir değişiklik var. LGBTİ ilk defa tam olarak tüzükte yer almadı ve bunu rota değişikliği diye okumak da mümkün.”
Girasun’a göre HDP bir kriz halinde bir türbülansta ve burdan çıkış için daha ciddi değişiklikler lazım.
“Bunlar çoğu zaman HDP’nin karar vereceği şeyler değil. Ya Kürt meselesi konusunda radikal değişiklikler ya da HDP dışında diğer aktörlerin politikalarının değişikliğinin yaratacağı etkiler olacak ama bu türbülansın isim veya genel başkan değişikliğiyle ile aşılmayacağını görmek lazım.”
Rojesir Girasun, 7 Haziran 2015 seçimlerinden beri her yüz HDP seçmeninin 40’ının partisinden uzaklaştığının altını çiziyor.
“HEDEP nasıl bir siyaset izleyecek, bunları tekrar kazanma yoluna mı girecek, yoksa daha küçük ama daha etkili bir parti olarak mı kalacak? HDP’den öncekiler yüzde 6’ları aşamadılar ama Türkiye siyasetinde daha büyük ve etkili bir alan kaplıyorlardı. Son kongreyi buna dönük geriye bir adım olarak mı görmek lazım, bunu söylemek için erken.”
HDP’nin yaşadığı oy kaybının tek başına aday tercihlerine, yapılan ittifaklara bağlı olmadığını görüşünde olan Girasun, “Bu gerileme, Türkiye’nin girdiği siyasal ortamla alakalı. Bir muhalefet odağı olmak dışında daha güçlü söylem kurmaları gerek ama çok ciddi sınırları var ve onu aşmaları şu an zor” diyor.
Önümüzdeki yerel seçimlerin, 2019 seçimlerinden çok farklı sonuçlar doğurmayacağı savunan Girasun, şunları söylüyor:
“İstanbul, Ankara gibi kentlerde kendi adaylarını çıkaracak mı, üçüncü yol stratejisi ete kemiğe mi bürünecek, yoksa bu retorik olarak mı kalacak, asıl siyasi rotasını yerel seçimlerde alacağı kararlarla belirleyecek”
Girasun, araştırmalarında bu seçimde HEDEP’in tüm kentlerde kendi adayın çıkarması beklentisinin öne çıktığını ifade ediyor.
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Vahap Coşkun ise HDP’nin 2015 seçimlerinden sonra gerileme sürecine girdiğini ifade ediyor.
Coşkun, “2015’te HDP’nin yüzde 13 oyu, altı milyon seçmeni vardı. 2023’de bu oy yüzde 8,8’e düştü ve seçmeni 4 milyon 800’e geriledi. Seçmen sayısı artmasına rağmen HDP seçmeninde gerileme oldu, Yani HDP bu süreç içinde her üç seçmeninden birini kaybetti” diyor.
Bu gerilemeyi durdurup kitleye heyecan katacak siyasetin bu kongrede de görülmediğini söylüyor, HDP’nin yapısal problemlerinin üzerine gidilmedikçe büyük bir değişiklik beklentisinin de yanıltıcı olacağını savunuyor.
“HDP’deki bileşen hukukunun verdiği zarar önemli bir tartışma konusu ama HDP bunu özellikle görmezden geliyor” diyor.
HDP’nin dili ve söyleminin de tabanıyla ters düştüğü savunan Vahap, asıl önemli yapısal sorunlarının hala devam ettiğini savunuyor:
“HDP bir merkez partisi ama aktörlerine içine baktığımızda merkez siyasetini taşıyacak bir hürriyet göremiyoruz, daha da önemlisi PKK’nin gölgesi. HDP’nin, PKK ile ilişkilendirilmesi devam ettikçe, Türkiye’e bu karşı silahlı mücadeleyi devam ettirdiği müddetçe bu her zaman HDP ile ilintilendirilecektir. Böyle olunca da daha geniş seçmen kitlelerine açılabilmesi mümkün olmayacak.”
Coşkun, bu problemlerin üzerine gitmeden siyasetin ağırlığını görünür kılmadan HDP’nin bu tabloyu değiştirmesinin zor olacağına inanıyor.
© Tüm hakları saklıdır.