İBB İstatistik Ofisi’nin yaptığı “İstanbul Yoksulluk Araştırması: Çocuklu Ailelerde Dijital Erişim” raporuna göre, İBB’nin sosyal destek kapsamındaki ailelerin yüzde 58,5’inde bilgisayar yok. Okula giden çocuğu olan hanelerin yüzde 37,4’ünde sabit internet aboneliği yok.
Koronavirüs salgınında derinleştiği ifade edilen toplumsal eşitsizliğin çocukları nasıl etkilediğini Başak Kültür ve Sanat Vakfı (BSV), Sulukule Gönüllüleri Derneği (SGD), Tarlabaşı Toplum Merkezi (TTM), Zeytin Ağacı Derneği tarafından İstanbul'un kırılgan mahallelerindeki 3-18 yaş arası 122 çocuk ve onların bakım verenleriyle yapılan araştırmanın detaylarını birartibir.org'dan Didem Danış'a değerlendiren STK temsilcileri eğitime katılımın düşük olduğu mahallelerdeki durumu anlattı.
Değerlendirmelerden bazı bölümler şöyle:
Işın Subaşı (Başak Kültür ve Sanat Vakfı): Hem eğitime hem de oyun haklarına erişimde ev içi iş bölümü de çocukların günlük hayatlarını etkiledi. Çocuklara ev yaşamında sorumlulukları olup olmadığını sormuştuk. Sadece Kayışdağı'ndaki görüşmelerde 27 çocuktan 19’u ev işlerinde ailelerine daha çok yardımcı olduklarından bahsetti. Kız çocukları daha çok yemek ve temizlik yapmak, kardeşlere bakmak gibi konularda ailesine destek olurken, erkek çocukları daha çok çöp çıkarma, markete gitme gibi işlerde yardımcı olduklarından bahsettiler. Özellikle kız çocukları kendilerini derse veremediklerinden, oyun oynayamadıklarından yakındılar. Görüştüğümüz kız çocuklarından biri şöyle söylemişti: “Okula gitmeyi çok özledim. Evde çok iş var. Bir de çok temizlik yapıyoruz bu ara. Ondan çok sıkıldım. Okula giderken söylenmem artık”.
Melda Akbaş (Tarlabaşı Toplum Merkezi): Toplumda öyle bir çocuk algısı oluşturuldu ki, her an bilgisayar başında, istediği her şeyi yapabilen, önünde yüz binlerce olasılığı olan, izleyeceği televizyon kanallarından dijital cihazlara pek çok şeye erişimi olan bir çocuk. Milli Eğitim Bakanlığı da sanki tüm çocukların televizyonu, bilgisayarı varmış gibi davranıyor. Bütün çocukların bu araçlara erişemediğini, herkesin evinde internet bağlantısı olmadığını, bütün çocukların online buluşmalarla arkadaşlarıyla görüşemediğini göstermek önemliydi.
Maissam Nimer (Zeytin Ağacı Derneği, bilinen ismiyle Small Projects Istanbul): Görüştüğümüz mülteci çocuklar da izin verilen günlerde bile sokağa çıkmıyorlardı, çünkü söylediklerine göre çıktıklarında “çok kötü kelimeler” duyuyorlardı. “Siz korona getireceksiniz” gibi sözler... Bu suçlamalardan kaçınmak için sokak izin günlerinde anneleriyle onların arkadaşlarına gidiyorlardı. Yani bir evden çıkıp, başka bir eve girmiş oluyorlardı.
Aysun Koca (Sulukule Gönüllüleri Derneği ): Bu dönemde çalışmak zorunda kalan çocuk sayısı arttı. Çocuklar için sokağa çıkma yasağı dezavantajlı mahallelerde çok da işlemedi. Çocukların bir kısmının çalışmaya gitmek zorunda olduğuna şahit olduk. Onlara sorduğumuzda “kimse sormuyor, etmiyor abla”, “bize yasak yok” gibi cevaplarla karşılaştık. Uzaktan eğitim çocukların okulla bağını çok zayıflattı. Çocukların uzaktan eğitime geçiş pek benimsenemedi. “Beni kimse aramıyor”, “öğretmenim hiç arayıp sormadı” şeklinde yakınan çocuklar okuldan epey uzaklaştı. Bu da okulu tamamen bırakma konusundaki endişelerimizi daha da derinleştirdi.
Gökçe Baltacı (Tarlabaşı Toplum Merkezi): Hepimiz yoksulluğun derinleşmesinden bahsediyoruz. Korona sürecinin daha başlarında yaptığımız bu araştırmada, 85 bakım verenin 50’si işini kaybetmişti. Şu anda neredeyse hepsi için bunu söyleyebiliriz. Raporda, sosyal yardımlara ulaşma sayısı az değil gibi görünüyor, ama şunun altını çizmekte fayda var: Toplum merkezleri veya çeşitli kurumların destekleriyle yardım alabilenler olsa da bunlar ya tek seferlik, ya çok az miktarda ya da sürdürülebilirliği olmayan şeyler. Öte yandan, yardımlara hiçbir şekilde dâhil olamayan kimliksizler, mülteciler, göçmenler var. Tarlabaşı özelinde Suriyeli Domlardan bahsetmek isterim. Biz de onları araştırmaya pek dahil edemedik mevsimlik işçi olarak çalıştıkları için. Mart sonuna doğru koronanın çok daha hızlı ilerleyeceği bilgisiyle, hızla göç ettiler. Göç edemeyenler de evlerine kapandı. Göçmenlere karşı ayrımcı söylemin iyice artmasıyla, salgını onların büyüttüğüne dair söylenenlerle birlikte daha da korktular ve iyice evlere kapandılar. Tarlabaşı gibi bir bölge için bile en dezavantajlı grup diyebileceğimiz Domların kimlik zorunluluğu ya da online başvuru gibi sebeplerden dolayı devletin ve yerel yönetimlerin sosyal yardımlarına erişemediklerini gördük. Suriyelilere hâlâ homojen bir grup olarak bakılıyor, oysa çok fazla kimliksiz var, anadili Arapça olmayanlar var. Örneğin Domların anadili Kürtçe.