AB İçişleri Bakanları'nın Paris saldırısının ardından katıldıkları kriz toplantısında alınması gereken tedbirler şöyle sıralandı: İstihbarat servisleri arasında daha sıkı işbirliği, İnternet'teki İslamcılık propagandasıyla mücadele, radikalleşmiş gençlerin IŞİD kamplarında eğitilmek üzere Avrupa'dan çıkışlarının önlenmesi, dış sınırların daha sıkı denetlenmesi ve AB'deki tehlikeli şahısların daha iyi gözetlenmesi. Bu öneriler daha önce de vardı ve uzun uzadıya tartışılmıştı.
Aynı güvenlik tedbirleri Ocak ayındaki Paris ve hemen ardından gelen Belçika'daki saldırılar üzerine içişleri bakanlarının gündemine alınmıştı. Saldırı tehlikesini savuşturması umulan adımlar 2013 ve 2014 yıllarında da görüşülmüştü. Yetkili bakanlıklar arasındaki Avrupa istihbarat teşkilatı kurulması, seyahat ve iletişim bilgilerinin daha yakından takip edilmesi gibi tartışmalar yıllardır sürüyor.
Aynı konular yine gündemde. Anlaşılan kararlaştırılanların pek azı yürürlüğe konmuş. Kanlı saldırıları etkili bir şekilde önleyecek adımlar atılamamış. Polis ve soruşturma makamlarına personel takviyesi yapılması ve Fransa'daki militan eğilimli gençlerin yıkıcı propagandadan korunması Başbakan Manuel Valls tarafından yeniden gündeme getirildi. Aynı önlemler ilk Paris saldırısından sonra da kararlaştırılmıştı. Anlaşılan o ki, şimdiye kadar bunların pek azı uygulanabilmiş.
Kendi vatandaşından nasıl korunulur?
Yeni olan, ‘savaş' kavramının ortaya atılmış olması. Suriye ve Irak'taki terör elebaşlarıyla savaştan söz ediliyor. Ama kaçınılmaz sayılan bu savaş Avrupa'nın kalbindeki terörizmin sona erdirilmesine yarar mı, yoksa terörü daha da tırmandırır mı? Failler aramızda yaşıyorlar. Onlar burada doğup büyüyen gençler. Belçikalı, Fransız, dolayısıyla Avrupalılar.
Savaşmak için Avrupa ülkelerinden Suriye'ye gidenlerin sayısı 3 ila 5 bin olarak tahmin ediliyor. Bunların çoğu İŞİD'e katıldı. Yüzde on kadarı potansiyel terörist olarak Avrupa'ya döndü. Tahminen 420 kadarı Almanya'da yaşıyor. Belçika'daki son trajik olaylar bu kişileri saniyesi saniyesine izlemenin mümkün olmadığını gösterdi.
Molenbeek suikastçılarının en az birinin adı Avrupa'nın arama listesinde geçmekteydi. Dilediği gibi yer değiştirilebiliyordu. Tesadüfen kontrole takıldı ve kimliği saptandı. Ama devamı gelmedi. Azmettirici diğeri ise sürekli Suriye'ye gidip geliyor ve internet üzerinden güvenlik makamlarını alaya alıyordu.
Seyahat özgürlüğü kötüye kullanılıyor
AB içişleri bakanlarının derhal bu noktaya parmak basmaları gereklidir. AB bünyesindeki kimlik kontrolleri yetersiz kalıyor. Hem dış sınırlarda, hem de on yıllar önce kontroller kaldırıldığı için AB vatandaşlarına daha geniş serbestlik getiren Şengen bölgesinde.
Teröristler bu özgürlüklerden yararlanıyorlar. Bu bakımdan Şengen kurallarının gözden geçirilmesi elzemdir. Şengen'in AB açısından elde edilen en önemli kazanımlardan biri olduğu şeklindeki sözler kulağa hoş çalınıyor ama pratikte AB ülkelerinin bu kazanımları yönetmekte zorlandığı anlaşılıyor.
Aramızda yaşayan suikastçıları ele geçirmek istiyorsak sert kurallar koymalıyız. Üçüncü ülke vatandaşları gibi AB'liler de sistematik kontrollere katlanmayı öğrenmelidirler. Teröristler çoktandır Avrupa içinde sınır tanımadan faaliyet gösterebiliyorlar. Takibat ve soruşturma makamları ise sadece milli sınırlar dahilinde hareket ediyor. Bu böyle sürüp gidemez.