Almanlar zoru severler. Her şeyi tam yapmak, yüzde yüz yerine yüzde yüz elliyi yakalamak isterler. Kimsenin, baştan savma çalıştıklarını ya da temel ilkelerini unuttuklarını söylemesini istemezler. Avrupa Birliği'nin borçlanma sınırını aşmamakta titiz davrandıkları gibi çöplerin ayrılmasında da ellerine kimse su dökemez. Tıpkı büyük jestlerinde ve Başbakan'ın yüz binlerce mülteciye kollarını açmasında da olduğu gibi.
Bu gibi durumlarda geçmişin gölgesinin Almanları ‘iyi insanlığa' zorladığı akla gelebilir. Almanların bu huyu dış ülkelerde böyle algılanır ve tebessüme yol açar.
Aynı refleks Jan Böhmermann'ın programında okuduğu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili hakaret dolu şiir nedeniyle Ankara'dan gelen yoğun baskıya boyun eğmenin doğru olup olmadığı tartışmasında da kendini gösterdi. Nitekim, Böhmermann ne kadar çirkin bir dil kullanmış da olsa akıllara hemen demokrasinin temel değerleri geldi. ‘New York Times' gazetesi de Almanya Başbakanı'nı ‘boş konuştuğu' gerekçesiyle iğneleyip, dünyaya örnek olmaya çalışan Almanların derinlerde yatan yarasına dokundu. Zaten kemikleşmiş olan tartışma yeni bir boyut kazandı.
Bayan Merkel'i yargıya cezai kovuşturma izni verdiği için eleştirenler gemi iyice azıya aldı. Yeşiller Partisi'nin meclis grup başkanı Anton Hofreiter Başbakanı, Türkiye ile yaptığı ‘kirli anlaşmayı' tehlikeye atmamak için Erdoğan'a boyun eğmekle suçladı.
Bütün dünyadan ve Türkiye'den de aynısını beklerken neden kendi hukuk sistemine güvenilmediğini sormak gerekir. Yasaların öngördüğü ve bütün hakaret suçlamalarında da olduğu gibi son söz neden yargıya bırakılmasın? Buna işaret etmekle, Alman hukuk sisteminin sağlamlığı ve gücü tasdik edilmiş olmaz mıydı? Bu durumda Erdoğan'ın otoriter yönetim tarzına, fikir özgürlüğünü tanımamasına ve Böhmermann'a aşırı tepki göstermesine yapılan haklı eleştiriler zayıflatılmış olmazdı.
Başbakan Merkel'in mahkemeye izin verirken kararını inatla gerekçelendirmeye çalışmamış olması, büyük baskı altında olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda bu tartışmanın nasıl kasılma içinde yürütüldüğü hakkında da ipucu veriyor. Böhmermann tartışmasının koalisyon bünyesinde ‘çatlağa' yol açması da an meselesiydi. Çetin problemlerin ele alındığı koalisyon zirvesinden bir buçuk gün sonra hükümet krizinin patlak verdiğine daha önce tanık olunmamıştı.
Yabancı devlet başkanlarına hakaretin cezalandırılmasını öngören ceza kanunundaki ilgili maddenin kısa zamanda iptal edilmesine ses çıkarılmamasının nedeni büyük koalisyonun uzlaşma mekaniğinde aranmalı. Ama bu aynı zamanda da, Almanlara has bir davranışla pürüz çıkarabilecek unsurları aceleci titizlikle ortadan kaldırmak olmuyor mu?