Avusturya son derece çekişmeli geçen Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra uluslararası alanda bozum olmaktan son anda kurtuldu. Sol liberal aday Aleksander Van der Bellen sağ popülist Norbert Hofer'i kıl payı farkla geride bırakarak Avusturya cumhurbaşkanlığına seçildi. Çoğu Avrupalı gibi Avrupa'nın muhafazakar ve sosyal demokrat politikacıları Avusturya'nın sağcı bir politikacının cumhurbaşkanlığına seçildiği ilk Avrupa Birliği ülkesi olmasından endişe etmekteydiler. Avusturya'nın siyasi partileriyle seçmenler arasında adeta kutuplaşmaya yol açan seçim kampanyası geride kaldı.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sonucundan bağımsız olarak Avusturya'da siyasi deprem yarattı. Seçmen hükümet koalisyonunu oluşturan Sosyal Demokrat ve muhafazakar partileri cezalandırdı. Merkez seçmen kitlesi ortadan kalktı. Geriye siyasi partiler yelpazesinin aykırı uçlarındaki iki aday kaldı. Seçim eziyete dönüştü. Seçmenlerin önemli bölümü Yeşillerin adayı Van der Bellen'i mükemmel bir politikacı olduğu için değil, sağ popülist adayı önlemek için seçti. Seçim aynı zamanda, Avrupa Birliği'nden soğuyanların, İslam karşıtlarının ve ülkeye göçmen gelmesini istemeyenlerin Avusturya'nın milli muhafazakar kanadındaki ağırlığının ne kadar arttığını da gözler önüne serdi.
Avusturya sağı büyüyor
Sağ popülist Avusturya Özgürlükçü Partisi (FPÖ) iktidarda yürüyüşünde Cumhurbaşkanlığı seçimini de kullanacak. Seçimin mağlubu Norbert Hofer “Madem Cumhurbaşkanı olamadım, o zaman Başbakanı partimiz çıkarmalı”, dedi. Avusturya genel seçimleri 2018'de yapılacak. Üçüncü parti durumundaki sağ milliyetçi Özgürlükçü Parti seçime kadar Sosyal Demokrat ve Halk Partileri üzerindeki baskıyı arttıracak. Kamuoyu araştırmalarını Özgürlükçüler önde götürüyor. FPÖ muteber ve koalisyon kurulabilecek bir parti sayılıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçiminden birkaç gün önce Başbakanlığa seçilen Sosyal Demokrat Christian Kern rüzgarın karşıdan sert estiğini hissedecek. Siyaset uzmanları şimdiden erken genel seçimlerin uzak bir ihtimal olmadığından söz ediyorlar. Son haftalarda ılımlı görünmeye çalışan ancak aşırı sağcı çevrelerle ilişkileri eskilere dayanan Norbert Hofer ‘sistem değişikliği' vaat etmişti. Cumhurbaşkanı seçildiği takdirde doğrudan (daha fazla referandumlu) demokrasiyi kabul ettirip, Sosyal Demokrat ve Halk Partilerinden oluşan büyük koalisyonun ayağını kaydırmaya çalışacağını duyurmuştu. Avusturya bu tehlikeyi atlattı. Alleksander Van der Bellenz onun kadar radikal değil. Ama o da Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler çerçevesinde ‘değişim' için çalışacağını söylemişti.
Avrupa'ya ihtar
Brüksel'deki Avrupa Birliği kurumları şimdilik rahat nefes alabilir. Avrupa Birliği'nin bütünlüğü Avusturya Cumhurbaşkanlığı tarafından rahatsız edilmeyecek. Zaten Avrupa'nın bütünleşmişlik derecesi Van der Bellen'e yetmiyor. O daha fazla ‘Avrupa' istiyor. Ortak mülteci politikası uygulanmasını arzuluyor. Sınırların kapatılmasına karşı çıkıyor. Nihayet o da göçmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Ucu ucuna tamamlanan seçim Avusturya'ya nefes aldıracak ancak siyasi eğilimleri değiştirmeyecektir.
Bütün Avrupa Birliği'nde sağ ve sol popülizm ile yeniden millileşme eğilimi güçleniyor. Finlandiya'da sağ popülistler hükümet sıralarında oturuyor. Polonya ve Macaristan sağ partiler tarafından yönetiliyor. Slovakya ve Yunanistan'ın sol popülist iktidar partilerinin Avrupa Birliği'ne sıcak baktıkları söylenemez. İtalya'daki sol popülist ‘Beş Yıldız' üçüncü büyük meclis grubunu oluşturuyor. Fransa'da giderek güçlenen sağ popülist Ulusal Cephe Sosyalist ve muhafazakar partileri sıkıştırıyor. Liderleri Marine Le Pen 2017'de Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyacak. Almanya'da, Avrupa Birliği, İslam ve göç karşıtı milliyetçi ‘Almanya İçin Alternatif' partisi büyüyor.
Avrupa'nın iktidar partileri bu trende panzehir olacak çözümler bulabilmiş değiller. Avusturya'daki seçim onlar için son ihtar olmuştur.
Avusturya'da sağ popülizm kazansaydı, Britanya'nın Avrupa Birliği'nden ayrılması için sürdürülen kampanyaya da doping etkisi yapardı. Britanya'nın popülistleri kıta Avrupa'sının sağ ve sol kanatlarının tasavvur bile edemediğini başarıp, umacı gibi gösterilen Avrupa Birliği'nden ayrılma imkânını yakaladılar. Bir ay sonra Büyük Britanya'da yapılacak referandum da Avusturya'daki seçim gibi kıl payı farkla sonuçlanabilir. Avrupa değişiyor. İçten çözülüyor. Kötü gidişata kim ‘dur' diyecek?