Almanya'nın iltica politikasında işlediği günahların sayısı sürekli artıyor. Yaz aylarında mültecilerin ülkeye kabulü asilceydi ve insana iyilik yapma hissi veriyordu. Şimdi ise Berlin'de panik havası esiyor. Mecliste grubu bulunan bütün siyasi partiler bir ağızdan, ‘hukuk devletinin bütün acımasızlığını' göstermesini istiyor, sınır dışı etmelerden, yasaların sertleştirilmesinden söz ediyorlar. Talep edilenlerin çoğu olmayacak. Çünkü Almanya'daki hiçbir bağımsız yargıç devletten direktif almaz.
Mesele, Almanya hükümetinin sınırları kontrol etmekten vazgeçmiş olmasıdır. Her gün binlerce kişi kayıt altına alınmadan ve nereden geldiği bile sorulmadan sınırdan geçiyor.
Aramızda kimlerin olduğunu bilmiyoruz
Almanya hükümeti ülkeye gelen bir milyon yabancı arasında teröristlerin de bulunabileceğini düşünmek de istemiyor. Medyanın ve siyasetteki yerleşik düzenin çok kültürlülük edebiyatından cesaret alıyor. Son anda önlenen Paris'teki baltalı saldırı teşebbüsü zayıf noktaları gözler önüne serdi: Almanya'ya kimin geldiğinden haberimiz yok. Paris'teki İslamcı saldırgan Almanya'daki bir mülteci yurduna kayıtlıymış, Almanya'da hapis yatmış ve yedi ayrı kimlik taşımış. Ama kimsenin bundan haberi olmamış.
Arap ve Kuzey Afrika ülkelerinden kitleler halinde Almanya'ya akan genç erkeklerin Almanya'nın iç barışını tehdit ettiklerini çok kültürlülük romantizmine kendini kaptıranların da artık idrak etmiş olması gerekir. Onlara genel olarak İslamcılık ya da suça yatkınlık zannını yakıştırdığımızdan değil. Zaten başaramadığımız eski kuşakların entegrasyonunu daha da zorlaştırdığı için. Eksi çarpı eksi sadece matematikte artı verir.
Siyasi ve duygusal iklim değişikliğinin tam içindeyiz. Ülkenin ruh hali süratle boca oluyor. Kandırılmış olma hissi zaten asabileşmiş olan halk ve siyasiler arasındaki havayı daha da zehirliyor. Olaylara yanlış anlam verildiği ve gerçeğin saptırıldığı tek yer Köln değildi. Bütün sorumlular Köln ve diğer şehirlerde kitlelerin karıştığı cürümler ve toplu tacizlerle federal hükümetin mülteci politikası arasında bağlantı kurulmaması için elden geleni yaptılar. Yabancı aleyhtarı sayılmaktan duyulan korku, devletin kontrolü kaybetmesi endişesine baskın çıktı. Olmaması gereken olamazdı da.
Organizasyon ustası sınıfta kaldı
Köln'deki yılbaşı gecesi bir başka problemi de su yüzüne çıkardı: Dünya düzen şampiyonu olan biz Almanlar organizasyonda bozguna uğruyoruz. Balkanlarda Almanya'nın kaos günlerini izleyenler gördükleri beceriksizliğe inanamıyorlar. Yüz binlerce işleme konmamış iltica başvurusu, sınırlardaki kontrolsüzlük ve mültecilerin kaydının yapılmaması. Karşılığında ise iyi niyetlilik, budalalılık ve safça ‘her şeyin yoluna gireceği' beklentisi.
Daha fazla beklenemeyeceği son derece açık. Ekonomik İşbirliği Bakanı Müller orta vadede Almanya'ya sekiz ila on milyon mültecinin gelebileceğini tahmin ediyor. Müller görevi icabı daha ne kadar Asyalı ile Afrikalının yola çıkmak için gün saydığını biliyor olmalı. AB'nin ortak mülteci politikası uygulaması şimdilik siyasi bakımdan imkansız görünüyor. Herkes kapısını kapatmakla meşgul. Polonya, İngiltere, Fransa ve Macaristan Almanya'ya yardımcı olmayacaktır. Yükü tek başımıza sırtlanmak zorundayız. Bunun ilk adımı samimi olmaktır. Kapasitemizin sonuna geldik ve akını durduramaz isek daha da zorlanacağız. Karar verelim: Şengen'in açık sınırlar prensibini yaşatmaya mı çalışacağız yoksa dünyada benzeri olmayan Almanya'ya özgü bireysel iltica hakkını savunmaya devam mı edeceğiz? İkisi birden olmaz.