Kudüs kararı Ortadoğu'da son dönemdeki en önemli gelişmelerden birisi. Bu nedenle potansiyel etkilerini kısa ve uzun vadede yaratabileceği etkiler açısından değerlendirmek gerekiyor. Kararın kısa vadeli etkileri 4 kategoride toplanabilir.
İlk kategori dünya genelinde yarattığı tepki. Karar başta Filistin olmak üzere Ortadoğu'da, hatta bölge dışı pek çok ülkede protesto edildi. Fakat bu protestolar arasında elbette en önemlisi Filistin'de gerçekleşenler. "Öfke Cuması" sırasındaki gösterilerde yüzlerce Filistinli yaralandı. İsrail'in her türlü protestoyu kuvvet kullanarak bastırma eğiliminde olduğu görülüyor. Bu tavır, haksızlığa uğrayan Filistinliler'in tepkisini daha da körükleyebilir. Hamas'ın kararın hemen ardından yaptığı "Üçüncü İntifada" çağrısı, henüz tam karşılık bulmadı. Buna karşın Filistin'de yaygın bir protesto gerçekleştiği inkar edilemez. Protestolar uzun süreli ve örgütlü bir direnişe dönüşürse, diğer ülkelerdeki protestoların da süresinin uzaması ve yoğunluğunun artması beklenebilir. Bu nedenle kısa vadede ilk izlenmesi gereken olgu, Filistin'deki protestoların yerel, kısa süreli ve etkisi zayıf gösteriler olarak mı kalacağı yoksa 1987 ve 2000'deki gibi intifadaya dönüşüp dönüşmeyeceğidir.
Barış süreci nasıl etkilenecek?
İkinci kısa vadeli etki İsrail-Filistin barış sürecinde yaşanabilir. Barış süreci, uzun süredir askıda bekliyor. İsrail'in Kudüs ve Batı Şeria'da illegal yerleşimler inşa etmesi, Kudüs'ü tek bir parça olarak başkent yapmak istemesi ve mülteciler konusundaki uzlaşmaz tavrı görüşmelerin önünü uzun süredir tıkıyor. Ancak görüşmelerin tıkanmasının tek nedeni nihai statü konularındaki anlaşmazlık değildi. Arap Baharı sonrası Ortadoğu'da iyice artan belirsizlik ve kutuplaşma Filistin yönetimine desteğin kesilmesine neden oldu. Darbe sonrası Sisi yönetiminin sert politikası, Suudi Arabistan'ın Hamas'ı dışlaması gibi nedenler, Filistin içindeki bölünmüşlüğü artırdı. Filistin'de 2007'den beri süre gelen iki başlılık Arap Baharı'ndan sonra kronikleşti. Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin Filistin'de farklı grupları desteklemesi bu ayrımı daha da körükledi. Buna İsrail'in ABD'den aldığı destekle artan fırsatçılığının eklenmesi barış sürecinin sadece adının var olduğu, kendisinin ise hayalete dönüştüğü bir dönem yarattı. Şimdi nihai statü sorunlarından birisi olan Kudüs'te İsrail'in lehine olacak tek taraflı bu karar, zaten işlemeyen sürecin kısa vadede durduğu raflardan kilitli dolaplara kaldırılmasına neden olabilir.
Ortadoğu'daki kutuplaşma
Krizin kısa vadeli üçüncü etkisi Ortadoğu'da yaşanan kutuplaşmanın bir kez daha göz önüne serilmesi oldu. Suudi Arabistan ve İran eksenindeki kutuplaşmanın bölgeye nasıl yansıdığı, Suriye, Katar ve Yemen örneklerinde açıkça görülüyor. Kudüs meselesinde tüm ülkelerin mesajları benzer olsa da harekete geçme konusunda hepsi bir diğerinin hamlesini takip ediyor. Muhtemelen bu durum Trump'un kararını da etkileyen en önemli nedenlerden birisi oldu. Ortadoğu'daki kutuplaşma öylesine derin ki; devletler kendileri için stratejik gördükleri konularda zayıflayacağını düşündüklerinden Filistin meselesini sadece söylemsel düzeyde destekliyorlar.
Dördüncü kısa vadeli etki ise ABD'ye yönelik tepkinin artması oldu. Başkan Trump'in bu girişimi ABD'de ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, bölge halkları tarafından sadece Trump'a değil tüm ABD'ye mal ediliyor. Bu kısa vadede Ortadoğu halkları nezdinde Amerikan karşıtlığını daha da artıracaktır.
Krizin uzun vadeli etkileri
Eğer, Kudüs krizinin birkaç gün gündemi meşgul edip daha sonra unutulacağı sanılıyorsa, bu çok ciddi bir yanılgıdır. Krizin uzun vadeli etkileri olabilir.
Muhtemelen ilk uzun vadeli etki Ortadoğu barış süreci üzerinde gerçekleşecek. İki devletli çözüm ilkesi, barış sürecinin temeliydi. Oysa Filistinliler için bu süreç, İsrail baskısının devam ettiği, bir kazanım elde edemedikleri, bölündükleri ve zor hayat şartları altında güvenliksiz bir yaşam sürdürdükleri bir hal aldı. Bu noktadan sonra intifada ister başlasın ister başlamasın, Filistin yönetimi, iki devletli çözüm yerine bir başka stratejiye yönelebilir.
İkinci uzun vadeli etki Ortadoğu'da radikalizmin artması olabilir. Haksızlığa uğrayan ve dini değerlerinin hakarete uğradığını düşünen insanlar, hükümetleri bu hakaretlere gereken yanıtı vermedikçe, daha fazla tepki duyuyor. Kararı veren Trump, bunu büyük bir kazanım olarak gören İsrail hükümeti ve göstermelik tepkileri dış politika başarısı gibi sunan hükümetler olaydan etkilenen sıradan vatandaşın hayal kırıklığının asli nedenidir. Bu hayal kırıklığının radikalizmin kaldırım taşları olduğu şu ana kadar defalarca örneklenmiştir.
"Başka gruplar ortaya çıkabilir"
Üçüncü etki Filistin iç politikasında karşımıza çıkabilir. Hamas'ın karar karşısında yaptığı intifada çağrısı yanıt bulamazsa, Gazze'deki etkinliği sorgulanacaktır. Aynı biçimde Fetih'in Batı Şeria'daki çaresizliği bir kez daha gün yüzüne çıkıyor. Eğer taraflar aralarındaki sorunları bir yana koyup ortak bir hareket tarzı geliştirmezlerse, bir süre sonra Filistin halkı üzerinde sözü geçen başka grupların ortaya çıkması mümkündür.
Son olarak, her ne kadar istenmese de bir çatışma çıkması olasılığı kenara atılmamalı. İsrail'in Suriye'de İran'ın güçlenmesinden ve Hizbullah'ın artan etkinliğinden ne kadar rahatsız olduğu biliniyor. 2006'da Filistin'deki gelişmeler dönüp dolaşıp İsrail-Hizbullah savaşına neden olmuştu. Ortadoğu'daki kutuplaşma, aşırı İsrail yanlısı bir ABD yönetimi, iç politikada sıkışmış bir İsrail hükümeti, Filistin'de bölünmüşlük, Hizbullah'ın askeri kapasitesi sanki 2006'yı hatırlatıyor.
Serhat Erkmen
© Deutsche Welle Türkçe
Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.