Alman Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ve Sosyal Demokrat Parti uzun ve zahmetli görüşmelerin sonunda koalisyon anlaşması üzerinde mutabakat sağladılar.
24 Eylül 2017 genel seçimlerinde yüzde 20,5 oy oranıyla tarihinin en kötü sonucunu alan SPD beklenmedik şekilde maliye, dışişleri ve çalışma ve sosyal işler gibi önemli bakanlıkları aldı. Koalisyon pazarlığındaki bu başarıyı SPD'nin hanesine yazmak gerekir. Maliye Bakanlığında para musluğunu kim açıp kapatabiliyorsa, hükümetin bütün politikalarına yön verebilir. Dışişleri Bakanı dünya siyaset sahnesindeki rolüyle Almanya'ya itibar kazandırır. Dışişleri Bakanı Almanya'da hep en sevilen politikacı olagelmiştir. SPD'nin sevilen lider figürlerine ihtiyacı da var. Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı, SPD seçmeninin öncelikli konusu olan sosyal adalet alanında somut adımlar atabilir.
CDU'nun tek kozu, başbakanı çıkarması
Hristiyan Birlik partilerine ne kaldı, sorusuna gelince. Başbakanı CDU çıkarıyor ama en önemli bakanlıklarda adı geçmiyor. Birlik kanadı ortaya büyük bir ortak proje koyabilmiş de değil. Angela Merkel nihayet koalisyon anlaşmasına varılabilmesini başardı, bunu Almanya'nın istikrarını korumak amacıyla yaptı. Merkel dışarda takdir edilmekle birlikte Almanya'da hiç de ‘muzaffer' görüntüsü vermiyor.
Bütün dünyanın müzakere masasının ustası olarak gördüğü Angela Merkel koalisyon görüşmelerini stratejik bakımdan son derece kötü bir pozisyonda sürdürmek zorundaydı. Yeşiller ve Hür Demokratlarla yaptığı üçlü koalisyon görüşmeleri Kasım ayında başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Zaman daralıyordu. Almanya'nın uluslararası hareket alanı daralmış, uzayıp giden koalisyon arayışları Almanları sıkmaya başlamıştı. Üstelik Merkel kendi partisinde eleştiriliyor ve halefinin kim olabileceği tartışılıyordu. SPD Merkel için son can simidiydi. Ancak SPD'nin koalisyon anlaşmasını tabana onaylatması gerekiyor. Koalisyon taraftarları ile karşıtlarının başa baş gitmesi Birlik partileri karşısında SPD'nin elini güçlendiriyordu. Bu ortamda CDU genel başkanının büyük bir başarı elde etmesi imkânsızdı.
Angela Merkel'in son yasama dönemine girmek üzere olduğu da unutulmamalı. Merkel bu süreyi kendine halef hazırlamakta değerlendirmesi gerekecek. Ama bakalım hangi bakanı liderlik profili çizmeyi başaracak?
SPD için yeni bir başlangıç
Sosyal Demokrat Parti'nin durumu ise farklı. Geçen yıl delegelerin yüzde yüzünün oyuyla genel başkanlığa seçilen Martin Schulz yüksek ihtimalle bu görevi eski Çalışma Bakanı Andrea Nahles'e devredecek. Schulz stratejik hataları yüzünden güven kaybına uğramıştı. Partisi yeni bir başlangıç arayışındaydı ve bu başlangıcı buldu.
Martin Schulz çoktan gözüne kestirmiş olduğu dışişleri bakanlığını garantiledi. Avrupa politikasının ustası olan Schulz dış politikaya büyük ilgi duyuyor. Dünya liderlerini tanıyor, uluslararası anlaşmazlıklar hakkında bilgiye sahip ve diplomasi sanatını uzun yıllar icra etmiş bir politikacı. Avrupa'dan bahsederken bu konuya ne kadar tutkun olduğu anlaşılıyor. İç politikada o kadar güçlü olmadığı, seçim kampanyası sırasında görülmüştü.
Şimdi bütün iş SPD üyelerinin koalisyon anlaşmasını onaylamalarına kaldı. Bu da, en az dört hafta daha beklemek gerekecek demek. SPD'li müzakereciler ve öncelikle de Martin Schulz'un kararlı adımları anlaşmanın kabul edilme ihtimalini arttırdı.
Angela Merkel de dördüncü başbakanlık dönemine ve aynı zamanda da kariyerinin sonuna biraz daha yaklaşmış oldu.
© Deutsche Welle Türkçe
Katharina Kroll