Angela Merkel ve Viktor Orban'ın ortak yanları neler? Sadece tek şey: İkisinin de önünde iktidarda olacakları bir dört yıl daha bulunuyor. Bu ikisini birleştiren başka da ortak nokta bulunmuyor.
İkisinin oldukça farklı siyasi görüşlerde olmalarının yanı sıra Orban'ın Merkel'e karşı, bir de avantajı bulunuyor. Zira Orban, bir koalisyon partnerini gözeterek hareket etmek zorunda değil. Merkel bunu içten içe kıskanacaktır.
Aslında Merkel, Orban'dan korkmalı. Orban'ın Macaristan'ı, 1945 sonrasında Avrupa'nın konsensus sağladığı liberal anlayışla vedalaşmak anlamına gelen bir model oluşturuyor. Bu model, kendine özgü tuhaf bir demokrasi ile Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan tarzı yönetim şekli arasında yer alan, demokratik yollarla meşrulaştırılmış bir tek parti iktidarı. Orban'ın da tanımladığı gibi, "liberal olmayan bir demokrasi".
"Orbanizm" ve sempatizanları
Ve "Orbanizmin" güç alanı, 10 milyonluk ülkenin dışına da uzanıyor. Polonya'da iktidardaki milliyetçi-muhafazakâr Adalet ve Hukuk Partisi (PİS) ruhani kardeşini ve siyasi ikizininin yaptıklarını taklit ediyor. Çekya ve Slovakya, devletin yapısının taşralı tarzda değiştirilmesine aleni bir sempati duyuyor. Dördü birlikte Vişegrad Grubu'nu ve vesayetle suçladıkları Brüksel'e karşı koyan bir direniş birimini oluşturuyorlar.
"Ondan öğreniyoruz" diyen Polonya eski Başbakanı Jaroslav Kaçinski, Orban'a hayranlığını daha 2016 yılında göstermişti. Avrupa'nın yakın tarihinde AB'nin nispeten küçük herhangi bir başka ülkesindeki bir seçim, Batı ile Doğu Avrupa arasındaki ilişkiler üzerindeki geniş etkisini bundan daha iyi gösteremez. Orban'ın savaşçı ifadeleri de bunu ortaya koyuyor. O, 2018 yılı "büyük kapışmaların yılı olacak" kehanetinde bulunmuştu. 54 yaşındaki Orban şimdi, Brüksel'e sert şekilde saldırmaya hazırlanıyor.
AB'nin genişlemesinden bu yana en çetin sınav
Eski ve yeni AB arasında çok sayıda konuya yönelik karşılıklı anlayışsızlık, gittikçe güçlendi. Doğudan bakınca, AB'nin batısındaki zamanın çok kültürlü ruhu bırakalım kabul etmeyi, anlaşılmıyor bile. Batının bakış açısına göre ise Orban'ın partisi Fidesz ve Kaçinski'nin partisi PiS, sadece AB'den çıkar sağlayan kaba ve nankör sağ popülistlerlerden ibaret. Karşılıklı algılar bu denli uzak ve dağınık.
Kesin olan şu: Orban, AB ailesinin, yeni bir çağ açan doğuya doğru genişleme politikasına başlamasından bu yana karşılaştığı en büyük zorluk. Orban, AB ölçülerine göre tek parti iktidarlarının öncüsüyken, küresel çapta Putin, Trump ve Erdoğan gibi "demokratörlük" savunucuları takımında yer alıyor. Hepsi on yıllardır hiç tereddütsüz Avrupa'nın bir arada durmasını sağlayan harcı oluşturan demokrasi, düşünce ile basın özgürlüğü ve hukuk devletinin doğal düşmanları konumundalar.
Orban'ın gücü AB'nin zayıflığı
Avrupa Parlamentosu'ndaki muhafazakar partilerin üyeleri Macar devletinin dekonstrüksiyonuna karşı usluca durup, seyirci kaldıkları için Orban'ın ülkesindeki seçim kampanyaları da yıllar boyunca başarılı oldu.
Avrupa Parlamentosu'ndaki en büyük grup olan muhafazakâr Avrupa Halk Partisi (EVP) ve bunun en büyük ulusal bileşeni olan Alman Hrıstiyan Birlik (CDU/CSU) partileri, parlamentoda çoğunluğu Sosyalistlere kaptırmamak için Fidesz milletvekillerine ihtiyaç duyuyor. EVP, Orban'ı kendi çıkarları nedeniyle destekliyor. Bu durum da yumuşak tondaki eleştirilerini inandırıcılıktan uzak kılıyor.
Orban'ın Fidesz partisinin bir programı olmadan seçime girme lüksüne sahip olmasına şaşmamalı. Partinin tek bir mesajı vardı: "Macaristan'ı korumak" ve mülteci yok.
AB'nin batısıyla doğusu arasında arabuluculuk lazım
Ne var ki AB kendi iç krizinin üstesinden gelmek istiyorsa anlamayı öğrenmek zorunda: Yakın geçmişte yaşananları, Avrupa'nın doğusundaki insanlar batıdakilere göre çok farklı hatırlıyor. Otoriter yönetim anlayışa olan yatkınlık, bu, sosyalist dönemlerden bilinen bir durum olduğu için, Polonya, Macaristan ya da Serbistan'da çok daha önde.
Bu yönetim şeklinin günümüzde yeniden popüler olmasını, ulus devlet kimliğinin ideolojik sebeplerden dolayı 1989 yılına kadar uğradığı kayıp açıklıyor. Anlaşılan Avrupa'nın doğusunun, AB'ye açılmadan önce yurt duygusunu yeniden telafi etmesi gerekiyor. Ve sığınmacılara özellikle de Müslümanlara karşı aldığı savunma pozisyonu da Macaristan'ın yabancılarla birlikte yaşam konusundaki deneyimsizliğini gösteriyor. Bir Münihliden, Kopenhaglıdan ya da Lyonludan farklı bir biçimde yetişmiş olanlar Batılıların siyasi doğrculuğuyla büyük sorun yaşıyor.
Öte yandan Macaristan'ın da anlaması gereken şudur; ne olursa olsun, anlaşma anlaşmadır. Macaristan AB'ye katıldı. Polonya da... Bu onları bağlar ve oyunun kuralları da biliniyordu. Batı Balkan ülkeleri üye olmadan bir arabuluculuk yapma zamanı geldi. O ülkeler neredeyse Orban ve Kaçinski'nin sempatizanları olmuş durumda. Anlaşılan daha göreceklerimiz var.
© Deutsche Welle Türkçe
Volker Wagener