Dünya
Deutsche Welle

Yorum: Ortak iltica politikası hayali

Yürürlükteki AB iltica rejiminin geleceğinin olmadığı anlaşıldı. Christoph Hasselbach’a göre, Komisyonun reform önerilerinin kabul edilme şansı da bulunmuyor.

07 Nisan 2016 13:18


Dublin kurallarının mahzuru, İtalya ve Yunanistan gibi mülteci akınının rotası üzerinde yer alan ülkelerin bütün yükü tek başına üstlenmek zorunda kalması. Dublin kuralları bütün ülkeler tarafından istisnasız uygulansaydı, Almanya ve İsveç'e tek bir mülteci dahi gelemezdi. Mülteciler başvurularını ilk ayak bastıkları AB ülkesinde yapar, oralarda barındırılır ve duruma göre ye kabul edilir, ya da sınır dışı edilirdi. İki ülke de haklı olarak yüz binlerce mültecinin gelmesi yüzünden kendilerine adil davranılmadığını savunuyor.

Ancak Atina ve Roma hükümetleri de, iltica başvurusu şöyle dursun, mültecileri kayıt altına bile almadan kuzeye göndermekle işin kolayına kaçmış oldular. Avrupalı ortakları tarafından eleştirildiler. Hatta Yunanistan mültecilere o kadar kötü davrandı ki, mahkemeler mültecilerin diğer AB ülkelerinden Yunanistan'a geri gönderilmesini yasaklamak zorunda kaldı. Atina Avrupa standartlarını ihmal ettiği için adeta ödüllendirilmiş oldu.

‘Dublin'in avantajları da var

Almanya düzensizliğe uzun süre ses çıkarmadı. Diğerleri ise önce kendi sınırlarını, daha sonra da Balkan rotasını geçişe kapattılar. Avusturya, Akdeniz ve İtalya üzerinden gelmesi beklenen muhtemel mülteci akınına karşı Brenner boğazını kapatmayı da düşünüyor.

Avrupa iltica politikasının şimdiki durumu ancak, ‘gemisini kurtaran kaptan' anlayışıyla açıklanabilir. Mültecilerin üye ülkeler arasında adil paylaşımı için gerekli reformlar üzerinde diretenler unutmamalıdırlar ki, sonbaharda çoğunlukla, Yunanistan ve İtalya'daki 160 bin mültecinin bütün üyelere dağıtılmasını kararlaştırmışlardı. AB Komisyonu ‘adillik mekanizmasını' yeniden işletmeyi amaçlıyor. Ancak paylaştırılabilenlerin sayısının son derece düşük kaldığı ve direnişin bu kadar arttığı bir ortamda daha da ileri götürecek önerilerin yapılabileceğini sanmak hayalcilik olur.

Komisyonun ikinci opsiyonundaki ‘kalıcı bölüşme formülü' de Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından gündeme getirilmiş, ancak her defasında geri çevrilmişti. Karşı olanlar, dış sınırlar güvence altına alınmadan bu formülü uygulamanın sınırsız göçe davetiye çıkarmak olacağını savunmuşlardı. Dublin kurallarının en büyük avantajı, kesin yetki dağılımını belirlemesi ve en çok mültecinin geldiği ülkelerin AB dış sınırlarının denetlenip korunmasına önem vermelerinin sağlanması idi. Balkan rotasının kapanması, mültecilere verilen ‘bir sonraki ülkeye geç' işaretinin de sonu oldu.

Mülteci sayısı belirleyici olacak

Dublin kuralları küçük bir değişiklikle çoğunluk tarafından onaylanır hale getirilebilir. Ancak bu durumda da üye ülkeler bağlayıcı olmamak kaydıyla reformlara katılır ve ‘adillik mekanizması' uygulanacağı zaman çark edebilirler.

Bundan böyle her şeyi mülteci sayısı tayin edecek. Akın yavaşlarsa, bölüşme de problem olmaktan çıkar. Ancak mülteci sayısı yeniden 2015 yılının ikinci yarısındaki rakamlara tırmanırsa, her ülke kendi başının çaresine bakıp, yükü başkalarına devretmenin yollarını arar. Bu nedenle öncelikli hedef, yeni bir kavimler göçünü önlemek olmalıdır.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle