Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği'ni (AB) zora sokuyor. AB Komisyonu Erdoğan'ın uygulamalarından memnun olmadığı halde tam üyelik müzakerelerini sürdürüyor. Brüksel'in ona kırmızı kart göstermesi için Erdoğan'ın daha ne yapması gerekir? Darbeden sonra on binlerin görevden uzaklaştırılması, tutuklanması, basının susturulması yetmez mi?
Avrupa Parlamentosu'nun tam üyelik müzakerelerini durdurma kararı da ‘yumuşak' çıktı. Görüşmelerin kesilmesi değil, geçici olarak durdurulması kararlaştırıldı. Görüşmelerin kesilmesi, tam üyelik sürecinin kapanması anlamına gelecekti. Çünkü yeniden başlatılabilmesi için bütün AB üyeli ülkelerin onay vermesi gerekecekti. En azından Avusturya buna karşı çıkacaktı. Zaten bütün Avrupa'da, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı bir hava esiyor.
Parlamentoda yapılan oylama, ne AB Komisyonu, ne de son karar mercii olan AB üyeleri açısından bağlayıcılık taşıyor. Ankara hükümetinin mültecilerin Avrupa'ya geçişine yeniden izin verebileceği endişesi AB başkentlerini radikal kararlardan alıkoyuyor. Bu bakımdan parlamentonun kararı çaresizlik sembolü olmaktan öteye geçemez. Zaten Erdoğan oylamadan bir gün önce sonucun nezdinde ‘kıymeti harbiyesi olmadığını' söylememiş miydi? Kararın pratik sonuçları açısından haklı olduğu doğrudur.
İdam cezası her şeyin sonu olur
AB ile ilişkileri sürdürmek Türkiye Cumhurbaşkanı'nın elindedir. Terör yasasının değiştirilmesini ve diğer siyasi talepleri hiçbir zaman kabul etmeyecektir. Erdoğan şimdi karşı atağa geçerek, Brüksel'den üyelik görüşmelerinin devam edip etmeyeceğine yıl sonuna kadar karar vermesini talep ediyor. Aksi takdirde konuyu referanduma sunacak. Avrupa karşısındaki kayıtsızlığını açık etmeme ihtiyacını bile hissetmiyor.
Müzakere sürecini bir kalemde bitirmek için idam cezasını onaylaması yeter. Bu durumda AB'nin tam üyelik görüşmelerini sona erdirmekten başka çaresi kalmaz.
Rusya'nın Türkiye'ye ne faydası olabilir ki?
Bu durumda Avrupa Birliği'nin yapması gereken nedir? Parlamento, Komisyon ve Konsey Ankara'nın tahriklerine karşılık verirken, muhatabının sadece Recep Tayyip Erdoğan değil, önemli bölümünün cumhurbaşkanı gibi düşünmediği 80 milyon Türk olduğunu unutmamalı. Avrupa'nın müzakereleri sonlandırması üyelikten yana olanların hayallerini boşa çıkarır.
Erdoğan'ın tutumundan farklı olarak Türkiye'nin AB üyeliğine ya da daha düşük düzeydeki işbirliğine karşı başka gerekçeler de bulunuyor. Ancak Türkiye'nin iç reformlarına ışık tutacak yakınlaşma sürecini muhafaza etmek de yanlış olmaz. Erdoğan'ın reformları elemeden geçirmesi sürecin hatalı olduğu anlamına gelmez. Erdoğan'ın AB'ye alternatif arayabilecekleri şeklindeki sözlerine gelince: Rusya ve Çin, iç politikada rahat bırakmaktan başka Türkiye'ye ne verebilir? Özellikle ekonomik açıdan AB daha cazip bir ortaktır.
Dolayısıyla Avrupa Parlamentosu'nun diyalog yolunu tıkamadan açık bir sinyal göndermesi doğru olmuştur. AB ülkeleri de soğukkanlılığını koruyup, sabırlı olmalıdır. Avrupalı bunu Türk insanına borçlu olduklarını unutmamalılar. İlerde Erdoğansız bir Türkiye olacağı da akıldan çıkarılmamalı.
© Deutsche Welle Türkçe
Christoph Hasselbach