28 Haziran 2016 16:00
HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, odağında HDP'nin bulunduğu dokunulmazlıkları askıya alan yasanın onaylanması ile birlikte milletvekillerinin ifadeye çağrılmasına ilişkin olarak, "Hiçbir güvenirliliği kalmayan yargı bizi ifade vermeye çağırıyor ama biz ifade vermeye gitmeyeceğiz. Bizim hesap vereceğimiz tek güç halklarımızdır. Hukuku, yargı sistemini, kuvvetler ayrılığını bertaraf etmiş böyle bir sistemin karşısında asla geri adım atmayacağız. Saray'ın kadı'larına dönüşmüş bir yargı sistemine verecek ifademiz yoktur" dedi.
Yüksekdağ, Özgür Gündem'de nöbetçi genel yayın yönetmenliği sırasında yaptığı haberler gerekçe gösterilerek 'terör örgütü propagandası yapmak'tan tutuklanan Prof. Şebnem Korur Fincancı hakkında "Şebnem hoca bizim için kadın özgürlük mücadelesi için daha büyük bir anlam ifade eder. 90'lı yıllarda gözaltında tecavüze uğrayan kadınlar Şebnem hoca sayesinde bu insanlık dışı saldırıyı teşhir edebildi. Cizre'deki vahşet bodrumuna ilk olarak Şebnem hocayla gittik. Oradaki yakılmış kemikleri, oradaki gerçek vahşetin raporunu Şebnem Hoca raporlaştırdı. Bugün hapsetme ve tutuklama politikasının temel gerekçesi gerçekleri açıklamasıdır" dedi.
Yüksekdağ, 'terör' suçlamasıyla belediyelere kayyum atanmasını öngören yasanın konuşuluyor olmasına ilişkin olarak, "Bugün belediyelere kayyum atanacağını söylüyor. Oyla alamadığını zorla almaya çalışıyorlar utanmadan. DBP'li belediyelerin olduğu yerlerde yüzde 10 bile alamayan AKP zorla belediyeleri almayı çalışıyorlar. Bunlar tam anlamıyla kendilerini yol kesen Deli Dumrul pozisyonuda görüyorlar, Deli Dumrul sendromu yaşıyorlar" dedi.
Hükümetin dış politikasına da değinen Yüksekdağ, Milli Duruş geleneğinden geldiği söylenen AKP hakkında "Milli duruş deyip duruyorlar gördük ki Milli duruş duramamakmış ayaklarının üzerinde duramıyorlarmış" ifadelerini kullandı. Yüksekdağ, İsraille varılan mutabakata dair, "Ne için yapıldı bu anlaşma, İsrail'i bir terör devleti olarak gördüler, asla anlaşma yapmayacağız dediler. Dün söylediklerini yalayıp yuttular" dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ, İsrail krizinin başlamasına sebep olan Mavi Marmara gemisinde bulunan 6 kişinin öldürülmesine ilişkin olarak, "İsrail'e karşı yola çıkanların ölümünü kendi siyasetine rant malzemesi olarak kullandılar. Her durumu kendisine rant malzemesi yapıyor. Şu anda Filistin'in doğal gazını alıp Türkiye'ye ve Avrupa'ya taşıyorlar" dedi. Yüksekdağ konuyla ilgili yaptığı konuşmada "Saray'dakiyle aynı gemide olanlar bir kez daha düşünsünler. O gemi Mavi Marmara gibi batabilir, terk edilebilir, bir masada pazarlık konusu olabilir" dedi.
Figen Yüksekdağ'ın partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmadan satır başları şöyle:
"Şebnem Korur Fincancı, Özgür Gündem'in nöbetçi yayın yönetmenliğini yaptığı için tutuklandı. Haber ve doğruları aktardığı için tutuklandı. Şebnem Hoca hayatı boyunca her zaman gerçekleri halka ulaştırmak için mücadele etti.
"Şebnem hoca bizim için kadın özgürlük mücadelesi için daha büyük bir anlam ifade eder. 90'lı yıllarda gözaltında tecavüze uğrayan kadınlar Şebnem hoca sayesinde bu insanlık dışı saldırıyı teşhir edebildi. Zor durumda kalan, haksızlığa uğrayan kadınların daima yanındaydı ve yanında olmaya devam etti.
"Cizre'deki vahşet bodrumuna ilk olarak Şebnem hocayla gittik. Oradaki yakılmış kemikleri, oradaki gerçek vahşetin raporunu Şebnem hoca raporlaştırdı. Onların bayrağını çok daha sağlam bir şekilde tutmamız ve taşımamız lazım. Bugün hapsetme ve tutuklama politikasının temel gerekçesi gerçekleri açıklamasıdır. Özgür Gündem'in bütün genel yayın yönetmenleri bu gerçeklik için yola çıktılar. Özgür basın susturulamaz. Çünkü onların sesi her yerdedir, hapishanede, Meclis'te, sokakta her yerde onların sesi vardır.
"Bugün Orhan Doğan'ın ölümünün yıl dönümü. Orhan Doğan bizim için barışçıl siyasetin sembolü. Tüm bir yaşamı işkenceyle, hapisheneyle, sürgünle geçti. Orhan Doğan bizim için bugünkü direnişin sembolüdür. Demokratik siyasetin kararlılığın geri çekilmez iradenin sembolüdür. Biz bu Meclis çatısı altında siyaset yaptığımız her gün ona söz veriyoruz. Dün Orhan Doğan'a yaptıklarını bugün HDP'li vekillere yapmaya çalışıyorlar.
"Hiçbir güvenirliliği kalmayan yargı bizi ifade vermeye çağırıyor ama biz ifade vermeye gitmeyeceğiz. Bizim hesap vereceğimiz tek güç halklarımızdır. Hukuku, yargı sistemini, kuvvetler ayrılığını bertaraf etmiş böyle bir sistemin karşısında asla geri adım atmayacağız. Bugün yargı mekanizmaları Saray'ın oyuncağına dönüşmüş. Adeta Saray tiyatrosu oynanıyor. Saray'dakiyle birlikte çay toplamaya gidiyorlar, 'otur' diyorlar oturuyorlar, kalk diyorlar kalkıyorlar. Artık Türkiye'de bağımsız bir yargı sistematiği yoktur. Dün de yargının güvenirlirliği yoktu. Saray'ın kadı'larına dönüşmüş bir yargı sistemine verecek ifademiz yoktur. Böyle bir ortamda alelacele yargı paketi getiriyorlar. Bu bir düzeltme ve geliştirme bir hareketi değil, bir reform süreci değil tam tersine pirincin taşını ayıklama düzenlemesidir. Her yerde kendilerinden olmayanı ayıklamak politikaları olmuş. Bugün Meclis tarihi utanç günleri yaşanıyor."
"Hiçbir zaman yargı güvencemiz olmadı, satın alınmış bürokratlarımız olmadı. Hiçbir dokunulmazlığımız yokken sadece haklılığımızla bu Meclis'te vardık, varız, var olacağız. Darbe kurumunu, cunta kurumunu yeniden kuruyorlar. Özel yargıçlar ve özel savcılar getirtiliyor. DGM'leri, kıyım mahkemelerini yeniden getiriyorlar. Kışlayla, askerle orduyla yeniden anlaşma yaptılar. Saray-Kışla rejimini yeniden getirdiler. AKP sadece bir darbe iktidarına dönüşmüş. sandıkların olması o ülkede cuntanın darbenin olmadığı anlamına gelmiyor ki tam bir darbe ve cunta kafası. Türkiye'yi böyle bir karanlık noktaya getirdiler"
"Bugün belediyelere kayyum atanacağını söylüyor. Oyla alamadığını zorla almaya çalışıyorlar utanmadan. Tarihten, insandan halktan utanmıyorlar. DBP'li belediyelerin olduğu yerlerde yüzde 10 bile alamayan AKP zorla belediyeleri almayı çalışıyorlar. Halkın iradesine göz dikmişler. 'Devletten pay alıyorsunuz burnunuzdan getireceğiz' diyor. Kimin hakkını kimin burnundan getiriyorsunuz? Tüyü bitmemiş hakkı rızkı nafakası sizde. 1 yıldır belediyelerde denetim var bir tane ayakkabı kutusu, bir para çuvalı bulamadılar. Tüyü bitmemiş yetimin payını alan sizsiniz. Devletin bütçesi aldığımız nefesten bile kestiğiniz vergilerle oluşuyor. Kimin hakkını kime vermiyorsunuz? Bunlar tam anlamıyla kendilerini yol kesen Deli Dumrul pozisyonuda görüyorlar, Deli Dumrul sendromu yaşıyorlar. Halkın kurumsal mevzilerini böyle bir anlayışla teslim almalarına izin vermeyeceğiz. Tankınızı, topunuzu bu halkın üzerinden çekin.
"Halkıyla hergün kavga eden, çatışma gerekçesi ortaya çıkaranlar düne kadar kavga ettikleri devletlerle barış anlaşması imzalıyorlar. Barış kötü değil biz buna karşı değiliz bu halkı barış anlaşmasıyla imzaladıklarınızla neden karşı karşıya getirdiniz? Biz bunu soruyoruz. Milli duruş deyip duruyorlar gördük ki Milli duruş duramamakmış ayaklarının üzerinde duramıyorlarmış.
"Şu an yerlerde sürünen dış siyaseti toparlayamadılar. Yürüttükleri siyasetin de yaptıkları anlaşmanın da bedelini halk ödüyor. Ne için yapıldı bu anlaşma, İsrail'i bir terör devleti olarak gördüler, asla anlaşma yapmayacağız dediler. Dün söylediklerini yalayıp yuttular.
"İsrail'e karşı yola çıkanların ölümünü kendi siyasetine rant malzemesi olarak kullandılar. Her durumu kendisine rant malzemesi yapıyor. Çok acı ve acıklı bir durum. Şu anda Filistin'in doğal gazını alıp Türkiye'ye ve Avrupa'ya taşıyorlar. kendi içlerine düştükleri rezaletle övünüyorlar. Bizler onların bu tutarsızlıkları, dış siyasetinin peşinden sürüklenmek zorunda değiliz. Rusya ile yaşadıkları krizi bir anlaşmayla çözmeye çalıştılar. Özür dilediler ama özür dilemedik diyorlar. Komik duruma düşmeyin. Özür dileseniz ne olur kibrinizden geçilmiyor burunları yere düşse eğilip kaldırmazlar. Bu siyaset bu kibirli siyaset onlara kaybettiriyor. Kazandıklarını sanıyorlar ama kaybedecekler, kaybediyorlar. Rusya'dan özür dilerken, pilotu öldüren tetikçi serbest bırakıldı. Dış politika ve gerilim politikası onlarla aynı gemiye binilmeyeceğini gösterdi. Bugün Saray ile Saray'dakiyle aynı gemide olanlar bir kez daha düşünsünler. O gemi Mavi Marmara gibi batabilir, terk edilebilir, bir masada pazarlık konusu olabilir.
"Kendi halkıyla anlaşamayanlar, barışmayanlar dışarıdakiyle barışamazlar. İçeride kendi halkıyla çatışmaya ve savaşmaya devam ediyorlar. Yaktıkları, yıktıkları, ölüm ve gözyaşı yetmiyor ormanları da yakıyorlar. Lice'de 5 gündür ormanları yakıyorlar. 50 bin dönüm orman yakıldı. Haberleri açıp bakıldığında kenevir tarlaları yakıldı deniliyor. Yalanınız yansın sizin, kül olsun! 50 bin dönüm ormanın yakıldığını söylemiyorsunuz, madem öyle o kenevir tarlaları karakola kaç metre mesafede bunun da bilgisini verin.
Lice halkını o soylu, Şeyh Said'ten bu yana görmedikleri zulüm kalmayan o halka bu yaptıklarınızla yalanınız da yanacak. Lice halkına ateşle, yangınla, ölümle bir operasyon düzenleniyor. 1925'ten bu yana o halkı dize getiremediniz. Ölümle katliamla dize getiremediklerini göç ettirmeye çalışıyorlar. Köylerin yaşanamaz haline getirilmesinin tek nedeni budur. Lice'de çatışma, hendek, barikat yoktu. Ormanları yakıp kendilerine yeni karakollar yapmaya çalışıyorlar. 3 yıl önce bugün Medeni Yıldırım karakol yapımına karşı yapılan yürüyüşte hayatını kaybetti.
"90'lardaki zulmü iki katına çıkarmaya çalışıyorlar. 90'lardaki zulmün kaç katını yaparsanız yapın asla teslim alamayacaksınız. Teslim almaya çalıştıklarınız Şeyh Said'in torunlarıdır. Şeyh Said 91 yıl önce bugün Dağkapı Meydanı'nda asıldı. Lice'yi, Dicle'yi, Sur'u Şeyh Said'in mücadelesinden koparmaya çalışıyorlar. O toprakların halkları Şeyh Said'in idam sehpasındaki sözlerine kulak verdi ve unutmadı. Şeyh Said'in torunları asla onu utandırmadı ve onu unutmadı. Zulme karşı direnen tüm kadınları ve Şeyh Said'in torunlarını selamlıyorum.
© Tüm hakları saklıdır.