Yaşam

Zamanın ruhunu yakalayanlar

Birinci Dünya Savaşı'nın ardından ABD'ye göç eden Yahudiler, yeni ülkelerinde nasıl önemli noktalara ulaştılar?

07 Temmuz 2018 17:59

20. yüzyılın başında, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Avrupa'dan Amerika'ya muazzam bir göç başladı. 'Göçmenlerin kurduğu ülke' olarak bilinen ABD de bu göçmenlere kucak açtı. 

Avrupa'dan gelenlerin içinde çok sayıda Yahudi de vardı. Diğer göçmenlerden farklı olarak, Yahudilerin çoğunluğu şehirli, iş sahibi insanlardı. Kimilerinin restoranları, bazılarının pastaneleri vardı. Bazılarıysa belli başlı endüstrilerde uzun zaman çalışmış profesyonellerdi. Fakat ezici bir çoğunluk tekstile dayalı işler yapmayı biliyordu. 

Diğer tarafta ise kasabalardan gelen İtalyanlar ya da 'köylü' olarak nitelendirilen Fransızlar da 'yeni dünya'ya akın ediyordu. Onların arasında şehirli Yahudiler çok daha entelektüel bir tabanı temsil ediyordu. 

Sokaklarda pazar araştırması

Elbette göçmen olarak bir ülkede tutunmak kolay hadise değil. Fakat ABD'ye yerleşen Yahudiler, zamanın ve mekânın ruhunu yakalamayı başaran bir kitleyi oluşturdular. 

Borgenicht ailesi de o Yahudilerdendi. Hamburg limanından ABD'ye yola çıkan bir yük gemisiyle Manhattan’a vardılar. On üç gün süren yolculukları, on üç günlük bir eziyetti. Öyle ya da böyle Louis ve Regina Borgenicht ve çocukları ABD'ye yerleştiler. 

Regina, ikinci çocuğuna hamileydi. Çalışamayacaktı. Bu da Louis'in tek başına dört boğaz doyurması gerektiği anlamına geliyordu. Önce aylığı sekiz dolara bir ev bulup yerleştiler. Louis sokaklarda iş aramaya başladı. Eline ne verildiyse onları satmak için Manhattan'ın caddelerinde bağıra bağıra dolaştı, bir sokak satıcısı olarak ailesine yetebilecek kadar para kazanmaya çalıştı. İyi bir tüccardı, başarılı da oldu. Fakat bu yolla kıt kanaat geçinmekten öteye gidemeyeceklerini de anladı. Bir fikre ihtiyacı olduğunu düşündü ve Manhattan'da gittikçe popülerleşen bir endüstriyi fark etti: Hazır giyim. 

New Yorklular çoğunlukla kıyafetlerini diktiren zenginlerdi. Ancak 'hazır giyim' onların bile alışkanlıklarını değiştirmeye başlamıştı. 

Louis Borgenicht, birkaç gün boyunca Manhattan'da etrafına bakınarak, sokak satıcılarını tarayarak, notlar alarak gezindi. Nelerin satılmakta olduğunu tespit etti. İnsanların neye ihtiyaç duyacağını düşünüp durdu. Piyasada olmayan bir ürünü fark edince de hiç beklemeden birkaç yüz metrelik kumaşlar aldı ve evine döndü. Bebekler ve çocuklar için apron dikeceklerdi. New York'un ‘küçük modası' olan bu önlükleri satan hiçbir yer yoktu. Yalnızca bir kişi, özel istek üzerine dikiyordu.

Zamanın kazananları, başarı hikâyesi masalları

Louis de eşi Regina da Manhattan’a gelmeden önce tekstil işlerinde çalışmışlardı. Hatta Regina, henüz on altı yaşındayken bir dikiş atölyesi işletmeye başlamıştı. Dikiş dikmeyi, terzilik yapmayı ikisi de iyi biliyordu. Onlar için 'hazır giyime geçen' Manhattan, muazzam bir pazardı. Regina’nın Polonya’dan Manhattan’a yanında getirdiği külüstür dikiş makinesiyle sabaha kadar çalıştılar, onlarca önlük diktiler. Geceleri nöbetleşe uyudular. 

Öğlen sokağa çıkan Louis, önceki gece diktikleri bütün apronları üç saat içinde satıyordu. Hemen daha fazla kumaş almaya gidiyor, evde sevinçten dans ediyordu.

Uykusuz geçen geceler çoğalmaya devam etti. Ürünleri yok satıyor, Borgenichtler gittikçe daha çok para kazanıyorlardı. Yanlarına kendileri gibi Yahudi ve göçmen yardımcılar aldılar. Kendilerine bir dükkân tuttular. Yeni dikiş makinelerinde insanlar sabah akşam çalıştılar, markalaştılar. 

Elbette hikâye, yalnızca onların 'başarı hikâyesi' değildi. Zaten zamanın doğurduğu bu kadar bariz olan işlerde, 'başarı hikâyesi' diye dinlediklerimiz, çoğunlukla masallardan ibaretler. Bu insanlar, zamanın ruhunu ve gerekliliklerini kavrayabilmiş bir azınlığı oluşturuyorlar temelde. 

Dünyanın en mutlu adamı

Borgenichtlerin özelinde bir anlatım yapabilmemizin sebebi, Louis Borgenicht'in o döneme dair anılarını 'The Happiest Man' (En Mutlu Adam) adıyla 1942 yılında yayımlamış olması. (Bu arada Louis Borgenicht kendinden 'en mutlu adam' diye bahsederken soy/dindaşları Avrupa'da büyük bir kıyımın kıyısına gelmek üzeredir. Borgenicht'in de 'en mutlu adam' oluşu, çok uzun sürmez. Avrupa’nın üzerinde esen soykırım rüzgârı, Borgenicht’e, paranın her zaman mutluluğa anahtar olamadığını gösterdi.) 

O 'mutlu (ve umutlu) adam'lardan 1930'larda gırla vardı. New York'un SoHo bölgesiyle Tribeca çevresinde ve Times Meydanı'nın yakınlarında inşa edilen, Manhattan ortalamasına kıyasla kısa binaların sahibi çoğunlukla Borgenichlere benzer öykülerin insanlarıdır. Göçmen Yahudiler, Kanadalı gazeteci-yazar Malcolm Gladwell'in 'Outliers' (Çizginin Dışındakiler) kitabında aktardığı gibi, 'bildikleri işleri' doğru zamanda ve doğru yerde yapmışlardı. New York'un en büyük endüstrisinin tekstil olması çok uzun sürmemiş, endüstri New York'a sığmamış ve 1940'larda önce New York'a yakın bölgelere, Boston'a, Pensilvanya’ya yayılmış, oradan da bütün Amerika'ya dağılmıştı. 1941'de New York, örneğin, hazır giyim endüstrisinin yalnızca yüzde 39'unu oluşturmaktaydı.

Bu hikâye orada bitmedi

ABD’ye göç ettikten sonra tekstil işinde dikiş tutturan ya da yeni ülkelerinde hayatta kalmayı başaran Avrupalı-şehirli Yahudilerin çocuk ve torunlarının, ABD’nin entelektüel kesimine dahil olduğunu görmek de mümkün. Şehirli kalmayı tercih eden bu ailelerin yetiştirdiği nesillerden önemli akademisyenler, avukatlar, iş insanları çıktı. 

Louis Borgenicht’in sokaklarda ‘’Çocuklar için, küçük kızlar için renkli apronlar 10 cent’’ diye bağırarak başlattığı hikâye orada bitmedi; bir dönemin ruhunu da anlattı. 

***

Bu ve benzeri ‘başarı hikâyeleri’ni, Malcolm Gladwell’in Outliers kitabından okuyabilirsiniz.