Yeniçağ yazarı Agah Oktay Güner, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte Afrin'e yönelik olarak düzenlediği Zeytin Dalı Harekâtı'nı tarihi bir fırsat olarak değerlendirdi. Güner, "Gerekli hukuki ve idari tedbirler alınarak; OHAL kaldırılmalıdır. TBMM'nin yeniden rejimin sahibi olarak hak ve yetkilerini kullanmasının yolları açılmalıdır" ifadesini kullandı.
Güner'in "Zeytin Dalı Harekâtı bir fırsat olabilir" başlığıyla (1 Şubat 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Zeytin Dalı Harekâtı planlandığı şekilde başarıya gidiyor. Burada çok iyi değerlendirmemiz gereken tarihi bir fırsat var: Türkiye akıllı bir durum muhakemesi yaparak dış politikasını ve iç politikasını ciddi bir biçimde gözden geçirip akılcı bir biçimde yeniden şekillendirebilir.
Gerekli hukuki ve idari tedbirler alınarak; OHAL kaldırılmalıdır. TBMM'nin yeniden rejimin sahibi olarak hak ve yetkilerini kullanmasının yolları açılmalıdır.
Milli mücadelenin mimarı, İstiklal Harbimizin eşsiz başkomutanı Gazi Paşa zaferleri ile asla başı dönmemiş, duygularına kapılmamış, düşmanların vatan coğrafyasında işlediği sayısız zulmün, cinayetin, ahlaksızlığın üzerine bir örtü çekerek "Yurtta barış, dünyada barış" diyebilmiştir. Kazandığı zaferlerde asla kendisine bir pay ayırmamış ve "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli yüksek Türk kültürü ve Türk Ordusu'nun eşsiz kahramanlığıdır" diyerek o döneme kadirşinaslık mührünü vurmuştur. Kurtuluş Savaşı'nın en çetin günlerinde Ankara'da TBMM açıktı. M. Kemal Paşa cepheden geliyor ve Meclis'e bilgi sunuyordu.
II. Dünya Savaşı'nın en çetin günlerinde İngiltere Parlamentosu görev başındaydı. W. Churchill savaşı yöneten askerlerle sıkı bir çalışma düzeni içindeydi. Parlamentoyu devamlı bilgilendirerek, halkın desteğini sağlayarak İngiltere'yi zafere ulaştırdı. İngiltere'yi hazırlıksız yakalayan ve bir baskın savaşı başlatan Hitler Almanya'sı tek parti ve tek adam yönetiminde bütün muhalif düşünceleri, onların sahiplerini ezmiş adeta toplum kurşun askerler teslimiyeti içine sokulmuştu. Gençlik, üniversiteler, meslek kuruluşları, sendikalar; "Heil Hitler" selamında adeta şuurlarını kaybetmiş köle olmuşlardı.
***
Tarih köleleştirilmiş nesillerden meydana gelen, vatandaşlarının hür iradelerini teslim alan rejimlerin bütün ışıklı propagandalarına rağmen yapılarının kof olduğunu gösteriyor. Vatandaşlarına insan olarak saygı gösteren, onların devletin anayasasında yer alan kişi haklarına itibar eden yönetimlerin mutlaka güçlü olduğunu ve zafere ulaştığını tespit ediyor.
Bugün Türkiye'de işsiz kitleler, işsiz aydınlar, diplomalılar içinde bulundukları yoksulluk şartlarına ne kadar tahammül edebilecektir. Köylülerin top yekun tarım sektörünün içerisinde bulunduğu çaresizlik şartları sabırları taşırma noktasına çoktan gelmiştir. Devlet harcamalarını, projelerini, yatırımlarını namuslu ve bilgili ekipler ile elden geçirmeli, lüzumsuz ve manasız her türlü israf harcamasına kesinlikle son verilmelidir.
İşte bu noktada Kanal İstanbul Projesi derhal gündemden kaldırılmalıdır. İleriki günlerde bu konudaki araştırmalarımı sizlerle paylaşacağım. Maliyeti 65 milyar dolar olarak hesaplanan bu projenin tutarı ile çok rahat bir kalkınma programı hazırlanabilir ve yaşadığımız savaşın harcamaları sağlıklı kaynaklarla karşılanabilir.
Artık gerçekleri görmek zorundayız. Yapacağımız; bölgemizde milli menfaatlerini at başı rekabetle takip eden Rusya ve Amerika'nın oyunlarına gelmemektir. Rusya'da rejimler değişmiş Deli Petro'nun vasiyeti değişmemiştir. Rus devletinin hedefi sıcak denizlerdir. Bu gerçeklerin ışığında Türkiye hayallere kapılmadan ayağı yerden kesilmeden bir dış politika stratejisi düşünmek, hazırlamak ve uygulamak zorundadır.
***
Suriye bizim temel komşumuzdur. Onun huzuru, toprak bütünlüğü aynen bizim huzurumuz ve güvenliğimizdir. Bu gerçek kabul edilmeden kalıcı çözümlere ulaşmak mümkün değildir. Bu tespitin ışığında, Türkiye öfkesini, hırsını aklının gerisine alan bir kemale muhtaçtır. Hakikatle mağlup olmayı bilmeyenler yalanın sefaletini yaşar. ÖSO Esad rejiminin düşmanıdır. Bizim onunla işbirliğimiz Esad düşmanlığına ortak olmak değil midir? Ayrıca bunlara fazla kıymet vermek bizim gücümüze saygısızlık olmaz mı? Bugün aldığımız bütün yerleri ve yarın alacağımız bütün Afrin bölgesini ÖSO'ya terketmek Suriye'nin toprak bütünlüğünü parçalamaktır. Her vesileyle tekrar ettiğimiz "Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması hedefimizdir" iddiası bu davranışla temelden yıkılmayacak mıdır? Bulunduğumuz bölgede çok dikkatli olmak zorundayız. Bu coğrafyada devlet yönetiminde duyguya yer yoktur. Milli menfaatler ile akıl, daima akıl esas olmalıdır. Dünya siyaseti ve bölgemizin her gün ağırlaşan şartları Şam rejimi ile iyi ilişkiler içinde olmamızı gerekli kılıyor.
Afrin harekâtı milli bütünlüğümüz ve ordumuzun dirayetiyle başarıya ulaşacaktır. Ancak askeri başarılar doğru politikalar ile bütünleştirilmezse istenilen neticeyi sağlamak mümkün değildir. Bütün mesele bu başarıyı dengeli politikalarla kalıcı kılmak ve zaaf göstermemektir. Bugün bulunduğumuz dönemeci iktidar iyi görmelidir. Dileğimiz Türkiye'nin aklın ve milli menfaatlerin doğrultusunda hareket ederek, bu tarihi fırsatı değerlendirip bölgede ve dünyada lâyık olduğu yeri almasıdır.