Türkiye'de 1 Mart'ta Resmi Gazete'de yayımlanan yeni bir yönetmelikle zeytinliklerin maden projelerine açılması mümkün hale geldi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan Maden Yönetmeliği'nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'te, "elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin" zeytinlik alanlarına denk gelmesi durumunda "zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının taşınmasına" Bakanlık tarafından izin verilebileceği belirtiliyor.
Buna karşın Türkiye'de 1939 yılında hayata geçen ve "Zeytincilik Kanunu" olarak bilinen bir yasa hâlâ yürürlükte. 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun, bugüne kadar zeytinliklerin korunmasında kilit rol oynadı.
Örneğin 2013-2015'te Manisa'nın Soma İlçesi'ne bağlı Yırca Mahallesi'nde yapılması planlanan bir termik santral projesi için 3573 Sayılı Yasaya dayanılarak çıkarılan Yönetmelik'te yapılan değişiklikle zeytinlikler "kamu yararı" aranmak koşuluyla maden ve yenilenebilir enerji projelerine açılmıştı. Bunun ardından Greenpeace başta olmak üzere çevre örgütlerinin çalışmalarıyla açılan davalar sonucunda Danıştay iptal etmişti.
BBC Türkçe'ye konuşan Çevre Hukukçusu Av. Gökhan Candoğan, Danıştay'ın bu kararında "zeytinliklerin amacı dışında kullanıma ve yapılaşmaya açılması anlamına gelmesinin" etkili olduğunu belirtiyor.
Yeni düzenlemenin 3573 Sayılı Yasa'nın temel kuralını açıkça ihlal ettiğini söyleyen Candoğan, yönetmeliklerin ilgili kanunların sınırlarını aşmayan düzenlemeler içermesi gerektiğini belirtiyor.
Kanun'un 20'inci maddesi, zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 km mesafedeki alanlarda "bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılması ve işletilmesini engelliyor. Burada "Zeytincilik sahaları daraltılamaz" ibaresi de yer alıyor.
Zeytinliklerle ilgili özel yasada herhangi bir değişiklik ya da istisna sözkonusu değilken, Maden Kanunu yönetmeliğinin dolaylı bir düzenleme sayıldığı söyleyen Candoğan, bu nedenle değişikliğin normlar hiyerarşisine aykırı olduğunu ve "yöntem saptırması" olarak görülebileceğini belirtiyor. Candoğan bunun usül anlamında da doğru olmadığını söylüyor.
Zeytin ağaçları taşınabilir mi?
Düzenlemede madencilik faaliyetinin başlayabilmesi için ilgili firmaların "sahayı rehabilite ederek eski haline getireceğini taahhüt etmesi şartı" var.
Çevre temelli hak örgütleri başta olmak üzere kamuoyunda yoğun tepki alan bu değişiklikle ilgili Enerji Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada sahadaki zeytin ağaçlarının taşınmasının Tarım ve Orman Bakanlığı'nın iznine bağlandığı ve ağaçların kesilmeyeceği belirtiliyor.
Taşınmayla ilgili tüm masraf ve taleplerden, madencilik faaliyetlerini yapacak firmalar sorumlu tutuluyor. İlgili firmanın taşınan ve tutmayan her bir zeytin ağacına karşılık beş yeni fidan dikmekle yükümlü olacağı belirtiliyor.
Türkiye Ormancılar Derneği'ne göre zeytin ağaçlarının ilgili düzenlemeyle taşınması teknik olarak mümkün değil. Dernek bugün paylaştığı açıklamada bunu şu sözlerle açıklıyor:
"Ağaçların taşınması ekolojik ortamların taşınması anlamına gelmez. Ekosistemi taşıyamazsınız. Zeytinlik, olduğu ortamda zeytinliktir. Zeytinliği taşıyacağınız yer yoktur. Varsa zaten orası da zeytinlik yapılmıştır. Madencilik faaliyetinin bitiminde, o alanın tekrar zeytinciliğe uygun hale gelemeyeceği çok açıktır. Kamuoyunu yanıltmak için konulmuş bir şartır."
Düzenlemeye tepki gösteren Ekoloji Birliği tarafından yapılan açıklamada ise "'Kutsal Zeytin' yoksulun ağacıdır. Köylünün, çiftçinin geçim kaynağıdır. Köylüler zeytin geliri ile çocuklarını okutur, evlendirir. Ülkemizdeki yüz binlerce çiftçinin yaşamı yalnızca zeytine bağlıdır. Bir zeytin ağacının büyümesi yıllar almaktadır. Yok edilen zeytinliklerin kısa sürede yerine getirilmesi mümkün değildir" deniyor.
Madencilik alanlarının rehabilitasyonuysa tartışmalı bir konu ve sözkonusu değişiklikte madencilik faaliyetleri için gerek alan büyüklüğü gerek mandecilik türü ya da süresiyle ilgili bir sınırlama yok.
'Düzenlemenin geçerli olmayacağını düşünüyorum'
Av. Candoğan ilgili düzenlemede bu konularda yeterince detaya girilmemesinin istenmeyen sonuçları olabildiğini belirtiyor:
"Restorasyon oldukça maliyetli bir iş. Dünyanın birçok bölgesinde maden şirketlerinden uzun vadede bir garanti istenmiyor. Bunun sonucunda şirketler tahrip ettikleri alanlarda işlerini bitirdikten sonra batmış gibi gösterilip, tüm bu maliyetlerin kamuya yüklenmesi gibi uygulamalar görünebiliyor."
Birleşmiş Milletler'in (BM) Biyoçeşitlilik Platformu ve İklim Değişikliği Paneli tarafından geçtiğimiz yıl ortak yayımlanan bir rapor, iklim kriziyle mücadelenin başarıya ulaşmasının ancak biyoçeşitlilik kriziyle birlikte ele alınmasıyla mümkün olduğu belirtiliyordu. Burada önceliğin ormansızlaşma ve ormanların tahribatının engellenmesi olmak üzere ekosistemlerin korunması ve onarılmasına verilmesi gerektiği vurgulanıyordu.
Türkiye'de Şubat sonunda "Türkiye'nin iklim değişikliği ile mücadelede yol haritasını belirlemek" üzere beş gün süren İklim Şurası etkinliği düzenlendi.
Şura'dan kısa bir süre sonra gelen kararın bu olmaması gerektiğini söyleyen Av. Candoğan, iklim krizinin aciliyeti gibi "üst boyutlarıyla" kararın kabul edilemeyeceğini söylüyor.
Candoğan, "Karşı dava açılması halinde düzenlemenin geçerli olmayacağını düşünüyorum." diyor ancak dava açılıp karar verilenceye kadar zeytin sahalarında madencilik izinlerinin verilmesi ve faaliyetlerin başlaması mümkün olabilir.