25 Eylül 2014 17:25
Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen, isim vermeden 22 Temmuz operasyonu kapsamında ve son olarakta taltif suçlaması ile başlatılan operasyonda gözaltına alınan ve tutuklanan polislere atfen, "Hepsi diyor ki zerre kadar haram lokma ağzımızdan içeriye girmedi diyorlar, yalan söylemedik, Zift medyasıyla her gün bir tarafa zift savurmadık. Allah'a binlerce hamd ve sena olsun. Masumiyetimiz içinde gayri masum gösterilerek akla hayale gelmedik tecavüzlere, taarruzlara maruz kaldık" diye konuştu.
Gülen'in herkul.org'ta "Mazlumlara Düşen Vazifeler” başlığıyla yayımlanan (25 Eylül 2014) açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Varsın bazıları bugün size zulm etsinler. Hadden efsun zulümler irtikap etsinler, önemli değil. Bunlarda sizin defteri hasenatınıza hasenat olarak kayd olur. İnşallah büyük günah işlememişinizdir. Büyük günah değil de, zannediyorum sizin gibi böyle adanmışlar, hizmetten başka mülahazası olmayan insanlar, teheccüdü terk etmeleri de günahtır, evvabini terk etmeleri de günahtır. İnşallah bu kadarlık bile bir günaha girmemişinizdir. Şayet böyle bir günaha girilmişse, Cenab-ı Hakk'ın bu eleme faslında sizin o günahlarınızı izale etmek için sizi arındırıyor demektir. Yani belalar ve musibetler birer arındırma kurnası, musluğu olmuştur. Arındırıyor orada. Diyor ki ‘Bundan sonra, en büyük farzdan, en küçük adaba kadar hepsine kemali hassasiyetle dikkat edin. En büyük haramdan, en küçük mekruha kadar, onlardan da uzak durun, zinhar. Elinize, ayağınıza, gözünüze, kulağınıza, dilinize, dudağınıza dikkat edin. Hiç birine günah işletmeyin. Rüyanıza bile günahların misafir olmasına meydan vermeyin. Ağzınıza bir arpanın 7'de 1'i kadar haram koymayın. Dilinizi, dilinizin ucu ölçüsünde uygun olmayan şeylerde kullanmayın. Gözünüzü uygun olmayan şeylerin 10'da 1'inde kullanmayın. Olmayacak şeylere, 10'da 1'ine kulak kabartmayın. Kafanızı olumsuz şeylerde yormayın. Hep pozitif düşünün, müspet hareket edin, müspet davranın, her zaman Allah yolunda olmaya çalışın.' Cenabı Hak bunları tembih için belki bizi böyle bir elekten geçiriyor.
‘Vaktinde eda edemediğiniz şeyleri kaza etmeye bakın’
Bir taraftan olup biten şeyleri umursamama. Bu çok önemlidir. Belki şimdiye kadar bazı hususlarda ahesterevlik ettik. Çok önemli bizim dinimize ait değerleri, milletimize ait değerleri, ruh ve mana köklerimize ait değerleri, dünyaya duyurma, kendimizi o çerçevede tanıtma adına ahesterevlik ettiğimizden dolayı Cenab-ı Hak bizi bir yönüyle vites değiştirmeye zorluyor burada. Bazı şeyleri siz ihmal ettiniz, kazaya bıraktınız, şimdi daha hızlı hareket ederek, vaktinde eda edemediğiniz o şeyleri kaza etmeye bakın. Niye Allah'ın Resulü (sas), benim namım -namı celiline kurban olayım- güneşin doğup battığı her yere ulaşacaktır dedi. Size bir hedef gösterdi. Niye daha evvel Antarktika kıtalarına gitmediniz, var mı birisi ona da duyuralım. Neden yıldızlara yollar araştırmadınız. Neden bilmem efendim Meksikalara gitmediniz, Alaskalara gitmediniz, Grönlandlara gitmediniz. Neden gitmediniz diye sorar. O Osmanlı'da o yüksek hedef, o gayeyi hayal, neden onu siz kendi aranızda realize etmediniz diye sorar. O hedefe kilitlenirseniz o mevzuda realize ede bileceklerinizi edersiniz. Etmeyenler mevzuunda da Cenab-ı Hak sizi niyetlerinizle mükâfatlandırır. Gidiyorduk ya Rabbi, yollar takılmadan geçilmiyordu.
‘Her köşe başında bir gulyabani ile karşılaştık’
Değişik şeylere takıldık. Arzu ettiğimiz istikamette hızlı hareket edemedik. Sende biliyorsun bunu. Her köşe başında bir gulyabani ile karşılaştık. Dolayısıyla bu yüksek mefkûreyi realize edemedik vaktinde. Özür dileriz, bizi affet Allah'ım deriz, Cenab-ı Hak'ta affeder. Önemli olan o mevzuda esasen hep dipdiri olmak, çok ciddi bir metafizik gerilim içinde bulunmak. Belki bundan dolayı Cenab-ı Hakk bizi bir vites değiştirmeye sevk etti. 4 müydü, 5 miydi, 6 mıydı en yüksek vites, niye 16 değil bu filan. Efendim ona çıkarır ve o hızla Allah'ın izni inayetiyle temkine, dikkate, teyakkuza da dikkat ederek temkinli, teyakkuz içinde hareket ederek değişik falsolara sebebiyet vermeden, öyle hareket etmediniz. Böyle bir tembihse bu da yine onun değişik tecelli dalga boyunda bize bir lütfudur, bir ihsanıdır. Liyakatimiz var- yok, bize ihsanda bulunuyor, yüksek ufukları gösteriyor, yüksek ufuklara sevk ediyor bizi. Meselenin bir bu yanı var. Şimdiye kadar o yüksek gaye-i hayali, o ruh ve mana köklerimizden süzülüp gelen üsareleri dünyaya neden duyurmadık diye belki bundan sonra biraz da o mazlumiyyet, mağduriyet, mahkûmiyet ve baskı psikolojisini kendi lehimizde değerlendirerek dünyaya anlatma mecburiyetindeyiz.
‘Bu dönemde riyazi genişlemeden hendesi genişlemeye geçmek lazım’
Evet, insanlar böyle mazluma, mağdura, baskı görene, sebepsiz yere içeriye atılanlara, uygunsuz laflara muhatap haline getirilenlere, uygunsuz laflar karşısında muhatap haline getirilenlere acırlar. Kapılarını aralarlar onlara karşı. Size sizin yakınlarınız bu mevzuda yüz vermiyor, itapta bulunuyorlarsa şayet, bizim kapılarımız ardına kadar açıktır derler. İnsan psikolojisinde vardır bu. Bence bu ruh haleti değerlendirilmesi lazım. Şimdiye kadar gitmediğimiz yerlere gidenler bir kere daha gitsinler. Sonra en başta yüze bine tekabül eden birileriyle görüşsün onlara anlatsınlar. Teker teker her birine anlatma değil, yüzlere binlere tekabül eden birlere anlatsınlar bunları. Öylelerine anlatsınlar ki onlar kendi mahfillerinde bulunan insanlara anlattıklarında o bire anlatma binlere anlatma gibi olsun. Böylece o yüce davanız hakikaten çok hızlı bir hendesi genişlemeye, geometrik genişlemeye ersin Allah'ın izniyle. Tabiri diğerle riyazi genişlemeden hendesi genişlemeye geçmek lazım bu dönemde. Bu dönemi öyle değerlendirmek lazım. Bu iyi bir fırsattır. Arkadaşların moraline bakınca esasen o tazyik içinde olanların bile çok yüksek moralleri olduğunu görüyoruz. Hiç sarsılmadıklarını, hislerini intibalarını dışarıya Seyyidina Hazreti Yusuf gibi intikal ettirdiklerine şahit oluyoruz. Elhamdülillah.
‘Gayri masum gösterilerek akla hayale gelmedik taarruzlara maruz kaldık’
Burada zindanda kodeste bile birilerine bir şey anlatma imkânı oldu, doğdu. Elhamdülillah. Darlıkta sıkıntı içinde namaz kılma, bayram namazı kılma, oruç tutma, daha değişik ibadetü-taatta bulunma. Bu sıkıntılarda bunun ayrı bir tadı varmış. Hakikaten öyledir yani. Belki belli bir dönemde, bir iki dönende kıtmire de nasip oldu öyle, ayrı bir zevki, ayrı bir lezzeti vardır. Dıştan Yahya Kemal'in ifadesiyle mukassi görünür ama bambaşka bir lezzet, bambaşka bir halavet var. O zindanlarda, o tevkifhanelerde, o Medrese-i Yusufiyelerde değişik yerlerde gördüm bunu. Adeta ibadetinizin sizin katlandığını kendiniz bile hisseder gibi olursunuz. O arkadaşlarımız hani o ufku tam kavramışlar kavramamışlar fakat oraya girince Allah kavratmış gibi, baya bir veli gibi, ciddi bir teslimiyet, ciddi bir tevekkül, ciddi bir tebviz, ciddi bir sika düşüncesi içinde Cenab-ı Hakka öyle ram olmuşlar ki. Kendileri bulundukları durumdan şikâyet etmiyorlar. Dışarıda onları düşünen insanları teselli eder mahiyette orada mektuplar dışarıya gönderiyorlar. Dışardakileri teselli etmek adına, Elhamdülillah. Onların bir günahı var mıydı yok muydu? Hepsi diyor ki zerre kadar haram lokma ağzımızdan içeriye girmedi diyorlar, yalan söylemedik, simsi iftira etmedik, sülük demedik, paralel demedik, haşhaşi demedik, karmati demedik, vahidin demedik, hain demedik, inlerinden şüphe ediyoruz demedik, kâfir demedik, mülhid demedik, münafık demedik. Zift medyasıyla her gün bir tarafa zift savurmadık. Allah'a binlerce hamd ve sena olsun. Masumiyetimiz içinde gayri masum gösterilerek akla hayale gelmedik tecavüzlere, taarruzlara maruz kaldık.
‘Dünyadaki insanlar bundan haberdar olmasa bile haberdar olan birisi var’
Hz. Aişe Validemizin maruz kaldığı şeylere maruz kaldık. Dünyadaki insanlar bundan haberdar olmasa bile haberdar olan birisi var bundan. Zalimlere dedirtir bir gün Hz. Mevlâ, Hz. Yusuf'un kardeşlerinin dediği gibi Mekkeli müşriklerin Efendimiz (sav)‘e dediği gibi, Zalimlere de Allah burada olmazsa burada öbür tarafta mutlaka bunu dedirtecektir. O duruma düşmelerine Cenab-ı Hakk fırsat vermesin. Siz bir tarafta zulme maruz kalırken haksızlıkla inim inim inlerken, ayaklar altında çiğnenirken bir yönüyle belki ırz payimaline, namus payimaline itilirken, her şeyinizle uğraşılırken fakat siz katiyen bu tür densizliklere tenezzül etmeden hep imanın verdiği o âli cenaplıkla, o civanmertlikle, o entelektüel ahlakıyla hareket ederek Allah'ım onlar olmadan biz cennete bile girmeyiz diyecek kadar, gerçek alıcı olan bir insan tavrıyla hareket etmek. Ben hakkımdan vazgeçiyorum ya Rabbi. Ama dedikleri şeyler içinde Sana Raci olan bir şey varsa, orada Sana Raci olan şeyler mevzuunda hakkımı helal ettim deme terbiyesizliğini de irtikap edemeyiz. Orada hizmete hakaret varsa, Hz. Ruh-ul Seyid-ül Enâm'ın yoluna hakaret varsa, o mücedditlerin yoluna hakaret varsa, İslam'ı neşri gaye-i hayal yapmış atalarımızın yoluna o milli mefkûremize karşı hakaret varsa onları affetmek bize düşmez. Onları affetmeye kalkmak teşebbüs etmek o hakikatlere karşı saygısızlık, Allah'a karşı da terbiyesizlik sayılır. Biz ancak bize ait olan şeylerde hakkımızı helal edebiliriz. Böyle alacaklı olma çok önemlidir bu. Bundan dolayı üzülmemek lazım. Şimdi arkadaşlarımıza bizim mülayemet düşüyor. Önemli olan. Ben hiç öfkelenmiyorum, kızmıyorum. Kızdırılacak bir şey olmayınca ben de kızmıyorum hiç. Önemli olan gelip size bir çuvaldız batırdıkları zaman of dememek yani. Orada öfkelenmemek. Başınıza bir balyoz vurdukları zaman orada öfkelenmemek. Bu açıdan da esas şimdi madem öyle bir mazlumiyyet, mağduriyet var burada değerlendirilecek bir şey var. Hali leyyin, kavli leyyin, tavrı leyyin, beyanı leyyin. Hep yumuşaklıkla anlatmak. Uhud'taki muvakkat hezimeti müteakip, “Allah'ın rahmetiyle sen onlara karşı hep yumuşak oldun.” Evvela bir iltifattır bu ve onun karakterini orada aksettirmektir. Yüksek ruh haletini, o yüksek insanüstü tabiatını aksettirmedir. Allah'ın rahmetinin gereği olarak, sen o çevrendeki insanlara hep böyle yumuşak oldun diyor. Yumuşak oldun, yumuşak ol demiyor.
“Size yanlış yapanlar için ‘Allah'ım bizi de onları da rahmetinin enginliğinle bağışla’ demeli”
Hz. Musa ile Efendimiz arasındaki farkı da ondan görmek lazım. Hz. Musa Hz. Harun'u, Firavun'a gönderirken, “Kavl-i leyyinle yumuşak bir dil kullanın ona. Konuştuğunuz şeyler mahz-ı hak olsun. Fakat orada kullanacağınız üslup da konuştuğunuz şeyler kadar kıymetli ve yerinde olsun.” O usule riayet edelim diye üslupla o usulün temel esaslarını yıkmayın. Usulü, esası harap etmeyin. Ona öyle diyor. Efendimiz'e ise mazhariyetini hatırlatıyor, ‘Sen böyle bir şeye mazharsın.' diyor. Nasıl oluyor bu? Bu bir istifham cümlesi. Sen böyle haşin, katı kalpli olsaydın, çevrenden dağılıp gideceklerdi' diyor. Yani iltifat ediyor. Demek ki, Sen böyle haşin ve katı kalpli değilsin. Neden değilsin? İşte çevrenden dağılıp gitmediler baksana kümelendiler etrafında. Ölesiye senin için mücadele veriyorlar. Öyleyse bir şey diyor burada “Öyleyse orada içtihat hatası yapan o insanları sen de bağışla.” Okçular tepesinde dedin ki, ‘Kartallarla bizim vücutlarımızı kaldırsalar yerinizden ayrılmayın' Emre itaatteki içtihatlarıyla anlayamamadan dolayı, galiba iş bitti deyip yerlerinden ayrılan o insanlar orada bir içtihat hatası yaptılar. Bir sevap kazandılar, iki sevap kazanma hakkını kaybettiler. Bir sevap kazandılar. Sen bunları affet diyor, bir de onlar için mağfiret dileğinde bulun. Size, bize bir ahlak talim ediyor burada. Size yanlış yapanları affedin. Onlar için de “Allah'ım bizi de onları da yarlığa, rahmetinin enginliğine bağışla bizi.” demeli. Sonra yapacağınız şeyler mevzunda meseleyi yeniden bir kere daha meşverete bağlayın. İstişare edin. Sonra bir kerede bir işe karar verdi mi, dişini sıktığı gibi Allah'a tevekkül ol. “Sen Hakk'a tevekkül kıl Tefviz et ve rahat bul Hakkına râzı ol Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler… Zannetme ki gayr eyler Ârif anı seyreyler... Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler. Hallâk-ı Rahim oldur. Rezzâk-ı Kerîm oldur. Fa'âl-i Hakîm oldur. Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler.”
‘Onların algı oluşturmalarına bakmadan Allah'ın izni inayetiyle daha büyük şeylere talip olmalıyız’
Tefvizi umur etme bir taraftan da o yani. Bir taraftan hakkımızda mevcut konjektörün şartları çok iyi değerlendirme. Bugüne kadar yapamadığımız şeyleri yapmaya çalışma. Onların ürkütmelerine, algı oluşturmalarına bakmadan belki onları hep lehimizde çok önemli bir metafizik gerilime bir vesile sayarak hızımızı artırma Allah'ın izni inayetiyle daha büyük şeylere talip olma. Yıldızlarda gideceğimiz yer var mı? Marsta. Çinliler veyahut Hintliler geçenlerde uzaya bir uydu göndermişler. Bir kere gelmişti bir çocuk oradan buraya geldi beni ziyaret etmek için. Marsta çocuk belki vardır. Fakat biz vardır diye bence aramalıyız biz onları. Nam-ı Celili Muhammedi oralara da taşımalıyız. Yahya Kemal, ezan şiirinde, “ Sultan Selim-i Evvel'i râm etmeyip ecel, Fethetmeliydi âlemi Şan-ı Muhammedî. Gök nura gark olur nice yüz bin minareden Şehbal açınca Ruh-u Revan-ı Muhammedî. Ervah cümleten görür Allah-ü Ekber'i Akseyleyince arşa Lisan-ı Muhammedî” (sas)
‘Zift atanlara karşı siz okunuzun ucuna bir tane gül takın onlara gül atın’
Evet, küreyi arz da bitti iş. Göklerde gezegenler arasında sistemler arasında Nam-ı celili Muhammedi'nin şehbal açması içi oralara kadar yolumuz var deyin bence. Hiç bitmeyen bir yola girmek lazım namütenahi istikametinde hiç bitmeyen bir yola girmek lazım Allah'ın izni ve inayetiyle o niyeti taşımak lazım. Dünyaya talip olmak meseleyi sadece dünyaya bağlamak, dünyadaki işlere dûn-himmeliktir. Bu pespayeliktir. Himmet çok ali tutulmalı. Evet din için yapılan bu hususlar için değer bu bence… Nam-ı celili Muhammedi için değer bu… Bir taraftan bu bunu yapmak, diğer taraftan da kendi karakterimizin gereği başkalarının deyip, ettiğini tekrar etmemek, söylememek, onlarla meşgul olmamak lazım. Herkes karakterinin gereğini sergiler. Zift atarlar zift atanlara karşı siz okunuzun ucuna bir tane gül takın gerin, yayınızı onlara gül atın. Tavzih, tashih,tezhip, hakkınız mahfuz, genel haysiyet ve şerefiniz bahis mevzu olduğu için ona bir şey diyemem bence. Kimsenin de ona itiraz etmeye hakkı yoktur. İtibari umumidir o. O ayrı bir mesele ama huşunetle, hırçınlıkla size davranan insanlara mukabil bence siz gül yağı serpiştirin, oklarınızın ucuna birer gül takın, her tarafa her taraf ıtır çarşısı gibi gül saçsın gül çarşısı gibi gül kokularıyla tütüp koksun Allah'ın izni inayetiyle. Bir de İbn-i Hacer'in bir sözü var… Üstat da değerlendiriyor onu…Diyor ki “Eğer her havlayana bir taş atsan yeryüzünde taş kalmaz.” Bu defa da kaldırımlarda kullanılacak taş bulamazsınız. Bence bırakın taşlar yerinde dursun, onlarda havlamaya dursun. Siz de karakterinizin gereğini yerinde sergilemeye durunuz. Allah'ın izni ve inayetiyle. Yanlış dedimse Allah affetsin. Baş yardımsa siz de kusura bakmayın. Onlara da dokunan bir yanı varsa onlar da zannediyorum çok Ali Himmet olduklarından dolayı bağışlarlar.
© Tüm hakları saklıdır.