DİĞER
"Rancière’in dissensus dediği şey, arka planda devamlı var olan fiiliyatın, yeni bir anlamla ortaya serilerek müşterek anlamlandırmayı darmadağın etmesidir. Politik öznelerin kamusal haklarına meşruiyet sağlayan şey, yine onların tüm kamusal haklarını askıya alan hakların kendisidir. Rancièreci dissensus tam olarak bu toplumsal kısa devredir."
Muharrir’in en fantastik yanı “son 30 yılın edebiyatı”nı yok sayması ve böylelikle farkında olmadan 60 yıl sonra aşağı yukarı kendisi gibi heyecan, vaatler, hakikatler içinde ortaya çıkacak ikinci Tuncay Birkan’a “hak dağıtmak üzere” davetiye çıkarmasıdır.
Kitap çıkarmakta felaket bir yan var. Estetik alanda etiğin kurban edilişinde rezil bir yan var. Ayhan Geçgin bu rezaleti, bu felaketi yok saymadan yazıyor...
Tanıklığı imkânsız kılan, anlamı yok eden, dile gelmeyen felaketi tahayyül edebilmemizi sağlayacak bir temsil mümkün mü? Daha önemlisi, felaket nasıl temsil edilmeli?
Kristin Ross, 1871 baharında dünyayı sarsan yetmiş iki günün, mucizevi başlangıcı ve trajik bitişiyle, olmuş bitmiş tarihini yazmak iddiasında değil. Ross, Paris Komünü'nü “yaşanan ile tasarlanan diyalektiğinde” bir noktadan inceliyor...
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık