DİĞER
Klişelerin biçimi, imgeleri ve maksadı bellidir. Söylendikleri an itibariyle test edilmiş, onaylanmış, hatta kaçınılmaz oldukları varsayılır. Dolayısıyla tartışma olmaksızın edinilmiş fikirlerdir
Tarihsel anlatıda büyük ölçüde dilsiz ve görünmez olan çocukları duyabilmek ve görebilmek kolay değildir. Geride kendilerine dair birincil kaynak bırakamayan ya da çok az bırakanların tarihini yazmanın zorlukları yadsınamaz...
Soykırımın devlet eliyle inkâr edildiği bir ülkede yaşamayı sürdürmek, inkârın bir parçası olmadan mümkün değildir...
Son sürat giden bir tren, içinde çığlık çığlığa, şen çocuklar, güneş, tarlalar, ağaçlar.. İnsan yaşadığı kadar vardır, diyor Antranik Dzarugyan ve yaşadıkça mutludur
Hodorçur’a yolculuk, Canikyan için aynı zamanda cennete geri dönüşle eş gibi. Rapael, cennette geçen çocukluğunu arıyor, fakat karşılaştığı yıkıntıların, yanından hiç ayırmadığı, Peder Hagop Taşçıyan’ın 1910’da çektiği Hodorçur fotoğraflarıyla alakası yok
Kristin Ross, 1871 baharında dünyayı sarsan yetmiş iki günün, mucizevi başlangıcı ve trajik bitişiyle, olmuş bitmiş tarihini yazmak iddiasında değil. Ross, Paris Komünü'nü “yaşanan ile tasarlanan diyalektiğinde” bir noktadan inceliyor...
Ana Arzoumanian’ın kitabında yaptığı gibi deponun dışına çıkabilmek, diasporanın yerleştiği boşluktan kurtulup, “artık depolanmamış halimizle” yeni bir kimlik-beden-tarih kurmak imkânsız mı?
Birbirine âşık olan kadınların başka türlü insanlar olduğunu, başka türlü göründüklerini düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz, diyor Highsmith. Kızınıza bebek de alsanız bir kadına âşık olabilirsiniz kızlar!
Stefan Ihrig’in “Naziler Türkiye’den nasıl etkilenmişti” sorusu ekseninde örülmüş çalışması, Türkiye ve Almanya bağlamında bugüne dek milliyetçilik kurguları üzerine yazılmış her şeyin gözden geçirilmesini zorunlu kılıyor
Avedis Cebeciyan’ın günlüğü “Soykırım yıllarında bir Ermeninin subay olması ne demekti?” sorusuna cevap olarak da çok önemli bir tarihsel kaynak
Jay Walljasper imzalı Müştereklerimiz, vatan, millet, sakarya şovenizminden sıyrılıp, sokak, meydan, şehir, dere, toprak, hava, yani müşterekler üzerinden yeni bir aidiyet duygusunu diriltiyor
Funda Çoban'ın Sokak Siyaseti adlı çalışması yaşam alanlarımızı merkeze almasıyla, ayrıca da alan araştırması bağlamında Berlin'de gerçekleşmiş olması ve kısmen de olsa Gezi Direnişi'ni eksenine katmasıyla son derece ilginç bir okuma
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık