DİĞER
“Ressam Vasıf’ın Gizli Aşklar Tarihi alışık olmadığımız bir sanatçı tipinin romanı olduğu kadar, sanatçı aktöresinin ne olduğu hakkında da son derece önemli ipuçlarını barındıran bir çalışma. Murat Gülsoy bu kitabıyla hem unutulmuş birçok ressamı gündeme getiriyor hem de ülkemizde sanatla ilgilenmenin ağır bedellerine, sanatın özverilere dayalı üretim koşullarına dair panoramik bir resim çiziyor.”
Geçen ay Georg Büchner Ödülü’nü kazanan E. Sevgi Özdamar’ın cümleleri ile çizgileri arasındaki ortaklıklar: "Endonezya’da inci toplayıcılarının istiridyelere belli yerlerinden dokunduklarında kabukların kendilerinden açıldığını, desenlerinin birçoğunun da açılmaları için doğru yerlerden bakılmayı beklediklerini Sevgi’ye söylediğimde, bir an siyah gözlerinin sigara dumanının ardından parladığını gördüm."
"Hisar belki de çocukluğunun geçtiği ve kendisinin en ince detaylarına kadar anlattığı yalısına yönelmişti Göksu üzerinden. Önceleri abartı ve başarısız soyutlama olarak düşündüğüm Boğaziçi Yalıları’na artık başka türlü bakıyordum. Bu duygular içinde küçük kitabı tekrar okudum..."
"Yazarların perspektifiyle yüzlerini yan yana getirdiğimizde ilginç kesişmeler ortaya çıkıyor. Hakan Günday, Murat Özyaşar örneğin, yazdıklarına bakıldığında hüzünlü portreleri. Yiğit Bener ile Serra Yılmaz’ın mavi fışkıran bakışlarıyla kaleme aldıkları arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir? Niyazi Zorlu’nun, Defne Sandalcı’nın, Franko Buskas’ın, Mehmet Said Aydın’ın dış görünüşleriyle kurguları arasındaki ilişkiden bahsedebilir miyiz?"
“18 yaṣımda Ludwig Mies van der Rohe’nin Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’e yaptığı anıtı görünce mimarlık okumaya karar verdim. Mimarlığın toplumu geliṣtirebilen ve politik bir tavır almaya izin veren bir alan olması beni heyecanlandırmıştı. Sanat pratiğimde aradığım gerçeklik beni mimarlıktan uzaklaṣtırmıyor. Sadece daha özgür bir ortamda var olmamı sağlıyor; yani yaratıcı bir kaosun var olabildiği bir olanaklar alanı.”
"Bu silah heykelleri savaş imajları gibi geçirgen. Bakışlar karşı tarafa bir şeylere temas etmeden de geçebilir ve boşlukla kamufle olmuşlardır. Burada boşluk ikinci bir unsur olarak yer alır. Kavram da burada gizlidir. Boşluk nesnenin aynısı olan fakat görünmeyen, bize gösterilmeyen tarafıdır."
"Bir biçim olarak ortaya konmuş, bir anlamı, açıklaması olduğunu hissettiğimiz ama kendisini anlatımcı olarak ele vermeyen bu çalışmaların zaman ve mekân duygularına vurgu yaptığını söyleyebilirim: Sessizlik, yavaşlık ve izole edilmişlik gibi."
"Türkiye’nin bir Arte Povera (Yoksul Sanat) devrimine ihtiyacı var. En ilerici geçinen koleksiyoncuların çoğu 'görsel estetik' takıntılı. Çünkü beklentiler göz okşayıcılık üzerine. Müzelerimiz tercihlerinde hâlâ korunabilir, saklanabilir, dayanıklı, duvara asılabilir, belli boyutları olan, içerik olarak politik riskler taşımayan, ılımlı bir modernist estetiği takip ediyor."
"Taksim meydanının ölçeksiz, aksı kaçmış, şiddet görmüş tuhaf hali, kamusal alana dair hayal kırıklığımla, geleceğe dair belirsizlik ve umutsuzluk hislerimle örtüşüyordu. Bu hisler pek çoğumuz için pandemiyle başlamadı. Tam bir yıl evvel Sıraselviler Caddesi’nde, Taksim Meydanı’na çok yakın bir yerde bulunan SAHA stüdyoya gidip gelirken aklımda çok basit bir soru vardı: Bu meydanı yeniden sevebilir miyim?"
Konuk sanatçı olarak Berlin'de bir yıl geçiren Burak Delier, bu süre içindeki gözlemlerini ve tecrübelerini Necmi Sönmez'e anlattı: “Amacım sanat yapmak değil yaşamak; sanat, bir üretim veya "yapılan" bir şey olarak ilgilenmediğim bir faaliyet alanı.”
“Karantina süreci online platformlarda muazzam bir hareketlilik yarattı. Pandeminin sanat ortamına farklı etkileri var: Çevrimiçi olma, dijital tecrübeler, görsel kirlilik… Ama pandeminin yarattığı şok ve ardıl dalgalanmalar bence ‘eski normal’ arayışının yansıması olan ‘çevrimiçine sığınma’ ve sosyal medyaya saklanma eğilimini tetikledi.”
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık