Kilo vermek isteyenler genellikle kas kaybına dikkat etmezler, kaba kilo kaybı onları sevindirir. Oysa amaç yalnız kilo vermek değil, aslında kas kazanmaktır. Sanayide kas kazanmak ise sadece yatırım yaparak kapasite arttırarak değil, buluş yaparak, daha iyi yöneterek, verimlilik arttırarak buluşun önünü açmaktır. Konuşmaların özetinden okuduğum, sanayicilerin bunun değil, yalnız makine tesis yatırımı yapıp kapasite arttırmak yani devletten mali destek peşinde oldukları oldu, nitekim medya da toplantıyı bu şekilde özetledi.
Sık sık, ulusal ekonominin kaslarının bu konularda bizden daha uyanık olan bazı güney komşularımızın eline geçtiğini, bizim “yeni” yatırımcılarımızın ise gelişmiş ülkelerin elden çıkartıp, Hindistan ve benzeri ülkelere sattığı demir çelik tesislerine yatırım yaptığını öğreniyoruz. Bunun bir başka örneği “yerli ve milli TOGG yatırımı”dır. Çin otomobil üreticileri “kaslı” ürünleriyle ülkemize gelmektedir.
NBE de okuduğum şekliyle tasarlanan teşvik politikası ve şekli yine popülist ve yanlıştır.
Teşvik politikası piyasadaki aksaklıkları gidermek için düzenlenir. Bunların başında iktisatta “alışveriş maliyeti” dediğimiz, dolaylı vergiler, merdiven altı ticaret, işletmelerin çeşitli nedenlerle piyasadan, yatırımcılarından sakladığı maliyetler gelir.[1]
Önemli olan bu alışverişlerinin ardından, işletmelerin bünyesinde ve kendi, yönetim aksaklığından doğan “vekalet maliyeti”ni (agency cost) azaltmak, yönetmektir. Bu “maliyetin” ana nedeni yöneticiden usta başına kadar tüm üretim sürecinin sisteminin maliyetlerini, çeşitli nedenlerle ve bilerek kontrol etmemeleridir. Bunun sonucu olarak şirketler, rekabet gücünü yitirir, ya da hiç kazanamayarak, kaybeder. Sonuçta, yatırımcılar ve şirket eğer halka açıksa kaybeden toplum olur.
Bu satırları yazarken, dün Ankara’da açıklanan TUSİAD-TEPAV “Teknolojik Dönüşüm” araştırmasını gördüm ve heyecanla 100 sayfaya yakın çalışmanın yönetici özetine baktım. Heyecanla baktım, çünkü bu konuyu 60 yıldır izliyorum. Bu konu dünyada çeşitli kurumlarda, değişik açılardan ele alınıyor. Bir başka önemli konferans geçen yıl Paris’te toplandı ve üç gün sürdü, “Economics of Creative Destruction”.[2] Keşke TÜSİAD-TEPAV çalışması bunu da göz önüne alsaydı.
Cumartesi günü yapılan “sahur” sohbetinde bu konuların ele alındığını görmedim. Konuşanların tek endişe konusu kamunun uygun kaynak sağlamasıydı.
Bu görüş açısı ve ilkelerle tasarlanacak yeni nesil sanayi şehirleri, organize endüstri bölgelerinin devamı, yeni şehirleşme, yeni beton kule örnekleri, müteahhit kazançları olacaktır.
Selektif teşvik politikası her zaman yanlış olmuştur. Ulusal şampiyon yaratılmasını hedefleyen politika iki kez yanlıştır. Yerli ve milli otomobil bunun önemli örneğidir ve tek değildir. Malezya’’da Dr.Mahathir’in Proton markalı otomobili bir başka örnektir. Bunu düşünenler Fransa, Kore, Vietnam, Çin örneklerini incelemek zahmetine katlanmalıdır. Ender başarı örneklerinden biri Anadol’dur ve onu da Ford markası, Taunus’un üretim hattının Almanya’dan Türkiye’ye getirilmesiyle öldürmüştür. Pek beğenilen piyasa ekonomisi böyle politikalara izin vermez.
İkinci olarak, ekosistem mantığından uzak ve lojistik unsurunu taşımayan organize sanayi bölgeleri gayr-ı menkul geliştirme, rant yönetimi projelerine dönüşmektedir. Ülkemizdeki birkaç teknoloji merkezi dışında hemen tümü bu durumdadır.
Toplantıya katılan sanayiciler, ki aralarında yıllardır İSO üyesi olanların adını görüyorum, gerçek sanayici ise neye ihtiyaç olduğunu bilmeleri gerekir. İhtiyaç herhalde sembolik parasal oyalamalarla “yağlanma” değildir.
En önemli husus sanayinin kaslanmasının temel girdisi olan teknoloji ve doğru yönetim bilgisinin sağlanmasıdır. Bunun ivedi yolu. ODTÜ, Sabancı, Koç, Bilkent, İTÜ GİBİ üniversiteler üzerindeki siyaset baskısını kaldırmaktır. Bu kurumların ve onların yıllardır yaptıkları insan gücü yatırımının, fikir ve bilim ürünlerinin serbest bırakılması en önemli koşuldur.
Cumartesi “sahur” sohbetinde birtakım teknoloji destek rakamlarından söz edilmiş, bunlar gülünç derecede küçük rakamlardır. Ülkemizin gücü budur demek, biz başta Kore olmak üzere birçok ülkenin gerisine düştük, böyle teknoloji yatırımlarıyla daha da geriye düşeceğiz demektir.
Bunun sonucu ise düşük verimlilik, düşük katma değer ve yoksulluktur. Sokakları işgal eden Maseratti’ler, Maybach’lar ve benzerleri teknolojiye değil, cari işlemler açığına katkı yapmaktadır. Bir yandan trafiği birkaç yıllık ömrü olan ucuz teknolojilerle doldururken, öte yandan döviz bütçelerini böyle giderlerle ve vergilendirmeyerek boşaltmak, akıl işi değildir.
Ülkenin güçlenmesi hem üretim teknolojisinin hem de tüketim teknolojisinin kaslarının gelişmesiyle, bilinçlenmesiyle olabilir, ulusal şampiyonlar yaratmakla değil.
[1] Kurtoğu, Çelik, Değer Zincirinin Evrimi, Efil Yayınevi, Ankara 2023
[2] Akçiğit,U., Van Reenen J., The Economics of Creative Destruction, Harvard University Press, 2023, Cambridge, Massachusets
Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir?
Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.
Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi.
T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı.
1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı.
1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu.
Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir.
1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi.
2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.
2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu
A. Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.
|