07 Nisan 2025
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya “Türkiye ile Suriye’de çatışmamız kaçınılmaz” dedirten T4 hava üssü geriliminde tansiyon bir türlü dinmek bilmiyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın hafta içinde Türkiye'nin İsrail ile Suriye'de karşı karşıya gelmek istemediğini söyleyerek gerilimi düşürmeye çalışmasına rağmen İsrail Ankara’nın ülkenin orta kesimlerinde yerleşmeyi planladığı T4 (Tiyas) askeri hava üssü ile Tedmür hava üssüne füze ve roket yağdırmayı sürdürdü.
Saldırılarda bölgede bulunan TSK mensubu 3 Türk mühendisin hayatını kaybettiği iddia edilirken, Middle East Institute’de Terörle Mücadele ve Suriye Programları Direktörü Charles Lister, İsrail’in son 7 hafta içinde Suriye’de 48 hava saldırısı, 84 de kara saldırısı gerçekleştirdiği bilgisini paylaştı. İsrail’in hava saldırılarıyla tahrip etmeye çalıştığı T4 Hava Üssü, Anadolu Ajansı ekibi tarafından görüntülenirken son İsrail saldırılarının hemen akabinde bir Türk askeri heyetinin T4 ile Hama askeri üslerini ziyaret ettiği de ileri sürüldü.
BBC Orta Doğu muhabiri Lucy Williamson ise, “İsrail Suriye'deki saldırılarıyla Türkiye'ye meydan okuyor” başlıklı haber analizinde, “İsrail Savunma Bakanının Suriye'nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara'yı, ülkesine ‘düşman güçlerin’ girmesine izin vermesi halinde ‘çok ağır bir bedel ödeyeceği’ konusunda uyardığını” hatırlattı ve Tel Aviv yönetiminin asıl hedefinin Türkiye olduğunu yazdı.
Şimdi gözler ABD Başkanı Donald Trump’tan görüşme daveti alan Netanyahu'nun Washington’da bugün yapması beklenen temasların sonuçlarında olacak. Görüşmede İran ve Gazze meselelerinin yanı sıra Ankara-Tel Aviv gerginliğinin de ele alınması bekleniyor.
Bu arada, Dubai merkezli The National’a konuşan bir Suriyeli ordu komutanı Ankara’nın Tedmür’de (Palmira) üs kurma planlarını doğrulayan, bu doğrultuda istişareler yürüttüklerini ve bunun ülkesi için sevindirici olduğunun altını çizen bir beyanatta bulundu.
Geçen hafta T24’teki “Ankara ile Tel Aviv’in Tırmanın Suriye Gerilimi” başlıklı yazımda, Washington’a koltuğunun altında T4 (Tiyas) ile Şayrat hava üslerine TSK askerleri konuşlandırma teklifi ile gittiği ileri sürülen Fidan’ın Washington ziyareti öncesindeki İsrail saldırılarını hatırlatmış, Ankara ile Tel Aviv’in Suriye topraklarında sıcak çatışmayı da içerebilecek bir gerginlik noktasına doğru ilerlemekte olduklarını gösteren gelişmeleri ayrıntılı olarak sıralamıştım.
Fidan’ın ABD'li mevkidaşı Marco Rubio ile Washington’da görüşmesi sonrasında bir basın toplantısı düzenlenmeyişini Fidan’ın teklifine yönelik olgunlaşmış bir sonucun çıkmamış olma ihtimaline de bağlamıştım.
Doğal olarak şu noktada akla gelen soru şu:
Acaba ABD Dışişleri Bakanı Rubio, Fidan’a o görüşmede mealen şöyle demiş olabilir mi?
Kürtlerin asli unsuru olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Şam yönetimi ile anlaşmaları ve yeni yönetime tabi olmaları konusunda yapıcı rol oynayarak bir mutabakat metni imzalamalarını sağladık. SDG’nin ağırlık merkezini teşkil ettiği Suriye Kürtlerinin Şam yönetimi tarafından kurulacak geçiş hükümetiyle ilgili istişarelerin ve neticede kabinenin dışında tutulması isteğinize de karşı çıkmadık. Arzuladığınız üzere, SDG birlikleri altyapıları açısından hayati gördükleri Fırat’ın batısındaki noktalardan da tamamen çekilecek. İstedikleriniz bunlar değil miydi! Yani sizin için Suriye’nin kuzeyindeki olası tüm tehditleri ortadan kaldırdık, kaldırıyoruz. Şam yönetimi ile SDG arasında 250 kişiyi kapsayan geniş çaplı bir esir değişimi gerçekleşmesine de ön ayak olduk. Suriye’de sizin için daha ne yapabiliriz ki! PKK’yı silah bıraktırma konusundaki inisiyatifinizi ve tarihi uzlaşınızı da takdirle karşılıyoruz. Ancak İsrail’in Suriye’deki bazı hedefleri vurması bu ülkenin güvenlik gerekçeleriyle gerçekleştirdiği bir şey. Bu konuda ancak Ankara ile karşı karşıya gelmemeye dikkat etmeleri hususunda özenli olmalarını tavsiye edebiliriz, o kadar. Ama tabii Tel Aviv ile bir konuşalım bakalım. Keep in touch!
Nitekim ikilinin görüşmesinin akabinde, Ankara tarafından PKK’nın Suriye uzantısı olan terör örgütü olarak görülen SDG güçleri, yıllar önce Rojava altyapısı için kritik önem taşıdığı ileri sürülmüş (Fırat’ın batısındaki) Teşrin Barajı ile Karakozak Köprüsü’nden de 2 Nisan tarihinde çekildi. Ertesi günlerde ise SDG’ye bağlı güçlerin yıllardır denetim altında tuttukları Halep’in Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinden de Fırat’ın doğusuna çekildiklerini ve buraların idari olarak Halep kentine bağlanması, güvenlik sorumluluğunun da Suriye İçişleri Bakanlığı’na devredilmesi konusunda mutabakat sağlandığını öğrendik.
Belli ki Ankara ile Washington’un da imzacıları arasında olduğu bir Suriye yol haritası var ve işler durumda.
Peki o zaman Ankara’yı endişelendiren ne?
Ankara ile Washington arasında Suriye temelinde Aralık 2024’ten bu yana bir anlayış birliği ve mutabakat vardıysa, acaba bu mutabakatın ve yol haritasının Fırat’ın doğusunda bir Kürt özerk yönetimi kurulmasını içeren ikinci fazı da olacak mı? Ve o özerk yönetimin Tel Aviv ile ikili ilişkiler kurma, anlaşmalar yapma serbestisi içinde olması ihtimali, İsrail’in Suriye’yi dört aydır bombalara boğması üzerine Ankara’yı Şam yönetimi ile görüşerek ön-almaya yönelik adımlar atmaya itmiş olabilir mi? Ankara’nın planları içinde İsrail’e balistik olarak karşılık verebilecek bir mesafe/konuma yerleşerek Suriye’de İsrail’i dengeleyici ve sınırına yaklaşmasını engelleyici bir rol oynamak da var mı? Ya da “gel anlaşalım, Suriye’nin birlikte garantörü olalım, ama şartlarım var” demek planlar arasında olabilir mi?
Washington’un hesapları içinde ise “40 katır mı 40 satır mı” ikileminde kalmış Suriye'nin bir gün İbrahim Anlaşmalarını imzalayarak -bu ülkeyi aylardır sıfır tehdit almasına rağmen kesintisiz bombalayan- İsrail'i resmen tanıması ihtimali de olabilir mi? Peki ya İran hesapları içinde Türkiye’ye de özel bir “yer” vermek?
Tüm soruların cevabını bilmesek de tarihe doğru soruları sorarak ilerlemek her zaman yol gösterici ve önemli. Ateşkesi rafa kaldırarak Gazze’deki kıyımda vites yükseltmiş, Filistinlileri kuşatma altındaki bölgeden etnik olarak arındırma stratejisinin bir parçası olarak son olarak güneyde Morag Koridoru’nu da kurmuş, 4 ay içinde Suriye’ye 730 hava saldırısı gerçekleştirmiş, bir taraftan da İran’a tehditler yağdırmakta olan Netanyahu’nun bugünkü Washington görüşmesi ve sonuçları bütün bu sorular bağlamında daha da önemli.
Trump’ın Ukrayna Savaşı’nı sona erdirecek barış planı son şeklini aldı. İş silahların susması yolunda son engelin aşılmasına kaldı ama bu kez şartlar Kiev yönetimine 2022 İstanbul müzakerelerini aratır nitelikte
ABD ve İran heyetlerinin müzakeresinde 3. tur gözükürken dünyanın kalıcı bir barışa ne ölçüde yaklaştığını bilmiyoruz. Bildiğimiz, Trump, Putin ve Şi’nin Yalta 2.0’ına kadar tarafların birbirlerinin nüfuz bölgelerini tam olarak tanımayacağı
ABD ve İran heyetleri Umman’da niçin görüşüyorlar? Gelişmelerin arka planında hangi jeopolitik hesaplar yatıyor? Nükleer odaklı denilen müzakerelerde başarı ve başarısızlık ne anlama gelebilir?
© Tüm hakları saklıdır.