12 Eylül 2024

Çok tartışmalı ama o kadar da özgün bir film

Filmin ana teması bence ana-kız ilişkisi sayılmalı. Öylesine bir bağlılık var ki aralarında... O umutsuz biçimde hasta, çokluk koltuğundan kalkamayan, ‘benim kurbağam’ diye seslendiği kızını iyileştirmek, anne için hayatın tek gayesi olmuş

AYRILIŞ      

X  X  X 

(Tuesday)

Yönetmen ve senaryo: Daina Oniumas-Pusic
Görüntü: Alexis Zabe
Müzik: Anna Meredith
Oyuncular: Julia Louis-Dreyfus, Lola Petticrew, Arinzé Kene, Leah Harvey, Ellie James, Taru Devani, Jay Simpson, David Sibley

ABD-İngiliz yapımı, 2024

Daha başında tam dört kez ‘Korkuyoum!” diye başlayan bir filmde elbette korkudan başka ne beklenir?.. Ama Daina Oniumas-Pusic’in ilk filmi olan (senaryosuyla birlikte) bu yapım beklenmedik yönlere de açılmıyor değil... Belki üzerinde çok tartışılabilir; ama bu bile, hele bir ‘korku filmi’ için, bir avantaj değil mi?

Zora çaresiz kalmış bir annedir. 15 yaşındaki kızı Tuesday (evet, o garip genç kız bizde salı anlamına gelen bu adı taşır) anlaşılmaz biçimde hastadır, çaresi bulunamayan bir hastalık... Ama aralarına birden bir başkası girer: anlatılması kolay olmayan, devasa boyutlarda bir garip kuş; daha çok bir olağanüstü papağan. Kimilerinin ‘Bu bir Amerikan papağanı’ dediği!.. Giderek anlaşılır ki her türlü marifeti olan, insan gibi düşünüp konuşan, duruma göre boyut değiştiren bu becerikli hayvan, aslında Death- Ölüm’ün ta kendisidir!.. Bir avuç klasik filmde çok farklı biçimlerde ele alınan Ölüm, bu filmde bir papağana nasip olmuştur.

O andan itibaren zavallı anne Zora’nın dramı başlar. Kızını ölümün elinden kurtarıp yeniden hayata döndürmenin çaresini aramaya koyulur. Ayni biçimde, biz seyircilerin de sorunları başlar. Böylesine absürt, böylesine simgelerin gerçekleri örttüğü bir hikâyeyi ciddiye alıp izlemek kolay mıdır?.. Ama tüm bunlar belki filmi gerçekten sıradışı, çok özel ve özgün bir film yapmaya da yetmez mi?.. İşte karşısında apışıp kaldığımız sorular; hiçbir açıdan kolay çözülemeyen bir muamma...

Filmin ana teması bence ana-kız ilişkisi sayılmalı. Öylesine bir bağlılık var ki aralarında... O umutsuz biçimde hasta, çokluk koltuğundan kalkamayan, ‘benim kurbağam’ diye seslendiği kızını iyileştirmek, anne için hayatın tek gayesi olmuş. O meşum kuşu ilk gördüğünde geçirdiği şok... Kolay unutulmaz bir sahne... Daha önce evlerindeki her şeyi onun için mali güç kazanmak amacıyla satıp savmış. Artık çalışamaz olup işini bırakmış. Daha ne yapsın?.. Ve sonunda koyu umutsuzluğa kapılınca, bu kez “Öldür beni” lafını dört kez kullanan... (Sanki dört sayısı bu film için kutsal!)

Ve filmin sonunda sorulan biraz felsefi bir soru da var: “Acaba ölümden sonra yaşam var mı?” diye... Ah, bir bilsek!

İşte böylesine önemli bir filmle karşı karşıyayız. Uzun zamandır görmediğimiz önemli oyuncu Julia Louis-Dreyfus çok iyi bir dönüş yapıyor. Film boyunca bana hep sevgili sinema yazarı dostum Aslı Selçuk’u hatırlattı!.. Kızı Tuesday de Lola Petticrew da gayet iyi. Garip papağanda ise iki hipotez var. Kimileri bu kişinin tümüyle bir canlandırma- animasyon eseri olduğunu söylüyor. Kimileriyse Arinze Kene adlı oyuncunun ağır bir makyaj altında bu kişiliği oynadığını... Artık nasıl oynadıysa!.. Eğer öyleyse, o da özel bir ödülü hak eder denebilir.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Safiyetle şeytanlığın bir tür savaşımı

Film; aynı kültürden, Anglo-Saxon kültüründen gelseler de iki ailenin nasıl alabildiğine zıt olabileceğini gösterir

Bu yılki yaz okumalarımdan seçmeler (3) ve Genco Erkal

Eskiler olsa “İnşallah başlarına Genco kadar taş düşsün!” derlerdi. Ben de öyle mi yapsam? Aklımdan çok daha ağır şeyler söylemek geçse de!.. Ne diyeyim, umarım şu garabet dünyada herkes layığını bulur...

"
"