19 Aralık 2024

Gizemli bir ‘sanat filmi’: Sevsek mi sevmesek mi?

"On Saniye" filmi sadece iki kadının bitmeyen diyalogları üzerine kuruludur. Bir sanat filmi için bile tam bir handikap! Kendi adıma şunu söyleyebilirim: Bunca lafı etmem bile, filme özel nitelikler kazandırmıyor mu?

ON SANİYE

X  X  X

Yönetmen: Ceyhan Özgün Özçelik
Senaryo: Erdi Işık
Görüntü: Zeynep Seçil
Müzik: Ekin Uzeltüzenci
Oyuncular: Bergüzar Korel, Bige Öna

Sky Films yapımı, 2024

İşte adına ‘sanat filmi’ denilen, kimileri için leziz bir meyve, başkaları içinse yenilip yutulamayacak bir nesne olan özel yapımlardan biri. Hele arkasında ancak gerçek sinefillerin tanıdığı çok az, ama seçkin filmler yapmış Ceylan Özgün Özçelik gibi bir Lady’nin bulunduğu (kusura bakmayın, hanım sanatçılarımıza bu enternasyonal sözcükle seslenmeyi hala çok seviyorum!); evet, böyle bir ismin bulunduğu bir film hep ilgi çekmeye hazır ve nazırdır.

1980 doğumlu Özçelik önceleri birçok kısa film çekmiş. 2017’lerden beriyse uzun filmlere geçmiş. Ve birçok uluslararası festivale katılmış. Uzun filmleri şöyle: Kaygı, Cadı Üçlemesi, Cadı Üçlemesi 2, Hiçbir Şey Normal Değil, Ankebüt. Ve işte sonuncusu On Saniye. Bütün filmin sadece iki insan, ayrıca iki kadın arasında geçtiğini de baştan bildireyim. Ki ekranda kalabalık, gürültü-patırdı, aksiyon veya gerilim arayanlar hiç o semte uğramasınlar...

Film İstanbul’da eski bir binanın (hangisi olduğunu çıkaramadım) cephesi olarak sunulan Williams College adlı okul görüntüsüyle başlıyor. Başlarda sürekli hareket halinde bir kamera sonraları sakinleşecek ama hep belli bir hareketi koruyacaktır. Bu okuldan kovulmuş Özgür adlı bir çocuktan söz edilir. Onu bir oğlan sanırsınız, ama bir kız çocuk olduğu anlaşılır. Aslında onu hiç tanımayız, sadece adı geçer. (Galiba bir kez şöyle bir görünüp kaybolur.) Tıpkı adları geçen başkaları gibi... Çünkü bu film sadece iki kadının bitmeyen diyalogları üzerine kuruludur. Bir sanat filmi için bile tam bir handikap!..

Uzaktan tanıdığımız Özgür’ün kickboxingi çok seven ve bir kediyi insafsızca öldürdüğü için okuldan kovulan bir çocuk olduğunu öğreniriz. O kedi ayrıca önemlidir; çünkü tam 2 bin euroya Cali’den satın alınıp getirilmiştir. Bu arada yine Özgür olup bitenin bir videosunu çekip herkese yollamıştır. Ve yine uzaktan öğrendiğimiz bir şey, ailenin Özgür’ün yeniden okula alınması için çırpındığıdır.

Ve iki kadın kahramanımızın diyalogları başlar. Biri evlenip çocuk sahibi olmuş Yasemin. Ki Bergüzar Korel ona inanılmaz bir inandırıcılık getirir. Ve de aşkı hiç tatmamış İpek. Ki onda da Bilge Önal unutulmaz bir oyun verir. Film boyunca bu iki kadının tartışmaları sürer. Öfkeli Yasemin yoldaşına ‘Yeter bu İpekoloji’ veya “Kendine öğretmen demekten utanmıyor musun?” diye çıkışır. Bu sanki bir yandan da anneliğin komple, ayrıntılı olarak ve tüm psikolojisiyle irdelendiği bir filmdir.

Ve sonunda karşımıza filmin adı gelir. Yani o “on saniyelik öpücük.” Bunun bir başka özelliğini belirtmeyim, filmin görülmesi sanırım daha iyi olur. Daha önce de övdüğüm, Zeynep Seçil’in (yine bir kadın) imzalı kamera çalışması görkemlidir. Dar konusuna karşın geniş bir ekran, zaman zaman flu ya da yukardan aşağı (veya tersi) çalışan ya da kendi etrafında dönen kamera... Bunlar Zeynep Hanım için bir onur vesilesi olmalıdır. Benzer şeyler, tüm filmi omuzlarında taşıyan Bergüzar Korel- Bige Önal ikilisi için de söylenebilir.

Ve böylece karşımızda işte o belalı ‘sanat filmleri’nden birini daha buluruz. Gitsen bir türlü, gitmesen başka türlü!.. Kendi adıma şunu söyleyebilirim: Bunca lafı etmem bile, filme özel nitelikler kazandırmıyor mu? Haydi bakalım, sinemasever bir fil olup olmama özelliğinizi kanıtlayın!.. Her zaman böyle fırsat gelmez.


YARIN: Mufasa- Aslan Kral

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Canlandırma sinemasına Disney el atarsa ne olur?

'Mufasa Aslan Kral' filminde; canlandırma hayvanların yüzlerinde, insan yüzlerinde görmeye alıştığımız tüm o ifade zenginliği vardır. İşte bu belki de o eskimeyen Disney damgasıdır ve filmin değerini bu yapar

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

"
"