01 Şubat 2022

Süleyman Soylu’dan al(ma) haberi

Eğer çocukcağızın mikrofondan herkese seslendiği sahneyi izlediyseniz, ki ben üç kez izledim, çocuğun dili dönmediği için ya da yanlış ezberletildiği için “Kılışdaroğlu” dediğini duymuşsunuzdur. Ben üç kez dinledim, üç kez duydum.

Trabzon’daki toplu açılış töreninde kürsüde “Menemen bardağı” gibi sıralanıp, kürsüye çıkarılan küçücük bir çocuk Kılıçdaroğlu’na küfrettirilirken Reisi’nden dümen neferine kadar kürsüdeki herkesin sırıttığı o “utanç anı” belleklere kazındı.

O rezilliğe kılıf bulma, tevil etme yarışına girdiler. Yarışta başı Süleyman Soylu çekti.

Buyrun Soylu’nun bulduğu kılıfı birlikte ve bir kez  daha okuyalım:

...Bir çocuk ağlar, Cumhurbaşkanı merak eder. Çocuk, derdini anlatır ve ardından Cumhurbaşkanımızın elinden mikrofonu kapmak ister. Herkes çocuğun atikliğine tebessüm ederken lider, çocuğu kırmaz... Çocuk, Eren Bülbül'ün katillerinin arkadaşlarına "hain" demiş.

Eğer çocukcağızın mikrofondan herkese seslendiği sahneyi izlediyseniz, ki ben üç kez izledim, çocuğun dili dönmediği için ya da yanlış ezberletildiği için “Kılışdaroğlu” dediğini duymuşsunuzdur. Ben üç kez dinledim, üç kez duydum.

E peki Eren Bülbül nereden çıktı?

Görünen o ki “Süleyman Soylu’dan çıktı”

Süleyman Soylu kim mi ?

Şey... Bir bakan, İçişleri Bakanı.

Ne diyor o başarısız, zekadan nasipsiz kılıf arayışında?

“...Cumhurbaşkanımızın elinden mikrofonu kapmak ister...”

Hayır, öyle olmamış sayın Soylu. Yeniçağ gazetesi iyi habercilik yaptı ve açıkladı: Cumhurbaşkanınız “Mikrofonu al konuş” demiş.

Çocuk koltuğunun altında bu marifet için kendisine armağan edilen kırmızı renkli, daha ambalajı bile açılmamış oyuncak otomobili sıkı sıkı tuttuğu için, mikrofonu tutmakta zorlanınca Soylu’nun cumhurbaşkanı yardımcı olmuş, mikrofonu çocukla birlikte tutmuş.

Sonra da Soylu'nun cumhurbaşkanı hafiften sırıtmış; aralarında bakanlar da bulunan kürsüdeki protokol düzeyinde oldukları anlaşılan siyaset esnafı da sırıtmayı pişmiş kelle örneğine taşımışlar.

Yani eğer doğru haber alacaksak o haberi ülkenin en geniş istihbarat ağının (polis, jandarma) başındaki Süleyman Soylu’dan almamalıyız, almayacağız.

*   *   *

Farkettiyseniz bu Tırmık başladığından buraya kadar Süleyman Soylu üstüne kuruldu.

Sebebi var.

Oldum bittim “Kişi bir uçtan tam zıt uca nasıl savrulur?” sorusunu merak etmişimdir.

Hapishanelerde en keskin devrimci havalarında volta atıp, silahlı külahlı örgütlerin en keskinine üye olduğu için tutuklananların sonraki yıllarda nasıl mafya babalığına geçtiklerini ya da  nasıl olup namaza niyaza durmaya başladıkları ya da nasıl olup CHP’nin en Türk milliyetçisi kanadında, hatta Perinçek Partisinde  yer alıp siyasette yükselmeye başladıklarını merak etmişimdir.

Keza siyasette çok şiddetli AKP ve asıl Tayyip Erdoğan karşıtlığından inanılmaz bir değişimle neredeyse “Reis tapınıcısına” dönüşmüş siyasetçileri gözlemeye ve yaşadıkları ruhsal süreci kavramaya çabalamışımdır.

Meselâ Numan Kurtulmuş’ın Halkın Sesi Partisini (HAS Parti) kurduğu toplantıyı izledim. Daha sonraki günlerde Erdoğan’a yönelttiği şiddetli ve bence isabetli eleştirileri de izledim. Ama iki yıl sonra HAS partiyi kapatıp AKP saflarında ve Erdoğan’ın koltuğunun altında siyaset yapmaya soyunmasını da izledim.

Şaşırdım diyemem, ama anlamakta, kavramakta zorlandım. Gece yastığa kafasını koyunca kendiyle bir hesaplaşma yapıp yapmadığını sorgulamaya çalıştım.

Herhangi bir sonuca ulaşamadım ve merakım dinmedi.

*   *   *

Şimdi sıkı durun.

İnanmayacaksınız ama Süleyman Soylu da bende aynı merakın bir öznesi.

Açıklayayım.

2007 ya da 2008’de Kanal 7’de ünlü “İskele Sancak” programına konuşmacı olarak davet edildim. Oldum bittim Müslüman mahallesinde salyangoz satmayı severim. Kanal 7’ye gittim.

Programın bir konuğu daha vardı: Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu.

Ayrıntıları atlıyorum. Programda Soylu öyle cümleler kurdu ki AKP ve Erdoğan eleştirisinde ben pek silik kaldım.  Biraz gayrete gelip söze girdim ama hemen ardından Süleyman Soylu çıtayı daha da yükseltti.  

Öyle programlarda reklam arası verilir ve konuklar da o sırada çay, kahve içip kendi aralarında sohbet ederler. Sohbette de Soylu şaşırtıcı bir “demokratlık” gösterisi yaptı.

Program bitip, hararetle vedalaştık. O akşam yakın arkadaşlarıma “Demokrat Parti Genel Başkanı sahiden demokratmış” dediğimi bugün gibi hatırlıyorum.

Sonra...

Sonrası malum. İki yıllık Genel Başkanlık döneminden sonra Demokrat Partiden ihraç edildi, kapağı AKP’ye attı, İçişleri Bakanlığı koltuğuna kazık kaktı. Damat Albayraka omuz atacak kadar kendine güvendi ve güvenmekte. Sedat Peker’in “ifşaatları”na rağmen koltuğunu korudu ve koruyor.

Peki, dünkü çocuk olmayan Aydın Engin’e “Demokrat Parti Genel Başkanı sahiden demokratmış” dedirten Süleyman Soylu’dan bu gün Trabzon’da Kılıçdaroğlu’na “hain” diye haykırtılan çocuk utancında  “O Kılıçdaroğlu’na değil Eren Bülbül’ün katillerinin arkadaşlarına hain dedi” gibi yürekler acısı bir yalana sığınan Süleyman Soylu’ya nasıl geldi acaba?

Geceleri kendiyle baş başa kaldığında ne düşünüyordur kendi için?

Aslında sorumun herhangi bir önemi yok.

Benimki merak işte.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim