Antoine de Saint Exupery'nin 1942 ylında yazdığı Küçük Prens öyküsü için, 'küçükler kadar büyükler de okumalı' denir. Yetişkinle çocuğun dünyasını çok incelikli bir şekilde karşılaştıran aşağıdaki satırlar, bu yorumları doğrular nitelikte:
"Büyükler rakamlara bayılırlar. Örneğin onlara yeni arkadaşınızdan söz ettiğinizde, size asla esas sormaları gereken soruları sormazlar. Size hiçbir zaman "sesinin tonu nasıl? En sevdiği oyunlar neler? Kelebek koleksiyonu var mı?" demezler. Onun yerine: "Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?" diye sorarlar. Onu ancak bu şekilde tanıyabileceklerini sanırlar. Eğer büyüklere: "kırmızı tuğlalı güzel bir ev gördüm; pencerelerinden sardunyalar sarkıyordu, çatısında da güvercinler vardı…" derseniz, nasıl bir evden söz ettiğinizi bir türlü hayal edemezler. Onlara şöyle demeniz gerekir: "Yüz milyonluk bir ev gördüm!" İşte o zaman, "Vay, ne kadar da güzelmiş!" diye haykırırlar."
Çocukla yetişkinin bir arada olma hali, yetişkinin sınırları çizdiği bir dünyanın oyuncusu olan çocuğu çevreleyen görünmez duvarlara devlet ve ailenin üst üste koyduğu taşların öyküsüdür. Bu iki farklı dünya konu çocuk işçiliği olunca acımasız bir şekilde iç içe geçer.
Madem büyükler rakamlara bayılır, demiş yazar, biz de rakamlardan bahsedelim!
Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) verilerine göre, dünyada 152 milyon çocuk işçi var ve bu çocukların 73 milyonu tehlikeli işlerde çalışıyor.
TÜİK verilerine göre, ülkemizde çocukların işgücüne katılım oranı 2017'de yüzde 20,3 iken 2019'da yüzde 21,1 oldu.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin (İSİG) verilerine göre, 2013 yılında 59 çocuk, 2014 yılında 54 çocuk, 2015 yılında 63 çocuk, 2016 yılında 56 çocuk, 2017 yılında 60 çocuk, 2018 yılında 67 çocuk ve 2019 yılının ilk 5 ayında ise en az 26 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
Ölen her 5 çocuktan 3'ü mevsimlik tarım işçiliği veya çobanlık yaparken yaşamını kaybetti.
Sayıların ötesindeki daha "canlı" gerçekler
Peki biz bu rakamlarla ne yapacağız? Nazım Hikmet 1962 yılında yazdığı "Neyi Bildirir Sayılar" şiirinde şöyle der:
"Sayılar bebelerin kundakları
Sayılar tabutları şehirlerin
Öldürülmüş
Öldürülebilecek olan
Sayılar yaklaşan birşeyleri bildirir
Sayılar bildirir uzaklaşan birşeyleri"
Yoksullaşmanın önüne geçilmedikçe, çocuk işçiliği yasaklanmadıkça, caydırıcı cezalar verilmedikçe her yıl çocuk işçiliği ile mücadele gününde açıklanan sayı ve istatistik verilerine vahlanmanın ötesine geçemeyeceğiz. Demek ki sayılar ne kadar büyük olursa olsun, konu sömürü olunca aynı kısır döngünün içinde debelenip duracağız.
Sorunun eğitim boyutuna eğilmek ise en acil konulardan biri. Çocukların eğitime ara vermesi, okuldan ayrılmasının yanında, ayrımcılığın olmadığı eğitim ortamları oluşturmak için çabalamak, yoksullara, mültecilere, kız çocuklarına dair kalıp yargı ve önyargılarla mücadele etmek de gerekiyor.
"Sanki ben sınıfta yokmuşum gibi davranıyorlar"
Rakamlar bize yönümüzü gösterir, evet, ama bu yoksulluk, bu yoksunluk, bu dışlanma ile yaşayan çocukların hikayeleri var, en çok çocukları dinlemek gerekiyor:
"Bir miktar okula gittim, baktım ailemizin durumu yok, olmuyor, orta 1'e giderken okuldan ayrıldım ve boyacılıkla yola çıktım." (Feyyaz, Konya)
"İlkokul diplomam var ama ilkokuldan sonrasını okuyamadım. Okuldan sonra kendimi tarlada, domateste, tütünde çalışırken buldum." (Şule, Bergama)
"…Öyle aklıma geliyor ki çocukları eğitimlerinden alayım, okula gitmesinler. E ne yapayım? Mecburum, alsam adam olmayacaklar. Okutsam ben onların masraflarına yetişemiyorum. Çocuğum gidiyor okula, utanıyor, ayakkabı yok. Çocuğum gidiyor okula, çanta yok. Çantasının ya kolu kopuk, ya içi yırtık…" (Yeliz, Erzurum)
"Şimdi ben, ancak ben topu getirdiğimde arkadaşlar benimle oynuyor... yani onlar birbirlerini sevdikleri kadar beni sevmiyorlar. Sanki ben sınıfta hiç yokmuşum gibi davranıyorlar hep." (Maasa, ortaokul)
Yukarıdaki alıntılar İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi ve Göç Çalışmaları Uygulama Merkezi'nin ortak çalışması olan "Kapsayıcı ve Katılımcı Okullar için Eğitimcilere Yönelik Çocuk İşçiliğ ve Ayrımcılıkla Mücadele Rehberi"nden…
Rehber sorunun hem eğitim ayağına dair altyapı bilgisi vermesi açısından, hem de okullarda uygulanabilecek çalışma örnekleri vermesi açısından çok değerli.
Okulda eşitsizliklerle mücadele etmek, çocuk işçiliği hakkında farkındalık kazandırmak, çocuk hakları üzerinde nitelikli çalışmalar yapmak isteyen eğitimcilerin de, eğitimin bu boyutunu dert eden ebeveynlerin de incelemesine değecek bir çalışma bu. Rehberin önsözünde de değinildiği gibi çocukların eğitime devamını sağlayacak sosyal politikaların üretilmesi hayati öneme sahip.
Antoine de Saint Exupery büyüklerin rakamlara verdiği önemi eleştiren satırlarına şöyle devam ediyor:
"Büyükler böyledir işte. Ama onlara kızmamak gerekir. Çocuklar büyüklere karşı daima hoşgörülü olmak zorundadırlar. Neyse ki, yaşamın anlamını bilen bizler için rakamların hiçbir anlamı yok!" Çocukların büyükleri hoş görmek zorunda olmadığı bir yaşamı inşa edebilmek umuduyla!..
(Not: "Kapsayıcı ve Katılımcı Okullar için Eğitimcilere Yönelik Çocuk İşçiliği ve Ayrımcılıkla Mücadele Rehberi"nin yaygınlaştırılması için Öğretmen Ağı ortaklığıyla 5-6 Ekim tarihlerinde öğretmenlere yönelik bir atölye gerçekleştirilecek. Şu adresten ayrıntılı bilgiye ulaşabilirsiniz.)