Modalı Mükerrem'i pek hatırlayanınız çıkmaz ama şarkılara bile konu olan Mualla asla unutulmaz Tabii ki Mualla Sürer değil. Bu, başka Mualla, hem de bayağı bir muamma…
Neymiş, deprem olduğunda 10 TL Kızılay'a bağış istemiş. Bakmışlar olmuyor, Acun Ilıcalı devreye girmiş. Aynen Ufuk Güldemir'li, bakanlı-makanlı Gelibolu Ormanları yangın kampanyası gibi…
Yok efendim vergi kaçırmak değil vergiden kaçınmak asıl mesele imiş. Hangi vakıfa bağış istenirse o vakıfa yapılırmış. Zaten Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Yönetim Kurulu'nda da artık kadın eli sıkmayan yönetici varmış.
TRT World ise padişahın şeyhzadesine göre Londra'da dolce vita çalışırmış. Kan Yasası ve Plazma Merkezleri Kanunu Ahmet Necdet Secer ve Koray Aydın zamanında tartışılmış, ancak çoktan unutulmuş.
Uğur Dündar'ın belki de 40 yıl önce yayınladığı battaniye ve çadır rezaleti gibi. Nazlı Ilıcak'ın İlksan skandalı gibi, Özer Çiller'in İstanbul Bankası gibi, Kastelli gibi….
Hayır anlamadığım bütün bunlardan bize ne? Bekçiler silah taşıyacakmış, ÖTV, KDV vesaire artacakmış, Deprem vergilerinin hesabı da sorulamazmış. Demirel "Verdimse Ben verdim", Özal, "Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz", tam da 25 yıl önce bu hafta Çiller, "Pıttığınız size helal olsun" ve nihayet "Erdoğan, "Anayasaya saygı duymak zorunda değilim'' dediğine göre neyi tartışıyorsunuz?
Vur patlasın çal oynasın o zaman!..
Korona falan, boş verin bu işleri!
Mualla'nın meşhur olduğu yıllardan beri hiçbir şey değişmedi ki!.. Dönemin gazete patronu Mualla'nın hayatını çizgi roman olarak tefrika etmeye kalktığında, Mualla, "Mahkemeye veririm, tekzip yayınlatırım'' demişti. Kurnaz gazete patronu ise, "Keşke yapsa, tekzip gözden kaçan haberi bir kez daha gündeme taşımaktır'' demişti.
Mualla'nın yerini alanlar bugün hala TV ekranlarında satış ve pazarlama işlerinde tam gazlar. Sermayeleri ise sarayların sofralarında göbek atanlar.
Koronavirüsü, çocuk evlilikleri, enflasyon, seyahat özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, işkence, insan hakları falan, boş verin bu işleri!..
Hayatın tadını çıkarın benim gibi. Geçen hafta İsviçre - Santis zirvesinde 2502 metrede içtim sebze çorbamı, haftaya Kıbrıs'ta Niyazis'de yiyeceğim rakıyla kebabımı, sonrası Berlin, Zeki Müren Belgeselinin ardından söyleşeceğiz Almanca, ardından Londra da var, British Kebab ödülleri ve İbrahim Doğuş'la…
Gelelim anahtar kelimeye: Bir kez daha yineleyerek söylüyorum rahmetli ninemin lafını: "Kıçını kiraya veren acısına katlanır", anladınız mı şimdi mânâsını?!..