CHP’nin açıklamalarına göre Ekrem İmamoğlu’na CHP üye sandıklarından 1 milyon 653 bin, dayanışma sandıklarından 13 milyon 211 bin olmak üzere toplam 14 milyon 864 bin oy çıktı. 15 milyon vatandaş kendi rızası ve arzusu ile siyasete bir biçimde müdahale etmiş oldu. Yalnızca bu olay ve sayı bile kendi başına iki açıdan çok anlamlıydı.
Birincisi, CHP açısından önemi büyük. Değişmek değişmemek tartışmaları hiç eksik olmayan CHP son iki yılda, hiç beklenmedik ikinci bir fırsat yakaladı. İlk fırsat 2024 yerel seçimlerinde beklenmedik oranlarda oy ve beklenmedik sayılarda belediye başkanlığı kazanmaktı. CHP kendi beslenme ve değişme enerjisini yerellerden bulma, çoğaltma fırsatı yakalamıştı. Şimdi önlerinde ikinci bir fırsat penceresi var. CHP’ye oy verme taahhüdü anlamına gelmeyen ama CHP’yi önemseyen, yön veren, sahaya çeken bir potansiyel ve talep ortaya çıktı.
CHP bu enerjiyi nasıl kullanacak, göreceğiz
31 Mart 2024 yerel seçimlerinde CHP’nin Türkiye genelinde aldığı oy 17 milyonu aşkındı. Neredeyse bu oy sayısı kadar yurttaş zorunlu olmadığı halde CHP’den talebini söylemek, CHP’ye yeni bir siyasi alan açmak için sandık başına gitti.
İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklamalarına tepkiden besleniyor olsa da CHP’nin bu enerjiyi nasıl kullanacağını göreceğiz.
On gündür yaşananları özgün ve önemli kılan ikinci unsur ise tutuklamalara tepki olarak meydanlara taşan toplumsal katılım ve daha da önemlisi gençlerin katılımıydı.
Memleket ahalisinin bazı temel özelliklerini biliyoruz. Birey olmak konusunda gayretli, yurttaş olmak konusunda ikircikli insanların memleketi burası. Dayanışma temelli örgütlenmeyi bilen, hak temelli örgütlenmeden ve eylemlilikten kaçınan bir toplumdayız. Toplumsal bellek dayanışma hikayeleri ve destanlarıyla dolu, var olan sivil toplum örgütlerinin yüzde doksanı dayanışma temelli. Öte yandan hak temelli hemen tüm mücadeleleri tarih boyunca kıyıma dönüşmüş, örgüt kelimesi bile olumlu anlam taşımayan bir dile ve sözlüğe sahip bir toplum.
Siyasete katılım yolları kısıtlı, siyasi alanı politika erbabına değil politika esnafının eline terk edilmiş, siyasete güveni son yıllarda bir kez daha son derece gerilemiş bir siyasi kültür. Siyaset yalnızca münazara temelli yürüyor ve siyaset ve hatta demokrasi yalnızca seçim kazanmaya sıkıştırılmış.
Tüm bu belleğe ve siyaset kültürüne karşın bir özelliği daha var bu memleket ahalisinin. Devlet gücünü kullanarak toplumu ve hayatı biçimleme peşinde olan her siyasi projeyi ve siyasetçiyi seçim sandığında iktidar dışına atmış.
Bu kez de ekonomik krizin de etkisiyle afallamış, umutsuz ve çaresizlik nedeniyle kendi derdine düşmüş insanların siyasete bu denli güçlü biçimde müdahale etmek için sokaklara, meydanlara çıkmaları beklenmiyordu.
Kendiliğinden gelişen, belli bir örgütlülük içermeyen, İmamoğlu ve arkadaşlarına yapılan hukuksuzluğa, haksızlığa, adaletsizliğe tepkinin bu denli görünür biçimde verilmesi anlamlıydı.
Şimdi siyasi aktörlere, ülkenin okumuş yazmışlarına düşen hemen her ilde tıpkı Gezi döneminde olduğu gibi sokaklara taşan bu tepkinin anlamını, ima ettiklerini serinkanlıca düşünmektir. Olan biteni ‘bir siyasi lidere hayranlık’ ve “karşısındaki siyasi lidere nefret” ekseninde anlamlandırmak kolay ama anlamsız olur.
Geçim derdinin, eğitim ve sağlık sistemlerinde çöküşün, adalet talebinin çığlığıydı sokaklarda yükselen.
İmamoğlu gözaltılarından bir gün önce tamamlanmış Veri Enstitüsü’nün Mart 2025 Veri Pusulası araştırması bulgusuna göre toplumun yüzde 72’si beş yıl öncesine göre umutlarının daha da azaldığını söylüyor. İnsanların yalnızca yüzde 20’si kendi hayatı için, yüzde 11’i ülke için umutlu.

Kitlesel tepkiyi iktidar ve muhalefet doğru okumalı
“Türkiye’de hangi değişiklikler olsa geleceğe dair umudunuz artardı” sorusuna, yüzde 73 oranında “alım gücünün artması”, yüzde 68 oranında “adaletin bağımsız ve adil olması” cevabı verilmiş. İmamoğlu tutuklanması etkisi olmayan bu bulgular bile sokaklardaki tepkinin ekonomi ve adalet meselesi olduğunu gösteriyor.
Partizanlığın, keyfiliğin, merkezileşmenin, gelir dağılımında adaletsizliğin, yoksulluğun, yoksunluğun zirve yaptığı bir dönemde hiçbir yanlışın sorumluluğunu almayan, hiçbir konuda toplumu bilgilendirmeyi, hesap vermeyi gündemine almayan, kutuplaşma siyasetinden vazgeçmeyen bir iktidara karşı insanlar itiraz sesleri duyulsun istediler.
Aynı biçimde de CHP’ye ödevlerini hatırlattılar aslında. Yaşanan ve gösterilen bu kitlesel tepkiyi iktidar da muhalefet de kısa yoldan değerlendirirlerse yanlış yaparlar. Özellikle CHP bu tepkinin, dayanışma sandıklarına verilen desteğin kategorik olarak kendinde adayı, lideri, söylemi, politikaları ne olursa olsun cebinde olacağını varsayarsa fena yanılır. Nitekim benzer zihni ve siyasi hata 2023 seçimleri öncesi Kılıçdaroğlu ve CHP’since yapıldığında yaşandı.
Sokaklara çıkan gençlerin çoğunluğu 2000 ve sonrası doğan üniversite öğrencileriydi. AK Parti ve Erdoğan dışında iktidar yaşamadılar. Gezi sonrası iktidarın yasaklamaları nedeniyle artık öğrenci şenliklerinin de yapılamadığı zamanlardayız. O nedenle bu gençler öğrenci şenlikleri, üniversite festivalleri görmediler ama şimdi sokaklarda kendi şenliklerini yapmaya çabalıyorlar.
Veri Enstitüsü’nün Türkiye’nin Değişen Yüzü araştırmasının bulgularının analizinde ve sosyolojik kümelenmelerinin birisinin adı “metropolün karamsar gençleri” kümesiydi. Gazetemizde de kasım ayında özetlediğimiz bulgularımıza göre “metropolün karamsar gençleri” olarak tanımladığımız bu kümenin yüzde 25’i geçinmekte zorlanıyor, yalnızca yüzde 14’ü kendini çevresindekilerden daha mutlu hissediyor, yalnızca yüzde 13’ü hayatından memnun.
Metropolün karamsar gençlerinin yüzde 1.4’ü “genel olarak” Türkiye’de demokrasinin işleyişinden memnun.
“Türkiye’de genel hayat şartları 5 yıl sonra daha iyi olacak” beklentisi olanlar yüzde 3, “Gelecekte Türkiye dışında yaşamayı isterim” önermesini onaylayanlar yüzde 53, bu önermeye itiraz edenler yüzde 24.
“Bu ülkede çocuk yetiştirilmez” önermesini onaylayanlar yüzde 48, karşı çıkanlar yüzde 21.
Yüzde 71’i “özgürlüğünün kısıtlanmasından” korkuyor, yüzde 75’i “iklim değişikliğinin” ürettiği sorunlardan korkuyor.
Yüzde 57’si Atatürkçü yüzde 30’u milliyetçi
Yüzde 46’sı ülke siyasetiyle ilgilenmediğini söylüyor, aynı zamanda yüzde 57’si kendini Atatürkçü, yüzde 30’u milliyetçi olarak tanımlıyor.
Gazeteci Ersin Eroğlu da bu bulguları teyit eden gözlemlere sahip. Eroğlu’na göre, “İmamoğlu operasyonu sonrası toplanan gençlerde polisle karşı karşıya gelen gruplar 2000 sonrası doğumlu ve kendilerini milliyetçi/Atatürkçü olarak tanımlıyorlar. Aslında CHP gençliği bu kitlenin içinde yok. Kendilerini CHP’li olarak da görmüyorlar. Gençler, katı iktidar karşıtı fakat kendilerini ait hissettikleri bir parti yok. İdeolojik olarak Zafer Partisi’ne yakın diyebilirsiniz ancak Zafer Partili de değiller.”

Geleceğin siyasi aktörlerini bu gençler şekillendirecek
Eroğlu’nun Avrupa’da da benzerlerini gördüğümüz yeni bir şoven dalgaya dair bu gözlemini teyit eden bulgumuz ise şöyle. Metropolün karamsar gençlerinin yüzde 83’ü “Göçmenler toplumsal huzuru bozar” fikrinde, yüzde 81’i “Göçmenler kültürel çeşitliliği artırır” fikrine itiraz ediyor.
Bir başka genç gazeteci Hazar Dost’a göre “Saraçhane’deki gençler CHP’ye de tepkililer, Saraçhane’de otobüs üstünden yapılan konuşmaları dinlemiyorlar. Gezinin politik-örgütlü gücü bu sefer yerini yatay örgütlenmelere bırakmış gibi görünüyor. Fakat bu yatay örgütlenme, karar mekanizmalarının demokratikliğini de ortadan kaldırmış durumda”.
Dost’un asıl dikkat çektiği nokta ise bu gençlere dair şu gözlemi: “Yol açıyorlar, anlaşılan bir yol da kuracaklar. Fakat herkesin ezberindeki gençlik hareketinden farklı olacağı da ortada…”
Galiba hepimizin ortaklaşacağı, Veri Enstitüsü araştırmalarının da gösterdiği tüm bulguların işaret ettiği tespit şu: AKP dışında bir iktidar görmeyen bu yaş grubu kendilerini geleceksiz olarak görüyor. Eylemlerde çok cesurlar. Büyük olasılıkla kaybedecek bir geleceklerinin olmadığını düşünüyorlar. Yakın tarihte kendilerinden çok söz ettireceklere benziyorlar. Hem siyaset sosyolojisi açısından hem de partilerin çalışmalarında daha da gözle görülür hale geleceklerdir. Belki de geleceği ve siyasi aktörleri de onlar şekillendirecekler.
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı Oksijen'den alınmıştır.