2016 yılında Katarlı Bein Media grubu Süper Lig ve 1. Lig yayın haklarını yıllık 500 milyon dolar gibi bir ücrete beş yıllığına satın aldığında, bunun hormonlu bir fiyat olduğu ve bir iş kararından ziyade iktidarın Katar ile olan ikili ilişkileri sonucu ortaya çıktığı yönünde iddialar ortaya atılmıştı.
Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik sorunlar kötü yönetilmekte olan Türk futbolunu ciddi şekilde etkilerken, yayıncı kuruluşun kulüplere yapılacak ödeme konusunda sorun yaşamasıyla futboldaki ekonomik kriz yeni bir boyut kazandı. 2019 Ağustos'unda dolar kurunu 5,80 TL'ye sabitleyen TFF ve Bein Sports yaraya bir nebze pansuman yapsalar da içinde bulunduğumuz salgın döneminin, hem kulüpler hem de yayıncı kuruluş açısından, var olan bunalımı daha da büyüteceği ortada.
Ağustos'taki anlaşmadan önce sözleşmeden tek taraflı çekilebileceği konuşulan Bein Sports, pandemi sürecinin ardından gelirlerinde ciddi bir kayıp yaşayacak. Bu şartlar altında, yayıncı kuruluşun yeniden sözleşmeden çıkması gündeme gelebilir. Öte yandan, sözleşmeden çıkılmasa bile 2021 yılında yapılacak yeni yayın ihalesinde 500 milyon dolar gibi bir ücrete çıkılması şu an için imkansız gibi görünüyor.
Bu şartlar altında, kulüplerin açık ara bir numaralı gelir kalemini oluşturan yayın gelirleri ortadan kalkacak ve zaten ekonomik sıkıntıda olan kulüpler daha da zor bir durumda kalacak. Gazeteci ve yazar Ceyhun Kuburlu, 20 Mayıs 2020 tarihinde, 2018-2019 sezonunda Süper Lig takımlarının naklen yayın gelirlerinin toplam gelirlerine oranını gösteren bir tweet attı. Ceyhun Kuburlu'ya göre bu oranlar; Galatasaray için yüzde 23, Fenerbahçe için yüzde 24, Beşiktaş için yüzde 29, Trabzonspor için yüzde 43 ve diğer kulüpler için yüzde 75 seviyesinde.[1] Özellikle dört büyükler dışında kalan kulüplerin yayın gelirleri olmadan bu futbol düzeni içinde rekabetçi olma şansının bulunmadığı görülüyor.
Arjantin'de ne olmuştu?
Türk futbolunun içinde bulunduğu bunalımın bir benzeri, 2008-2009 sezonunda Arjantin'de yaşanmıştı. Kulüplerin yaşadığı ekonomik sorunlar nedeniyle 2009-2010 sezonunun başlaması tehlikeye girerken, Arjantin Futbol federasyonu (AFA), 1991'den beri futbolun yayıncısı olan Television Satelite Codificada'dan (TSC), 720 milyon pesoluk (dönemin kuruna göre yaklaşık 180 milyon Amerikan Doları) bir ödeme istedi. Hali hazırda 230 milyon pesoluk bir ödeme yapmış olan TSC ise, istenen miktarın şirketi finansal olarak tehlikeye atacağını ve bu ödemeyi yapamayacağını belirtti.
Ödemenin yapılmaması üzerine, Arjantin Hükümeti devreye girdi ve 600 milyon peso karşılığında yayın haklarını satın almayı ve maçları açık kanaldan yayınlamayı teklif etti. AFA da bu teklifi kabul ederek TSC ile olan anlaşmasını feshetti. Böylece, Futbol Para Todos (Herkes İçin Futbol) olarak bilinen dönem başlamış oldu.
Arjantin Devlet Başkanı Cristina Fernandez de Kirchner, yayın hakları anlaşmasının yapıldığı ve bir seçim mitingi havasında geçen toplantıda, iki yanına AFA Başkanı Julio Grondona ve Arjantin'in en büyük futbol efsanesi Diego Armando Maradona'yı alarak artık tüm maçların ücretsiz kanalda yayınlanacağını açıkladı ve özet görüntülerin Pazar akşamına kadar açık kanallarda yayınlanamamasına atıfta bulunarak, “Bundan böyle hiçbir golü kaçırmayacağız” dedi. “Futbola pazar akşamına kadar el koyuyorlar. 30 bin Arjantinli'ye de el koymuşlar ve ortadan kaybolmalarına neden olmuşlardı.”[2] Devlet başkanının futbol yayınlarıyla devlet terörünü, yayıncı kuruluşla askeri cuntayı karşılaştırması, en hafif tabirle yakışıksız olarak nitelendirilebilir.
21. yüzyılın en başarılı popülist siyasetçilerinden biri olan Kirchner, her ne kadar futbolu herkese ulaştırmak gibi “yüce” bir görev edindiğini iddia etse de, bunun kısmen propaganda kısmen de rakiplerine zarar verme amaçlı olduğu kısa sürede görüldü. Hükümetin yayın haklarını almasından altı ay kadar sonra, maçların devre araları iktidarın propaganda mecrası ve devletin altyapı projelerinin tanıtımının yapıldığı bir alan haline geldi. Ligin yalnızca tek bir sponsoru kalmıştı.
Propaganda işlevinin yanında, yayın haklarını TSC'nin elinden almanın Kirchner için bir faydası daha vardı. TSC, spor prodüksiyon şirketi Torneos y Competencias (TyC) ve Arjantin'in en büyük medya kuruluşu Grupo Clarin'in ortaklığında kurulmuştu ve Grupo Clarin, iktidarın ülkedeki en güçlü muhaliflerinden bir tanesi olarak biliniyordu. Kirchner futbolu Grupo Clarin'in elinden alıp “kamulaştırarak” bir taşla iki kuş vurmuş oldu.
Arjantinli lider, yayın hakları satın alındığında, futbolun finansal olarak kendi ayakları üstünde durabilen bir sektör olduğunu iddia ederken, devlet kasasından harcama yapmadan reklam gelirleriyle bu işi yürüteceklerini söylüyordu. Futbol yazarı Jonathan Wilson, Arjantin Futbol Tarihi'ni anlattığı Kirli Yüzlü Melekler kitabında, futbolun kendi ayakları üzerinde durabildiği iddiasına şu şekilde yanıt verir:
“[Kirchner] Gerçeği ölçüsüzce çarpıtıyordu… Futbolun kendi ayakları üzerinde durması belki arzulanan bir şeydi ama böyle bir şey on yıllardır gerçekleşmemişti -astronomik transfer ücretlerinden elde edilebilecek gelirlere karşın- bu kadar çaresizce teşvik ihtiyacı içinde olması, bunu becerebilmekten uzak olduğunu ortaya koyuyordu.”[3]
Üç yıl içinde Futbol Para Todos, yayın hakları anlaşması için ödenen ücret ve TV yayınları için yapılan yatırımla beraber, devlete bir milyar Amerikan Doları'nın üzerinde bir harcamaya mal oldu. Bu üç yıl içinde, Kirchner'in kendi ayakları üstünde duracağını iddia ettiği futbol, sadece 49 milyon dolarlık bir reklam geliri elde etti. Üstüne üstlük, yine 2012'ye gelindiğinde, Primera Lig'de bulunan 20 kulübün 11'i futbolcu maaşlarını ödeme konusunda sorun yaşamaya devam ediyordu.[4] Başladıktan yedi sene sonra, 2016 yılında sona eren Futbol Para Todos için devlet kasasından 1,2 milyar dolar civarında bir harcama yapılmıştı.[5] Daha önce şifreli yayınlara ödeme yapan futbol severler, yayınları ödedikleri vergilerle izlemeye başladı.
Aralık 2015'te, aynı zamanda Boca Juniors kulübünün eski başkanlarından olan, Mauricio Macri'nin devlet başkanlığına seçilmesiyle Kirchnerizm 2003'ten beri oturduğu iktidar koltuğundan indirilirken, Futbol Para Todos projesi de 2016 yılında sona erdi. Aralık 2019'da iktidarı geri alan Kirchneristler, pandemi döneminin ekonomik etkileri nedeniyle Futbol Para Todos'u yeniden gündeme almış durumdalar. Projenin gerçeğe dönüşmesi için uğraşanların başında gelen isim ise bugünlerde başkan yardımcısı olarak görev yapan Cristina Fernandez de Kirchner'in milletvekili oğlu Maximo Kirchner'den başkası değil.[6]
Arjantin örneği izlenebilir mi?
Pandemi etkisiyle beraber hem kulüpleri hem de yayıncı kuruluşu ekonomik olarak daha zor günlerin beklediği ortadayken, doğrudan veya dolaylı devlet müdahalesi gelmeden Türkiye'nin hormonlu futbol kapitalizminin devam etmesi imkansız gibi görünüyor. Yaklaşık 1,5 yıl sonra yapılacak yeni yayın ihalesinde Arjantin benzeri doğrudan bir devlet müdahalesi gelmese bile, devlet bazı şirketleri ihaleye girmeleri veya fiyat yükseltmeleri için teşvik edebilir. 2016 yılında olduğu gibi Katar ile ikili ilişkiler kullanılarak, şu an için yeniden ihaleye girmeyeceği düşünülen Bein Sports'un tekrar ihaleye girmesi de sağlanabilir. Jonathan Wilson'un Arjantin futbolu için öne sürdüğü devlet teşviki olmadan kendini ekonomik olarak yönetebilme becerisinden yoksun olma durumunun Türk futbolu için de geçerli olduğu apaçık ortadayken (devlet bankalarıyla yapılan anlaşmalar, vergi afları, vb.), devletin yayın hakları içinde daha doğrudan söz sahibi olması şaşırtıcı olmayacaktır. Öte yandan, bu tip bir müdahaleyi kulüpler büyük bir coşkuyla karşılayacak olsa da, bu formülün kötü yönetilen Türk futbolunu kurtarmayacağı da ortadadır. Yüksek bedelli yayın hakları anlaşmaları, bugüne kadar Türk futboluna hiçbir katkı sağlamamıştır, bugünden sonra katkı sağlamasını beklemek de iyimserlik olur. Kaldı ki, Arjantin örneğinde görüldüğü gibi, böyle bir müdahalenin devlete verebileceği ekonomik zararın yanında kulüplerin durumu ancak bir detay olarak düşünülebilir.
Siyasi açıdan bakıldığında ise, iktidarın Cristina Fernandez de Kirchner gibi bunu bir propaganda aracı olarak kullanmayı hayal edebileceği gerçeği göz ardı edilmemelidir. “Futbolu halka ulaştırdık” bir siyasi söylem olarak kullanılabilir. AKP iktidarı için bu “projenin” bir başka avantajı da böyle bir durumda kulüplerin bir numaralı sponsoru olacak olmasıdır. Bu güçle beraber zaten kontrol altına almaya çalıştığı kulüpleri, ve dolayısıyla tribünleri, tamamen kontrol altına alabilir.
Siyasi faydaların baskın geldiğinin düşünüldüğü bir durumda, devletin sırtına binecek ekonomik yük de göz ardı edilecektir.
Arjantin örneğinde görüldüğü gibi, futbola uzun vadede hiçbir yararı olmayacak, devlet bütçesine ise zararı olacak bu tip bir uygulamanın tek “faydası”, iktidara propaganda ve siyasi söylem zenginliği getirmek olabilir. Bu zenginliği elde etmek adına, olası zararların göze alınıp alınmayacağını ise zaman içinde göreceğiz.
[1] twitter.com/CeyhunKuburlu
[2] Kirchner, 1976-1983 yılları arasında askeri cunta tarafından, sol görüşten olduğu düşünülerek, kaçırılan ve çoğundan bir daha haber alınamayan 30.000 Arjantinli'den bahsediyor. Bu operasyon, Guerra Sucia (Kirli Savaş) olarak bilinmektedir.
[3] Wilson, J. (2017), Kirli Yüzlü Melekler / Arjantin Futbol Tarihi (s. 566), İstanbul: İthaki Yayınları
[4] El proyecto 'Fútbol para Todos', de los Kirchner, abre un boquete en las arcas del estado
[5] Fútbol para Todos gastó 1200 millones de dólares sin control
[6] Peronizm'in sol kanadında yer aldığı iddiasındaki Kirchnerizm, 2003-2007 yılları arasında Nestor Kirchner (2010 yılında hayatını kaybetmiştir) ve 2007-2015 arasında eşi Cristina Fernandez de Kirchner ile Arjantin'de iktidarı elinde bulundurdu. 2015-2019 arasındaki dört yıllık aranın ardından, 2019'un Aralık ayında Alberto Fernandez liderliğinde Kirchneristler iktidarı yeniden eline geçirdi. Cristina Fernandez de Kirchner, halen Başkan Fernandez'in yardımcısı olarak görev yapmaktadır.