25 Ekim 2024
Filmlerdeki, dizilerdeki yakınlık sahneleri nasıl çekiliyor hiç düşündünüz mü?
Öpüşme, sevişme sahneleri, cinsel şiddet sahneleri, bir ebeveynin çocuğunu okşadığı sahne veya çıplaklık içeren herhangi bir sahne…
Bu sahnelerde oyuncu ne hissediyor, sahneye nasıl hazırlanıyor? Beden bütünlüğünü nasıl koruyor? İstenmeyen temas, olası taciz ve cinsel saldırıdan nasıl korunuyor? Yönetmenin, set çalışanlarının neler yapması gerekiyor?
İşte tüm bu soruların cevabını bilen kişiye “yakınlık koordinatörü” deniyor. Bu sahneler çekilirken oyuncunun haklarını koruyan, sınırlarını çizen, “Buraya dokunamazsın” diyen, yönetmenle oyuncu arasında arabuluculuk yapan ve sahnenin koreografisini hazırlayan kişi.
Dünyada artık neredeyse zorunlu tutulan, film setlerinde, dijital platformlarda, tiyatro kumpanyalarında kadrolu çalıştırılan, dünyanın en büyük starlarının destek aldığı yakınlık koordinatörleri Türkiye’de ise kullanılmıyor. Oysa sevişme sahnelerinin gerçek zannedildiği, oyuncularının bedenlerinin alay konusu edildiği, cinsel taciz ve saldırı vakalarının çokça görüldüğü ülkemizde, tam da böyle bir koruma ve caydırma kalkanına ihtiyaç var.
Oyuncular Sendikası geçtiğimiz günlerde bu meslek kolunu tanıtmak ve kullanımını yaygınlaştırmak için sektör bileşenleriyle bir toplantı yaptı. Menajerlere, kanal ve platform yöneticilerine, yönetmenlere konunun önemi anlatıldı.
Bu toplantıdan hemen sonra Oyuncular Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi ve oyuncu Ece Dizdar ve Türkiye’nin ilk yakınlık koordinatörü Ece Türkmut Dere ile bir araya geldik. Türkiye’de oyuncuların yakınlık sahnesi çekerken yaşadığı zorlukları, bir sahneyi çekmek istemediklerinde gördükleri tepkileri, setlerin oyuncular için güvenli olup olmadığını ve işçi haklarının korunduğu bir sistem için neler yapılabileceğini konuştuk.
- İşin ABC’sinden başlayalım, yakınlık koordinatörü nedir, ne iş yapar?
Ece Türkmut Dere: Yakınlık koordinatörü bir tür hareket uzmanı. İki oyuncunun birbiriyle yakınlaştığı sahneler, cinsel simülasyon sahneleri, sarılma, öpüşme, veya cinsellik içermeyen yakınlık sahnelerinde oyuncunun onayını ve yönetmenin vizyonunu göz önünde tutarak o sahne için koreografi hazırlayan kişi.
- Bu, ihtiyaçtan doğan bir meslek aslında. #MeToo sonrası oyuncuları setlerdeki tacizden ve rıza inşasının olmadığı durumlardan korumak için icat ediliyor. Bizde neden bugüne kadar kullanılmadı?
ETD: Bu dünyada da yeni bir uzmanlık alanı ve Türkiye'ye çok hızlı bir giriş yapıyor. Geç kalmış değiliz. 2016'da ilk defa HBO'nun Deuce dizisinde kullanılıyor. Emily Meade, bir seks işçisini oynuyor. Cinsel simülasyon ve cinsel şiddet içeren bir sahne çekmesi lazım. “Ben bunu tek başıma çekemem, destek istiyorum” diyor. Bir şey istediğini biliyor ama o istediğinin ne olduğunu bile bilmiyor. Bu noktada benim de hocalarımdan olan Alicia Rodis devreye giriyor ve bu alanda yardımcı oluyor. Bir yandan akademide de “performans sanatında cinselliğin sahnelenmesi” üzerine tezlerin yazıldığı bir dönem. Konu New York Times’da yayınlanınca sektörün ilgisini çekiyor ve HBO tüm yapımlarında bir yakınlık koordinatörü kullanmaya karar veriyor. Şu anda yakınlık koordinatörlüğü dünyada bir endüstri pratiği. Neredeyse mecburi ve pek çok platform kadrolu koordinatör çalıştırıyor,
- Her önüne gelen “ben yakınlık koordinatörüyüm” diyemiyordur herhalde. Nasıl eğitimler almak lazım? Sen bu işi nerede öğrendin?
ETD: Ben dramaturg ve hareket uzmanıyım ve performans sanatı üzerine yüksek lisans yaptım. Amerika'da Oyuncular Sendikası'nın onayladığı Yakınlık Profesyoneli eğitimleri aldım. Bunun içinde onay ve rıza, arabuluculuk, toplumsal cinsiyet eşitliği, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim, eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık, travma bilgili yaklaşım, sinir bilim, psikolojik ilk yardım gibi bir çok mesleki eğitimler var. Hareket ve koreografi eğitimi de alıyoruz çünkü yaptığımız şey dövüş koreografisine benziyor.
“Düşünsenize iki insan bir tecavüz sahnesi çekiyor ve hiç kimse onlara yardım etmiyor, yanlarında bir bilirkişi yok. 90'larda uçaklarda sigara içiliyordu ve bu gayet normaldi. Yakınlık koordinatörlüğü de öyle olacak. “Nasıl yokmuş?” diyeceğimiz, işçi hakları, işçi güvenliği için elzem bir konu“ |
- Bunca senedir dövüş sahnelerine bu kadar ihtimam gösterilip, sevişme sahnelerinin asla umursanmaması çok garip değil mi? Dövüş sahnelerinde dublörler, koordinatörler…Sevişme sahnelerine gelince oyuncular bir başına.
Ece Dizdar: Tam da bu yüzden gerekiyor yakınlık koordinatörü. Bir sevişme sahnesini konuşmak bile utanç veriyor. Provası yapılamıyor, üzerine konuşulamıyor. Mesela bir tiyatro oyununda bir öpüşme sahnesi mi var? Emin olun prömiyerden önce çalışılan son sahnedir o. O karakter nasıl öpüşüyor, hangi duygularla? Bilmiyorsun çünkü prova yapamıyorsun. Çünkü iki taraf da rahatsız oluyor, en sona bırakılıyor. Düşünsenize iki insan bir tecavüz sahnesi çekiyor ve hiç kimse onlara yardım etmiyor, yanlarında bir bilirkişi yok. 90'larda uçaklarda sigara içiliyordu ve bu gayet normaldi. Yakınlık koordinatörlüğü de öyle olacak. “Nasıl yokmuş?” diyeceğimiz, işçi hakları, işçi güvenliği için elzem bir konu.
ETD: Konservatuarlarda cinsellik/yakınlık sahneleriyle ilgili özel bir eğitim verilmiyor. Halbuki biz sinir sistemi yanıtlarıyla yaşayan canlılarız. Beynimiz o sahnenin kurgu olduğunu anlıyor, “Ben rol yapıyorum” diyor. Fakat sinir sisteminin deneyimi, yani temas gerçek. İki oyuncuyu karşı karşıya koyuyorsun ve diyorsun ki “Siz şimdi aranızda halledin, ısının, öpüşün.” Diğer tüm sahnelerde metne bağlı kalıyor ve eğitimini aldığı bir şeyi sergiliyor. Ama sevişme sahnesini kendi kişisel tecrübesiyle oynuyor. “Ece” olarak geliyor, “Ece” olarak öpüşüyor. Ve bu sahne tekrar tekrar çekiliyor. Sadece kadın oyuncu değil, erkek oyuncuyu da, çocuk oyuncuyu da koruyor yakınlık koordinatörü. Bir anne bir çocuğu nasıl sevecek? Yaşlı birinin yıkanma sahnesi nasıl çekilecek? Tecavüz sahneleri, şiddet sahneleri nasıl çekilecek? Bunları belirliyor.
“Çekmeceler filminde bir seks bağımlısını oynadım. Çok sayıda sevişme sahnem vardı. Aşk, Büyü Vesaire’de queer bir karakteri oynadım. İki rol de benim için çok kolay değildi Yakınlık koordinatörlüğünü Türkiye’ye getirmek istemem tesadüf değil. Zorlukları yaşaya yaşaya bunun ne kadar ciddi bir gereklilik olduğunu anladım” |
- Sete girdin, bir sevişme sahnesi var. Bir oyuncu olarak kendini nasıl hissediyorsun, nasıl hazırlanıyorsun?
ED: Ben Çekmeceler filminde bir seks bağımlısını oynadım. Çok sayıda sevişme sahnem vardı. Aşk, Büyü Vesaire’de queer bir karakteri oynadım. İki rol de benim için çok kolay değildi. Yani benim yakınlık koordinatörlüğünü Türkiye’ye getirmek istemem tesadüf değil. Zorlukları yaşaya yaşaya bunun ne kadar ciddi bir gereklilik olduğunu anladım. Zamanında “araya yastık koyduk” diye çıkan haberler olurdu ya, o aslında o kadar gerçek ki. Çünkü erkek oyuncu da senden çekiniyor, kendinden de çekiniyor. Ne bileyim, evdeki sevgilisinden de çekiniyor Eğer karşındaki oyuncuyla iyi bir ilişkin varsa, ki her zaman öyle olmayabiliyor, o zaman konuşarak “Şöyle yaparız, buradan da böyle yaparız” diye hazırlanmaya çalışıyorsun. Yönetmen de genelde başında bekliyor. O da “Ben şuradan çekeceğim. Siz bu tarafa doğru dönün” gibi bir şeyler söylüyor. Yani çok iptidai ve herkesin kendini rahatsız hissettiği bir durum.
“Toplum da sevişme sahnesi çeken oyuncuyu küçümsüyor, dalga geçiyor. Bu sahneler hem oyuncunun kendi kendini aşağıladığı, hem de başkalarının onu aşağıladığı bir konuya dönüyor. Halbuki işimizin bir parçası. Bir dövüş sahnesinden farkı olmasın isterdim” |
- Kate Winslet’in bir röportajını okumuştum. “keşke bugüne kadar her öpüşme/sevişme sahnesi çektiğimde veya sette çıplak olduğumda yanımda bir YK olsaymış. Her zaman kendi kendimi savunmak zorunda kaldım, benim haklarımı savunan biri ne iyi olurdu” diyor. Ece sen bir yakınlık sahnesi çekerken hiç kendini savunmasız hissettiğin, desteğe ihtiyaç duyduğun anlar oldu mu?
ED: Benim başıma büyük bir taciz ya da bir kötü bir deneyim gelmedi. Ama emin ol ki yardımcı olan biri olsaydı kendimi daha güvende hissederdim. Bunu konuşabileceğim birinin olmasını isterdim. Mesela bir öpüşme sahnesi: Ağzımı açacak mıyım, dilimi kullanacak mıyım? Sınırlarımız neler?
- Sen Oyuncular Sendikası'nın yönetim kurulundasın ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Taciz ve Mobbing ile Mücadele Birimi’nin başındasın. Neler yapıyor bu birimler?
ED: Cinsiyet eşitliği, eşit işe eşit ücret, onay-erk ilişkisi gibi alanlarda sektörümüzde düzenlemeler yapmak için çalışıyoruz. Bir üyemizin bir davası olduğunda ona destek oluyoruz, müdahil olabiliyoruz. Eğer mahkeme kabul ederse takip ediyoruz, terapist, avukat desteği veriyoruz. Oyuncularımız bize tamamen anonim bir şekilde ulaşabiliyorlar, hesaplarımız sendikanın diğer hesaplarından ayrı.
- Türkiye'de setlerde kadın ve LGBTİ+ oyuncular güvende mi?
ED: Bence artık güvende. Tabii ki nasıl bir sette çalıştığınıza bağlı. Ama taciz, cinsel saldırı, bunlar dile getirebilirse destek görüyor. Biz buradayız. Başka dernek ve platformlar da var. LGBTİ+ oyuncular bambaşka bir konu, çünkü zaten temsiliyetleri o kadar az ki. Ama ben bir kadın oyuncu olarak yaşadığım kötü deneyimlere dönüp baktığımda “Bunlar şimdi asla yaşanmazdı” diyebiliyorsam bir gelişme var demektir ve ben de bu gelişmenin bir parçası olduğum için mutluyum.
- Oyuncular Sendikası’nın da takip ettiği Nafize Aksoy -Uğur Ayda Aydın davası önemli bir örnek bence. Bir tiyatro oyunu sırasında kadın oyuncu erkek oyuncunun cinsel saldırısına uğradı. Bu eylemin “mizansen” olduğu iddia edildi. Belki o oyunda bir yakınlık koordinatörü kullanılmış olsaydı şiddet faili böyle korkunç bir savunma da yapamayacaktı. Bu dava sürecini biraz anlatır mısın?
ED: Bu dava çok önemli çünkü ilk defa Türkiye’de tiyatro sahnesinde yaşanan bir cinsel saldırı davaya dönüştü ve dava kazanıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda oyuncu ve yardımcı yönetmen olarak görev yapan Uğur Ayda Aydın, prova esnasında “İçimden bugün böyle geldi” deyip zorla öpme eyleminde bulunuyor ve daha sonra bu cinsel saldırının sahne arkasında da devam ettiği ortaya çıkıyor. Bu dava sürecine, Aydın’ın yıllar önce sahne üzerinde cinsel saldırısına maruz kalan Mana Alkoy da katılıyor. Daha önce prova edilmemiş, yönetmen tarafından onaylanmamış bir elle saldırı eylemini “mizansendi” diyerek savunmaya çalışıyor. Dava, Mana Alkoy açısından, şikâyet süresi olan 6 aylık süreç içinde şikayetçi olmadığı için düştü. Nazife Aksoy bakımından, Uğur Arda Aydın 2 yıl 6 ay hapis cezası aldı. Bu Oyuncular Sendikası’nın da takip ettiği, sektörümüz için büyük kazanım olan bir davadır.
- Bir sette yakınlık koordinatörünün bulunması taciz için, şiddet için caydırıcı bir unsur mudur?
ETD: Çok büyük bir caydırıcı unsurdur. Bizim işimiz savunuculuk ve arabuluculuk. oyuncunun, set çalışanlarının hakkını korumak. Örneğin kameraman bir cinsel şiddet sahnesi çekiyor bundan etkileniyor, amacımız Türkiye’de sendikalarla çalışarak sette çalışan herkes için güvenli ortam yaratmak. Örneğin, yönetmen bir sahne çekti. Ve dedi ki “Ben bir öpüşme ekleyeceğim”. Benim işim “Ekleyemezsin” demek. Amerika’da bazı protokollerimiz var. Böyle bir ekleme için 48 saat öncesinden oyuncunun onayının alınması lazım. Bunları bir arabulucu gibi yönetmene aktarmak bizim işimiz. Çünkü bir oyuncunun yönetmene “Ben bu fikrinden hoşlanmadım” deme şansı olmuyor. Ancak star oyuncu olursan belki diyebilirsin. “Ben bunu çekmek istemiyorum, ben öpüşmek istemiyorum” ya da “bu sahneden rahatsızım” diyen bir oyuncu problemli ilan ediliyor. Sorunlu diyorlar, çalışmak istemiyorlar onunla. Halbuki bunları söylemek en büyük hakkı.
“Sürekli hakarete maruz kaldığın, sürekli eleştirildiğin ama bir taraftan da hayranlık duyup gözünde büyüttüğün bir usta çırak ilişkisiyle öğreniyoruz bu işi. Dolayısıyla sınır koymada zorlanıyoruz”
- Bir oyuncu olarak yönetmene “hayır” dediğinde karşılaştığın yaptırımlar ne oluyor?
ED: İtirazını edersin ama “Senaryo böyle ve ben de böyle çekmek istiyorum” dediği noktada yönetmen yener. Eğer çok büyük bir gücün yoksa, çok star bir oyuncu değilsen yapma yani. Türkiye’de sahne sanatlarında genel olarak memnun edici bir tavır var. Bu öğrenci-öğretmen ilişkilerinde de öyle. Neredeyse Stockholm sendromu gibi bir ilişkimiz var. Sürekli hakarete maruz kaldığın, sürekli eleştirildiğin ama bir taraftan da hayranlık duyup gözünde büyüttüğün bir usta çırak ilişkisiyle öğreniyoruz bu işi. Dolayısıyla sınır koymada zorlanıyoruz. İşte o yüzden yakınlık koordinatörü sistemi bir işçi hakları mevzusu olarak anılmalı.
- Sen de artık bir yönetmensin. İlk kısa filmin Mükemmel ile Antalya Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü aldın. Lohusa bir annenin hikayesini anlattığın, emzirme sahneleri olan bir film. Yakınlık koordinatörü kullandın mı?
ED: Hayır. Oyuncunun kendi bebeğiydi. O da pasif oyuncu hakları bakımından özel bir bölgeye denk düşüyor. Pasif bir oyuncuyu yarım saatten fazla sette tutamazsınız. Dolayısıyla bazı sahneleri Pelin Esmer'in bize hediye ettiği cansız bir bebekle çektik. Ama kendi kendimize çalışma yaptık, bir rider hazırladık. “Emzirme sahnelerinde ne olursa rahatsız olursun?” dedik, oyuncunun göstermek istemediği yerleri göstermedik. Bebeğin de tüm bedeninin gözükmesini istemedi, onlara çok dikkat ettik. Çalışma saatleri bebeğin emme, annenin uyuma saatlerine göre düzenlendi, yiyecekleri onlara göre ayarladık.
- Bir yakınlık koordinatörü tam olarak nasıl çalışıyor, süreci başından sonuna anlatır mısın?
ETD: Senaryonun analizini yaparak başlıyoruz. Nerelerde yakınlık sahnesi var? Bu sahnelerin tonu ne, duygusu ne? Yönetmenle buluşuyoruz, vizyonunu öğreniyoruz. Diyebilir ki “Bu sahnede cinsel simülasyon istiyorum” veya “Daha çok romantizm istiyorum” ya da “Bu sert bir sevişme sahnesi.” Yönetmenin vizyonunu anladıktan sonra oyuncu ile bir araya geliyoruz, haklarını anlatıyoruz ve “rider” dediğimiz bir protokol hazırlıyoruz. Yani oyuncunun sınırlarını listeliyoruz. Öpüşme sahnesinde ağız açık mı olacak kapalı mı, bedeninin neresine dokunabilir, neresine dokunamaz, bedeninin neresi gösterilebilir, neresi gösterilemez? Bunu tüm oyuncularla yapıp o riderları birleştiriyoruz. Sonra da sahnenin koreografisini hazırlıyoruz.
ED: Bir de işin sağlık kısmı var. Cinsel bölge teması varsa orda bir koruyucu giysi kullanmak gerekiyor. Oyuncuyu çok huzursuz eden bir durum o. Beden bütünlüğünü korumak çok önemli. Çekmeceler’de benim için getirtilmişti örneğin. Ben başka birinin cinsel bölgesine temas etmek istemiyorum, benimkine de edilsin istemiyorum.
- Bazı yönetmenlerin ve bazı (genelde erkek) starların bir itirazı oluyor bu mevzuya. Yakınlık koordinatörü olunca “Sevişmenin doğallığını yansıtamıyoruz, kimyayı yansıtamıyoruz” diyenler var. Onlara nasıl cevap vermek lazım?
ETD: Hiç öyle değil. Aksine. Yakınlık koordinatörü olmayan bir durumda “çekelim bitsin” denebilecek bir sahne, o güven ortamında çok daha yaratıcı oluyor. Çünkü oyuncu biliyor ki karşısındakinin eli belinden dört parmak aşağıya inmeyecek. Herkes tam olarak ne olacağını bildiği için oyuna daha çok girebiliyor. Her şey önceden kararlaştırıldığında “Şunu yaparsam yanlış anlaşılır mı, “Böyle bir ses çıkarırsam hakkımda ne düşünecekler?” endişeleri de kalmıyor. Koordinatör kullanılan sahneler çok daha doğal gözüküyor.
“Sahne kurgu ama temas gerçek. Hormonlar devreye giriyor. Bu temasın bedende fizyolojik birtakım etkileri var. Oyuncunun kafası karışabilir, bedeni nadir olsa da tepki verebilir” |
- Peki fiziki temas içinde olan oyuncuların tepkilerini nasıl kontrol ediyorsunuz?
ETD: İşte tam da o yüzden sinirbilim çalışmak gerekiyor. Çünkü sahne kurgu ama temas gerçek. Hormonlar devreye giriyor. bu temasın bedende fizyolojik birtakım etkileri var. Oyuncunun kafası karışabilir, oyuncunun bedeni çok nadir olsa da tepki verebilir. Bunları engellemek için, sahneden çıkarıp sinir sistemini düzenlemeye yarayacak özel bir kapanış çalışması yapıyoruz. Yani sinir sistemi regülasyonu yapıyoruz. Böylece bütün bunların sonrasında “Çok etkilendim, Şimdi de aşk yaşayalım” gibi bir kafa karışıklığı da yaşanmıyor.
- Aslında bizim ten-tene gibi gördüğümüz sahne bir illüzyon. Ece teması engellemek için kullanılan kıyafetlerden bahsetti, başka ne gibi malzemeler kullanılıyor?
ETD: Kapatıcılar, protezler, dolgulu kıyafetler, aktif bir cinsel simülasyon sahnesi varsa küçük toplar… Hiçbir zaman bir oyuncu tam olarak birbirine değmek zorunda değil.
“Yakınlık koordinatörlüğü ülkemizde yerleşmiş bir endüstri pratiği olacak. Yapımcı da bunu şart koşacak. Çünkü yapım da kendine bir taciz ve bir dava ihtimalinden korumak isteyecek” |
- Jennifer Aniston’ın bir röportajını izledim. The Morning Show dizisinde Jon Hamm ile olan sevişme sahnelerinde yakınlık koordinatörü kullanmayı reddetmiş. “Biz zaten çok ustayız, çok da kankayız, gerek yok” gibi bir yorumu var. Bu aslında sektördeki güç hiyerarşisini çok iyi özetleyen bir yorum. Bir set bir star için çok güvenli olabilir, ama daha güçsüz bir oyuncu o sette zarar görüyor olabilir. Bu yaklaşımı nasıl yorumluyorsunuz? Siz bu pratiği Türkiye’de yerleştirirken böyle tepkiler görürseniz ne yapacaksınız?
ED: Jennifer Anniston dünyayı yakalayan, yeniliklere ayak uydurabilen bir aktör değil. Türkiye’de de böyle davrananlar çok olacaktır tabii. Ama bu anlayış kendiliğinden yerleşecek bence. Zamanı gelince yapımcı da bunu şart koşacak. Çünkü yapım da kendine bir taciz ve bir dava ihtimalinden korumak isteyecek. Belki bugünden yarına bir değişim olmayacak ama 5 yıl sonrasında yakınlık koordinatörlüğü tamamen ülkemizde yerleşmiş bir endüstri pratiği olacak. Nasıl ki bugün bir çocuk oyuncuyu sete pedagogsuz sokamazsınız, yakınlık koordinatörü de böyle olacak. Türkiye’de kafası açık, dünyayı takip eden, insan hakları, işçi hakları gibi konularda bilinçli oyuncular çok fazla. Kısa sürede uyumlanacak, belki önce bir tepki verecekler ama sonra kabul edecekler. Biz bunu yaymak için, anlatmak için elimizden geleni yapacağız.
“Bir davayı kazandığımızda “Adalet harika”, kaybettiğimizde “Tü kaka erkek adaleti” diyoruz. Sendikanın bakış açısından bakarsak bu olamaz. Çünkü biz bir takım tüzüklere bağlıyız. Yargı değiliz, yürütme de değiliz” |
- Tacizin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin göz ardı edildiği, şiddet faillerine yaptırım uygulanmayan bir ülkede ve sektördeyiz. Daha önceden cinsel saldırı, şiddet veya taciz suçlamasıyla karşılaşmış bir oyuncuyla veya yönetmenle çalışmak zorunda kaldığınızda nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?
ED: Şiddet faili olan kişi hakkında dava açılmış ve davasını kazanmışsa bence konu orada kapanır. Eğer davayı kaybetmişse ve cezasını çekip geri gelmişse yine teknik olarak konu orada kapanıyor. Bu gerçekten çok zor bir konu. Ne zaman soğuyacak içimiz, nasıl soğuyacak? Bir davayı kazandığımızda “Adalet harika”, kaybettiğimizde “Tü kaka erkek adaleti” diyoruz. Sendikanın bakış açısından bakarsak bu olamaz. Çünkü biz bir takım tüzüklere bağlıyız. Yargı değiliz, yürütme de değiliz. Eğer bir insan suçlu bulunmuşsa ve cezasını çekip geri geldiyse bence o konu kapanmıştır. Ama eğer sosyal ifşa yapılmışsa, eğer toplumsal bir ifşa yapılmışsa bu beyanı esas alırım. Ben Ece olarak ifşa yapan kişiyi kendi adaletimde korumaya alırım. Benim derdim olabilecek olana müdahale etmek, olmasın diye kapının önünü temizlemeye çalışıyorum.
- Türk televizyonlarında seks sahnesi nadir görüyoruz. Daha ziyade pornografileşmiş şiddet sahneleri var. Kadının zincire vurulduğu, dövüldüğü, hapsedildiği, itildiği, çekildiği ve bunların bir romantik hikâyenin parçasıymış gibi verildiği hikayeler izliyoruz. Böyle bir iş için yakınlık koordinasyonu yapılabilir mi?
ETD: Bu çok sıkıntılı bir konu. Öncelikle bir yakınlık koordinatörü her gelen işi almak zorunda değil. Ben tercih olarak senin de söylediğin gibi şiddet pornografisi yapan yani sistemli olarak şiddeti güzelleyen bir işte çalışmam. Alenen de söylerim kişisel fikrimi. Böyle bir şeye hizmet etmem. Bu biraz herkesin dayak yediği bir evde çocuğa pedagog getirtmek gibi. Gerçekçi değil, samimi değil. Ama şunu söyleyebilirim: Yakınlık koordinatörlüğü, sektörde kültürün değişmesinde rol oynayacaktır. Belki ulusal kanallar hemen ilgilenmeyecek, belki bazı oyuncular istemeyecek. Ama bir star oyuncu bu desteği aldığı zaman, bir dijital platform bu uzmanlığı kullandığı zaman, bu meseleler konuşulmaya başlandığı zaman, bu uzun vadede kültürel bir değişime götürür.
- Yakınlık koordinatörü sistemini sektör temsilcilerine anlattığınız bir toplantı yaptınız. Nasıl tepkiler aldınız?
ED: Menajerler, senaristler, kanal temsilcileri, casting direktörleri katıldı. Toplantı başında tepkiler negatifti. Bir menajer “seti çok yavaşlatır” dedi mesela, ama bilgilendikçe olumlu yaklaştılar. Bu algıyı oturtmak ve çoğaltmak için çalışacağız. Bu aslında ismi konmadan bazı dizilerde oyuncu koçları tarafından uygulanıyor. Çünkü oyuncular talep ediyor. Biz bunu bir sisteme oturtacağız. Dijital platformlarla da toplantılara başladık.
- Yurt dışında bir sette yakınlık koordinatörü kullanmamanın yaptırımları oluyor. Peki Türkiye’de set kuralları nasıl belirleniyor? Uyulmadığında bir yaptırımı oluyor mu?
ED: Sinema-TV Sendikası’nın, Oyuncular Sendikası’nın önerdiği kurallar. Tasarısı oluşturulmuş ama kanundan geçmemiş. Biz Kadın Birimi olarak önerdiğimiz kuralları bir protokol halinde yazıyoruz. O protokolü imzalayan yapımlar oluyor, imzalamayan yapımlar oluyor. Maalesef ki bir yaptırımı yok. En fazla kendi üyemizi disiplin kuruluna verip ihraç edebiliriz. Böyle havalı konuşuyoruz da, Oyuncular Sendikası çok ufak, 1300 üyemiz var. Büyük oyuncuların çoğu zaten üye değil. Maddi gücümüz çok kısıtlı. Daha çok desteğe ve büyük isimlerin katılmasına, sosyal projelerde bize destek olmalarına ihtiyacımız var.
- Büyük starların kendi güçlerini kullanmaları, sektörde örnek olmaları çok önemli. Seni böyle koruyan birisi oldu mu kariyerinde?
ED: Oldu tabii ki. Bir tiyatro kulisinde sözlü tacize uğradığım konusunda uyarıldığım oldu. Yaşım küçük olduğundan dolayı fark etmemiştim bile. Tam tersi de oldu büyük haksızlıklara uğradığım durumlarda beni hiç korumayan büyüklerim de oldu.
Şimdilerde çok daha bilinçliyiz mutlaka birbirimizi korumanın bir yolunu o çalışma ortamında en az bir kişi bulur diye umut ediyorum.
Binnaz Saktanber kimdir? Ankara'da doğdu. Tevfik Fikret Lisesi ve başarı bursuyla okuduğu Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Gazeteciliğe okul yıllarında Sabah Gazetesi ve Turkish Daily News'da çalışarak başladı. Fulbright bursuyla gittiği ABD'de The City University of New York'ta siyaset bilimi üzerine lisansüstü eğitimini tamamladı. New York'ta yaşadığı yıllarda Türkiye'nin ilk bloglarından Loonybinsblog'u kurdu, Radikal İki, Birikim, Bant Mag. gibi yayınlarda yazı ve makaleleriyle yer aldı. Aynı zamanda The Museum of Modern Art, The Metropolitan Museum of Art, Film at Lincoln Center, Carnegie Hall gibi kurumlarla film, görsel sanatlar ve performans sanatları üzerine projeler geliştirdi ve yönetti. 2012'de Türkiye'ye dönüşünden itibaren politika ve kültür-sanat alanındaki yazılarıyla The Guardian, CNN International, Roar Magazine gibi uluslararası yayınlar için yazdı, Witte de With Review'un İstanbul temsilciliğini yaptı. Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinde popüler kültür, televizyon ve sinema üzerine yazdı. 2021-2024 yılları arasında haftalık yazı ve röportajlarıyla Gazete Oksijen 'de yer aldı. Eylül 2024'te T24 ailesine katıldı. |
'Disclaimer', kartlarını veya başka bir deyişle “gerçeği” göstermek için son bölüme kadar bekliyor, ve ne yazık ki yedi uzun saat boyunca bu sonu beklemek için iddia ettiği kadar cazip bir hikaye sunamıyor
“Her kadın anne olmak zorunda değil. Her anne de anneye dönüşemiyor aslında. Kutsal olan annelik değil, çocuğa verilen sevgi ve şefkat. Anneye dönüşen kişi kadın ya da erkek de olabilir, baba da olabilir, abla da olabilir. Bu doğurmuş olmanla ya da senin genlerinden olmasıyla ilişkili bir şey değil"
Esas Oğlan, cinselliği hayatın olağan akışında yaşayan ve bunun için cezalandırılmayan kadın karakterleri ve onların birbirine desteğini resmetmesiyle yasakları değil, övgüyü hak ediyor
© Tüm hakları saklıdır.